Varsayalım ki traducir francés
159 traducción paralela
Ama varsayalım ki nerde olduğunu biliyoruz ve iyi koşullar altında olduğunu.
Mais on sait peut-être où il est. Il est en assez bonne condition, en plus de ça.
Varsayalım ki motorundan indin ve bana ceza yazacaksın.
- Le double. Descendez de moto pour me verbaliser.
- Varsayalım ki bu sefer uyarıyla geçiştireceğim.
- Ce ne sera qu'un avertissement.
Varsayalım ki onu aldık, ne olacak?
Et si on utilise la force?
Varsayalım ki, dönemi bir hafta uzattın. Ona sürü toplamak için zaman kazandırmış olursun.
Si vous aviez 8 jours de plus, vous pourriez réunir vos bêtes.
Varsayalım ki, yani diyelim ki...
Supposons que, et je dis bien supposons que...
Varsayalım ki, onunla hiç ilgisi yok, adı her neyse.
Supposez que cet homme soit innocent.
Varsayalım ki uykucu arkadaşının evine gitmesini ve görülmesini istedi. Bu kanlı elbise iyi bir sebep olurdu.
Si elle voulait qu'il aille chez elle et qu'on le voie, cette tache sanglante était un bon prétexte.
Varsayalım ki yaptık.
Supposons qu'on les construise.
Varsayalım ki, her çeşit hile, ahlaksızlık, ihanet ve baştan çıkarma için bir kadın yaratılmış olsun o tam bir insandır.
Si une femme semble née pour les égarements, les turpitudes, les trahisons, les bassesses et la débauche... c'est elle!
Varsayalım ki, geminiz sert denizlerde görev yapıyor.
Supposons que votre bâtiment affronte une mer houleuse. Les haubans sont couverts de glace.
Onunla oynamaya başladı. "Varsayalım ki uzaylılar, bir makine yoluyla bizimkileri " bu tür bir şekle getirebiliyorlar,
Nous pourrons explorer des mondes nouveaux et étranges, découvrir de nouvelles formes de vie et de civilisation.
Varsayalım ki, hepsi de bir kez karşılaştılar.
Et s'ils ne s'étaient rencontrés qu'une seule fois?
- Varsayalım ki doğrudur...
- Supposons que ce soit vrai —
Varsayalım ki...
Supposons...
Varsayalım ki buldular. Madem olasılıkları konuşuyoruz.
Et admettons qu'ils vous retrouvent.
Varsayalım ki Mr Kennicut birinin onu kontrol ettiğini gizledi. Ve bu kimse ona yalan söyledi.
Supposons que M. Kennicut ait engagé quelqu'un pour surveiller sa femme et que ce quelqu'un lui ait menti,
Ve, varsayalım ki Mrs Kennicut bu kimseyi redetti. Anlıyorsunuz değil mi?
Elle aurait pu refuser et dire :
Varsayalım ki vuruldum. Liderliği kim üstlenecek?
Et si tu es blessé, qui va commander?
Varsayalım ki, Norris'i her kim öldürdüyse daha önceden ofis süitinizde bulunuyordu, bina dışından gelmemişti.
Supposons que l'assassin de M. Norris était déjà dans l'immeuble, il ne venait pas de l'extérieur.
Varsayalım ki Kisling, Elmyr... ve Modigliani'nin kendisi tarafından resmedilmiş... üç Modigliani tablosunu... yanyana koyduk.
On pourrait trouver un Modigliani par Kisling un Modigliani par Elmyr et un Modigliani par Modigliani ;
Evet ve varsayalım ki özellikle bu genç kadını arıyorum.
Mais imaginons que justement, c'est elle que je veux voir.
Varsayalım ki bu elmalı turtadan bir parça kopardım.
Mettons que je découpe une part... dans cette tarte aux pommes.
Ve şimdi varsayalım ki bu parçanın yarısını veya daha küçüğünü keselim... Ve yeniden yarısını keselim. Kesmeye devam edelim.
Maintenant, mettons que je coupe cette part en deux... puis que je coupe une moitié en deux... et ainsi de suite.
Eğer zihnimi ipnotize etmeyi denesem ne olur diye sordum kendi kendime. Varsayalım ki 1971'de değiliz ama 1571 deyiz.
"Que se passerait-il", me suis-je dit, "si j'essayais d'hypnotiser mon esprit, de lui suggérer que nous ne sommes pas en 1971, mais en 1571?"
Varsayalım ki, böyle basit bir rol olmasaydı bir sahnede çıplak görünmeyi ya da tecavüze uğramayı ne bileyim, oynamanı istediği rolü, oynar mıydın?
Mais si ça apportait quelque chose au film, accepterais-tu une scène de nu, ou de viol... s'il te demandait de la jouer?
