Vertes traducir francés
562 traducción paralela
Kalbimi dördüncü peronda temizle çünkü burası zeytin barında çok zeytin koyulduğu yer.
Nettoie mon coeur dans l'Allée 4 Car c'est là-bas qu'il est tombé dans les olives vertes Du bar à olives
Suyun altında yaşayan, minicik önemsiz beyaz veya yeşil kabarcıklar.
De minuscules formes blanches ou vertes de rien en particulier qui vivaient sous l'eau.
İngilizce konuşmadan önce, Fransızca konuşurdum.
A Paris, je passai mes vertes années.
Simdi, bize iki tane uzun yesil korkuluktan ver.
Amenez-nous deux de vos grandes horreurs vertes.
Yeşil saatleri.
Des horloges vertes.
Yüzlercesini, hepsi yeşil olsun.
Des centaines... Toutes vertes.
Ah, Bayan York, "Nerede bıldır yağan saatler şimdi?"
Oh, Mlle York, où sont les pendules vertes d'antan?
- Yeşil saat.
- Des horloges vertes.
Maalesef, burada yeşil saat yok.
Je n'ai pas d'horloges vertes.
Dediler ki, saatlerden söz ediyormuş... yeşil saatlerden.
On m'a dit qu'il parlait d'horloges. D'horloges vertes.
- Yeşil saatler mi?
- "D'horloges vertes"?
Yeşil lekelere bakın.
Remarquez les taches vertes.
Ben gittiğimde yeşildi.
Le jour où je suis parti, elles étaient encore vertes.
Yeşil elma mı yedin?
As-tu mangé des pommes vertes?
Dün gece Grand Otel'in müdüründen bir telgraf aldım.
Elle est mère de confiance. Les jeunes femmes sont trop vertes.
Üç tarafında bulutlarla kaplı yüksek yeşil yamaçları vardır.
" est entouré par de belles collines vertes et auréolées de nuages.
Denizin, gökyüzünün ve pembe ve yeşil binaların rengine baksana.
Le bleu de la mer... ces petites maisons roses et vertes...
Yeşil yapraklar demek, efendim.
Cela signifie les feuilles vertes.
Kırmızı, mavi, yeşil elbiseden gına geldi!
J'en ai assez des robes rouges, bleues, vertes!
Eve onun işlediği bir yeşil çorapla geldiğinde bunu anlamıştım.
Depuis qu'il a ramené des chaussettes vertes tricotées.
# Ayrılıyorum canım vatanım İrlanda'dan kimseye söylemeksizin.
Adieu ma douce Irlande. Je quitte tes vertes landes.
İyi günde kötü günde birlikteydik.
On en a vu des vertes et des pas mûres.
Kahvaltıda da, mazgalın yakınlarında büyümüş, bir kaç yeşil elma yerim.
Pour mon petit-déjeuner, je mangerai de ces pommes vertes, qui poussent près de la grille.
Kara kökleri ve yeşil yapraklarıyla... koca bir ağaç nasıl oluşuyorsa, Sizler de Roma'yı oluşturuyorsunuz.
Mais à l'instar de l'arbre aux feuilles vertes et aux racines noires, vous formez l'unité de Rome.
- Rengini sen seç. - Pembe üstüne yeşil yıldızlar.
Rose avec des étoiles vertes.
Ve üzeri yeşil yıldızlı, pembe, çalıntı bir araçla etrafta dolaştım. Ayrıca toplum ahlakını da bozdum.
Je roule dans une voiture volée rose avec des étoiles vertes, et j'attente à la pudeur de l'autoroute.
Mercan renginde, küçük, yeşil tepeli çiçekleri vardır. Daha çok sümbüle benzer.
Couleur de corail avec des pointes vertes.
Ve dünyadan gözlemlediğimiz şu yeşil alanlar...
Et ces zones vertes qu'on observe de la Terre?
Dağ rüzgârları vadilerden koparlar.
Le vent des montagnes. Il souffle du fond de la vallée et fait trembler les feuilles vertes.
Yeşil yaprak mı?
Des feuilles vertes?
Her çeşit ipe sahipti, farklı uzunluklarda bütün renklerde beyaz ve kırmızı yeşil ve sarı turuncu ve şarap rengi, mor ve mavi.
Des cordes, il en avait de toutes les façons, de toutes les longueurs, de toutes les couleurs. Il en avait des blanches, il en avait des rouges, il en avait aussi des vertes et des jaunes.
En üstteki yeşil kutulara bak.
Regardez là-haut, dans les boîtes vertes.
Onlar boş.
Mais elles sont vides, les boîtes vertes.
En yukarıdakiler!
Les boîtes vertes.
Ormanda yiyecekleri tüketip, ardından tarlalarımıza gelerek ürünümüzü tahrip ediyorlar.
Il mange toute la nourriture dans la forêt, puis migre dans nos ceintures vertes et détruit nos moissons.
Yeşil ışıkları takip et.
Suivez les lumières vertes.
Yeşil olanlar mideme gaz yapıyor.
Les vertes me donnent des gaz.
LİBYA, CARDIFF ROOMS'TAN CANLI
Gravissaient les vertes Montagnes d'Angleterre...
İngiltere'nin yeşil dağlarında yürümedi mi?
Gravissaient les vertes Montagnes d'Angleterre...
Bilirsiniz, İngiltere'nin yeşil dağları bir erkeğin hayatıdır. Duydum.
Oui, c'est la vie d'un homme dans les montagnes vertes d'Angleterre...
Artık yetinmemiz gerekmiyor Keats'in "Sis Mevsimleri ve Olgun Verim" Wordsworth'un "Bulut gibi tek başıma gezindim..."
On ne se contentera plus de : "Les feuilles autrefois vertes sont déjà tombées" de Keats, ou "J'errais solitaire comme un nuage" de Wordsworth.
Uçaktaki her kadın kıskançlıktan çatlıyor.
Toute les femmes de cet avion sont vertes de jalousie.
Sadece tuzlu kraker ve yeşil zeytin kaldı.
J'ai des crackers et des olives vertes. C'est tout.
Hadi şu yeşil parçacıklara bakalım.
Examinons les traces vertes.
Öncelikle şu yeşil parçalardan birine 1000 zum ile bakmak istiyorum.
D'abord, je veux examiner l'une de ces taches vertes à 1000.
On iki gün, on iki gece at bindi. Yağmurda ve fırtınada. Rüzgârda ve karda, sihirli şelalenin ötesinden cinli ormanlardan, ta ki hedefine ulaşana dek.
Il chevaucha ainsi douze jours et douze nuits, à travers pluie et orages, à travers vent et neige, au-delà des chutes enchantées, à travers les vertes clairières, jusqu'à atteindre son but.
Altın ırmakların yeşil çimenliklerden şakıyarak aktığı diyar.
Le pays où les ruisseaux dorés chantent parmi les vertes prairies.
Biraz gnocchi, biraz ravioli ve renk olsun diye biraz yeşil erişte.
Des gnocchi, des ravioli, et des pâtes vertes, pour la couleur.
Biraz erişte alabilir miyim?
- Je peux goûter aux pâtes vertes?
Şu hoş yığınlara bir bakar mısın?
Regarde un peu ces belles briques vertes!
Kulakların yeşil.
Vos oreilles sont vertes.