Varlığı traducir francés
7,236 traducción paralela
Madem İngiliz İstihbaratı, Sendika'nın varlığından haberdar ne diye CIA'e söylemiyor ki?
Si les renseignements connaissent l'existence du Syndicat, pourquoi ils le disent pas à la CIA?
Evet önce aramalıydık ama varlığınıza dair bir şey bilmemekle meşguldük.
Oui, on aurait bien appelé avant, mais on avait aucune idée que vous existiez.
Bu kelimenin varlığından bihaberken, farklı olmak beni kötü hissettirirdi.
Avant de connaître ce mot, ça me mettait mal à l'aise d'être différente.
Borç ödenene dek mal varlığına el kondu.
Ses avoirs ont été gelés jusqu'à ce que l'argent soit versé.
Ama sonra idrak edersin ki kızın senin varlığından haberi bile yoktur.
Et tu t'aperçois alors... qu'elle ne sait pas que tu existes.
Benden varlığını gizleyebilirsin fakat düşüncelerini gizleyemezsin.
Tu peux me cacher ta présence, mais pas tes pensées.
Ateşkes çağrılarına ve BM arabulucularının varlığına rağmen, bozulan bir insani fakirlik durumu ve yolsuzluk kalıcı barış ve parçalanmış devletin restorasyon umutlarını tehlikeye atıyor.
Malgré les appels au cessez-le-feu et la présence de casques bleus de l'ONU, la pauvreté et la corruption aggravent la situation humanitaire et compromettent l'espoir d'une paix durable et de la reconstruction d'un pays éclaté.
, şerefli varlığınız buraya ait değil... ve bi de bizimle yemek yemek mi istiyorsunuz?
Votre présence ici n'est pas convenable. Vous asseoir avec nous pour manger le pain?
Varlığını tehlikeye attığın için.
Tu as menacé ta propre existence.
Varlığın öğrenilirse seni bizden alacaklarını biliyorduk.
Nous savions que si tu étais découverte, on t'arracherait à nous.
Yok olur gider. Varlığı sona erer.
Ça cesse d'exister.
Konuştuğumuz şeylerin varlığına inanıyor muyum, evet.
Je crois que ces choses existent.
Şu anda ülkemizin tüm onuru, şanı aynı çatısı altında toplandı! Keşke "Banquo" muz da varlığıyla onur vermiş olsaydı.
La gloire de notre pays aurait été à son comble, si la gracieuse personne de notre ami Banquo eût été présente,
Buradaki varlığınız fazla yıkıcı.
Votre présence, est juste trop destructrice.
Onlar insanlığın varlığını sürdürmesi için hayati önem taşıyor.
Ils sont vitaux pour la survie de l'humanité.
" L aklı ve ... duyguları yaralayan varlığıyla...
En présence de ceux dont l'esprit et la sensibilité sont blessés.
Değeri olan bir insan varlığının içinde bir şey olmalı.
L'existence d'un simple humain doit bien valoir quelque chose.
Çoğunluk, üç filmde yedi Delorean kullanıldığı yönünde fikir birliği içinde ve bunlardan üçü hala varlığını sürdürüyor.
De l'avis général, sept DeLorean ont été utilisées dans le tournage des trois films et seules trois existent encore.
Bir sorunu çözebilmek için önce onun varlığını kabul etmek gerekir.
Avant de résoudre un problème, il faut admettre que vous en avez un.
Tek varlığımı!
Je n'avais que lui!
Strange'in, varlığından haberi dahi olmadığı bir kitap.
Un livre dont Strange ignorait l'existence.
Judith'in varlığından bile haberimiz yoktu.
Judith nous était inconnue.
Şeytan tüm gücüyle bize varlığını unutturmak için her şeyi yapacaktır.
Le diable fera tout pour nous faire oublier qu'il existe.
Onun varlığından şüphe duymazsanız tuzaklarına düşmeniz çok daha kolaydır.
Il est plus facile d'être piégé quand on ne soupçonne pas son existence.
Şeytan'ın gerçek bir varlığı olduğuna inanıyor musunuz?
Le diable est une entité réelle?
Sen sadece küçük, haylaz bir yaratıksın varlığını bile unutan sorumsuz bir anne tarafından terk edildin.
Tu n'es qu'une sale petite créature abandonnée par une nullité de mère qui a oublié ton existence.
Annelerin... Çok gizemli bir varlığı var.