Varsayalım ki...
Je n'envisage rien.
Şey, varsayalım ki, konuşmak istemiyorum?
Et si, par exemple, je n'avais pas envie de parler?
Ama varsayalım ki bu yemek, akşam yemeği değil de, öyle yemeği.
Mais supposons que ce repas n'était pas le dîner, mais le déjeuner.
Pekala, varsayalım ki benim esirim değilsin Şimdi ne yapacaksın?
Si vous n'étiez pas mon prisonnier, que feriez-vous?
Varsayalım ki, şu Blatch gerçek birisi.
Admettons que ce Blatch existe.
Yine varsayalım ki üç farklı zamanda aynı koordinatlarda takyon atımlarını yaptı.
Admettons également qu'il ait activé un rayon tachyon sur les mêmes coordonnées dans chacune des trois époques.
Varsayalım ki seçildiniz.
Supposons que tu sois choisie.
Hayır, hayır, hayır. Varsayalım ki, diye söyledim.
C'était une hypothèse.
Peki, varsayalım ki, 40 yaşına geldiğimde neden evlenmemiş oluyorum ki?
Hypothétiquement, je serai pas mariée à 40 ans? Quoi?
Ama varsayalım ki sana bunların hiç birinin doğru olmadığını, bunun bir dış görünüşten ibaret olduğunu bunları senin en derin duyguların, ihtiyaçların ve düşüncelerin için olduğunu ve benim bu karakteri sadece senin mutlu olman için yaptığımı söylüyorum.
Si je te disais... que rien de tout ça n'est vrai... que ce n'était... qu'apparence... que j'avais eu... accès à tes sentiments secrets à tes désirs, à tes pensées intimes... et que j'ai joué ce personnage pour... te séduire, me faire aimer de toi, te rendre heureuse?
Varsayalım ki bu, ne olduğu belirlenemeyecek bir şey olsun... çünkü o böyle istiyor.
Imaginez un instant... que cette chose ne soit pas identifiable... parce qu'elle ne veut pas l'être.
Varsayalım ki 5 dakikalık hayatımız kaldı.
Disons qu'on est dans une situation où il nous reste 5 minutes à vivre.
Varsayalım ki bir şeyler oluyor?
- Qu'est-ce qui devrait arriver?
Varsayalım ki Mr. Cage haklı.
Supposons que Me Cage ait raison.
Tamam, şimdi varsayalım ki.. Bu bir tane 10 cm'likti... 117 eksi üç..
Ok, on va dire que c'était un quart de pouce de la pile de partage.
Varsayalım ki size tebeşiri tanıtmak için yeterli herşeyi söylüyorum, ama bunu yaparken size ayrıca vuruyorum.
Supposez que je vous apprenne tout sur la craie. Mais en même temps, je vous bats.
Varsayalım ki, senden kıvırcık, kırmızı renkli peruk takmanı, yoksa inmen gerektiğini söyledim.
Je pourrais vous dire, je sais pas... "Tu mets une perruque de clown ou je te fous dehors."
- Varsayalım ki işe yaramadı?
- Et si ça ne suffit pas?
Varsayalım ki parmaklarını kırdım.
Je devrais vous passer les menottes.
Varsayalım ki feryad edip başımı omzuna koydum?
Et si je fonds en larmes sur votre épaule?
Tanrı benim gücümdür. Sıradan bir insanın, diyelim ki bir Cates veya bir Darwin'in, Tanrının kendilerine fısıldayabileceğini, Brady'nin aksini düşünmenin de kutsal olabileceğini düşünecek cesaretleri olduğunu varsayalım.
Supposez qu'un être humain plus modeste, un Cates ou un Darwin, ait l'audace de penser que Dieu Lui murmure sa parole et qu'une pensée "non bradyienne" puisse être sainte.
- Varsayalım ki, kurtulduk, Kaptan...
- Si l'on s'en sort, capitaine...
Çalıntı mal alıp satan birine satsam, ki bir tane bulabildiğimi varsayalım beni kazıklar, değerlerinin çok az bir kısmını alırım.
Et si je les vends à un receleur, en supposant que j'en trouve un, Je ne toucherais qu'une petite partie de leur valeur.
Eğer haftada bir kitap okursam bütün hayatım boyunca ki ortalama bir ömrü varsayalım sadece birkaç bin kitap okumuş olabilirim.
Si je lisais un livre par semaine... pendant toute ma vie d'adulte, avec une espérance de vie normale... à la fin... j'aurais lu quelques milliers de livres.
Tamam, sınır olduğunu varsayalım ne yapabiliriz ki?
Ok, admettons que c'est la frontière. Et alors?