Être mère... quel mystère.
Bir insan varlığını hissetmek benim için zordur.
Sentir la présence d'un être humain est difficile pour moi.
Ama biliyorsun şu an, bu yaratıkların varlığı hakkında hiçbir şey yapamayız.
Mais, vous savez, là maintenant, on ne peut rien faire face à ces créatures.
Ve bunu düşünebilirseniz varlığımızın anlamını eylemlerimizin arkasındaki nedeni anlarsınız.
Si vous considérez cette question si vous essayez de comprendre le sens de notre existence, la raison derrière les actes,
İmajını temiz tutmalısın çünkü mitolojin en değerli varlığın.
Cultivez juste cette image proprette parce que votre mythologie est votre meilleur atout.
Onun tek varlığı benim.
Je suis tout ce qu'elle a.
Her zaman, eğer kendimizden daha yüce bir şeyin varlığına dair bir kanıt insanlığa ilham verebilecek bir şeyler bulabilirsek barış olabileceğine inandım.
J'ai toujours cru que si nous trouvions une preuve réelle de quelque chose de supérieur à nous-mêmes, de quelque chose ayant inspiré le genre humain, peut-être que le monde vivrait en paix.
Ama oğlum, tek varlığım o.
Mais mon fils... il est tout que j'ai.
Wellenbeck'ten kaçtıktan sonra Güney, varlığımı kendilerine karşı bir hakaret olarak gördü.
Après mon évasion de Wellenbeck, Le Sud a considéré ma survie comme un affront personnel.
İkimizi de vur ki bütün kale varlığından haberdâr olsun!
Et préviens le Fort entier de votre présence.
İşte o zaman acı bademlerin tuhaf kokusunun varlığını fark ettim.
C'est alors que j'ai remarqué des traces d'une odeur étrange... L'amande amère.
Oraya uyum sağlayabiliriz, kimsenin varlığından bile haberi olmaz.
On se fondera au décor et personne ne saura jamais que t'as déjà existé.
Bu, onların varlığını kanıtlayan ilk kanıtımızdı.
C'était la première preuve réelle de leur existence.
- Nelerin varlığını?
L'existence de quoi?
Sayıklarken bir varlığı hissettim.
Dans mon délire, je sentais une présence.
Orada senin varlığını bekleyen birçok insan var.
Certaines personnes comptent sur ta présence.
Varlığımızla patronlarımızı onurlandırıyoruz ve onlar da meleklerle dans ediyormuş gibi hissediyorlar.
On honore les mécènes de notre présence et ils se sentent... comme s'ils tutoyaient les anges.
Bir kadının varlığı ancak kaçışımıza taş koyar.
La présence d'une femme peut seulement nous ralentir dans notre évasion.
Birkaç yıl önce Adalet Bakanlığı önemli baskınlarda ele geçirilen varlıkları ne yapacağını araştırıyordu. Kanıt kasaları kolayca soyuluyordu.
Il y a environ deux ans, le ministère de la Justice s'est demandé ce qu'il allait faire des biens saisis lors des grandes opérations.
Bayan Riva'nın sınırlı akli kapasitesinden ziyade fiziksel varlıklarını kullanması kadının, savcılığın umduğu kadar bilmediğini göstermektedir. "
"Le fait que Mme Riva utilise ses charmes plutôt que ses capacités mentales pourtant limitées, montre qu'elle en sait sûrement moins que l'accusation le pense."
Öz farkındalığın, varlığa son verecek.
Votre conscience propre cessera d'exister.
Oha. Matthew Sobvechik'in bu kattaki en sıkıcı varlık olarak böyle dokunulmamış bir hatunu kaldırdığını anlamaya çalışmak beni aşar.
Non, mais comment est-ce qu'un gars comme Matthew Sobvechik peut-il se faire une nymphette aussi belle et délicieusement instable que toi et en même temps, être le gars le plus chiant de tout l'étage?
- Babamın en değerli varlığı.
Le bien le plus précieux de mon père.
Güçlü, korkunç bir şeyle karşılaştırıldığımızda biz sadece zayıf varlıklarız.
Comparé à d'autres formes de vies... Nous sommes... des êtres faibles.
Ama üzerinde durduğumuz teori mantıksız çünkü Travis avukatı ona söyleyene dek tanığın varlığından bile haberdar değildi. Tamam mı? - Güvenli evin bu mu senin?
- C'est votre planque?