Yayında traducir francés
2,653 traducción paralela
Trevor Sheldon, Robbie Mercer ile Hall Pass'ta canlı yayında reddedildi.
Trevor Sheldon s'est pris un vent en direct sur "Tout est permis" avec Robbie Mercer.
Hem yayında kendisini tebrik edebilirsiniz. Aradığınız için teşekkürler ama bunu yapmak istemiyorum cidden.
- Merci de me contacter, mais je ne veux pas vraiment le faire.
Yıllardır terfi etmesini önlüyor, el yazmalarını ondan saklıyorsun. Onu birçok komite ve yayında sabote ediyorsun.
Pendant des années, vous avez tout fait pour empêcher sa promotion, lui avez caché des manuscrits, l'avez saboté dans divers comités et publications.
Olayların sıralanışı seni üzdüyse, yayında kullanmayız.
Si ça vous contrarie, on n'est pas obligé de le mettre.
Birinin spot ışığını çalmasına izin vermektense, canlı yayında yavrusunu diri diri yiyecek bencil, iki yüzlü bir panter değil mi?
Une panthère égocentrique opportuniste qui mangerait ses petits dans une télé réalité plutôt que de se laisser voler la vedette?
Yüzüzü olan bir kadın, canlı yayında idam, Orange County Cezaevinin gerçek travesti istifçileri.
Des centuplés, une exécution, les travestis du pénitencier d'Orange County.
Sizlerden istediğim, bu yayında imzalarınızın olması.
Il me faudrait votre signature sur ces décharges.
Evet, eminim Baş komiser Colvin acil olarak başka bir yere gitmek zorunda kalmasaydı canlı yayında bu iddiaları çürütürdü.
Si la surintendante Colvin n'avait pas été appelée en urgence, elle aurait nié en bloc ces accusations.
Yayında mıyız?
Ça roule?
Şehrin dört bir yanından canlı görüntüleri ekrana getireceğiz ve son ana dek bunlar yayında kalacak.
Nous allons cesser notre commentaire pour basculer sur nos caméras dispersées dans la ville et laisser ces images vous accompagner jusqu'à la fin.
Ne söyleyecekmiş peki yayında?
Qu'est-ce qu'il va dire à la télé?
Sana, tekrardan yayında olmana.
Pour être de retour sur les ondes.
Canlı yayında göstermişler
Il est mort.
.. bir robot canlı yayında, bir insanı öldürdü Cristina olay mahalindeydi
Si vous nous rejoignez, lors du reportage de Christiane Nouveau, un robot très évolué filmé dans l'émission a abattu un homme devant les caméras.
Stanzler'ın kamerası yayında.
Je capte la vidéo de Stanzler.
- Yayında mıyım?
Baltimore, à vous.
Hyperion yakında "Yay" ı ele geçirecek.
Hypérion aura bientôt l'Arc, partez.
Onbaşı Mark Bradford'un web sitesinden Riordan'la ilgili yaptığı bildiride geçen yıl Irak Savaşı'nda hayatını kurtardığını anlatması tüm medyada hızla yayılan bir haber oldu.
Le témoignage du caporal Bradford, à qui il a sauvé la vie en Irak, se répand à la vitesse grand V.
Aslında Susan, Naomi yazar. Kitabı yayınlanacak.
En fait, Naomi écrit.
Yeni doğan çocuğuna ilk kez sarıldığında bir annenin kalbinden yayılan o sevgiyi bir hayal edin.
Je peux m'imaginer l'amour profond dans le cœur d'une mère quand elle embrasse son premier nouveau-né.
Krystyna Chiger anılarını yazdığı "Yeşil süveterli kız",... 2008 yılında yayınlandı.
Plus tard, Krystyna Chiger écrivit ses mémoires, "La fille au chandail vert", publiés en 2008.
Aslında Şkolnik'in tezi kanıtlandı ama Grossman ondan önce yayınlamış oldu.
Ce qui était en réalité la thèse de Shkolnik, mais Grossman l'a publié avant lui.
Bunun dışında değeri olan bir tek şey bile yayınlamadı.
À côté de cela, il n'a rien publié d'une quelconque toute valeur.
Her kim beyazlarla siyahlar arasında haklar veya sosyal eşitlik isteyen yayınlar veya belgeler basarsa hapsedilir.
"Toute personne imprimant, publiant ou faisant circuler des écrits " en faveur de l'égalité sociale entre Blancs et Noirs "s'expose à une peine de prison."
Mr. Bradbury, eğer Arkham Advertiser iki yüz kırk yıl önce cadı mahkemeleri zamanında yayınlanıyor olsaydı, şehrimizin cadılık ve Şeytan'Ia anlaşmalara boğulmuş olduğunu okurduk, değil mi?
Si l'Arkham Advertiser avait été publié il y a 240 ans, lorsque les procès des sorcières étaient en vigueur, nous aurions sans nul doute lu des bulletins indiquant que notre ville était en proie à la sorcellerie et frayait avec Satan, non?
Haber yayılmaya başladığında, bankalara benzin istasyonlarına, marketlere, aklına gelen her yere büyük bir akın başlayacak.
Quand ça se saura, ce sera la ruée sur les banques, stations-service, magasins, etc.
Kontrol altına alırız diye düşündünüz. Sonrasında 256 kişi oldu, bu sayı da 56.000'e yükseldi ve bu önünüze, arkanıza, her yerinize yayılıverdi.
Et vous croyez pouvoir voir venir, mais là on arrive à 256, et 65 000, et là, vous êtes aveuglé de tous côtés.
DSÖ virüsün yayılmasını önleyecek miktardaki aşının üretiminin ve dağıtımının yaklaşık bir sene süreceğini ve şu ana kadar dünya çapında 26 milyon insanın hayatını kaybettiğini bildirdi.
L'OMS estime qu'il faudra peut-être un an pour fabriquer et distribuer assez de vaccins pour stopper l'épidémie qui a déjà fait plus de 26 millions de morts dans le monde.
Bir bilgisayar ekranında numaralar yayınlıyorum, böylece bir avuç uyuşturucu bağımlısı bu bilgiyi alıp anlıyormuş gibi davranıyorlar ve sonra paralarını dünyanın diğer yarısındaki başka bir jokeye sürüyorlar, ki bunu yapmıyorsalar bile loto oynuyorlardır.
Pourquoi faire? Toucher à des nombres sur un écran. N'importe quel tas de toxicos, pourraient prendre ces nombres et faire semblant de comprendre, et puis, faire un "pari" contre quelques autres toxicos atours du monde.
Aslında bu üçüncü şovumuz, ama sonbahara kadar yayınlamayacağız.
Mais elle sera diffusée qu'en automne.
Santa Barbara'da, itfaiyeciler, Mount Drive sırtlarında çıkan ve hızla yayılan bir yangınla mücadeleye devam ediyor.
A Santa Barbara, les pompiers combattent toujours les feux de forêts qui ont commencé sur les crêtes de Mountain Drive.
Öyle ama mal imzalandığında yayıncıya geri veremiyoruz.
On ne peut pas renvoyer à l'éditeur la marchandise signée.
Ancak Lee, 2 hafta kadar önce o bölümün tekrar yayınlanmasında ısrar etti.
Mais il a insisté pour rediffuser l'épisode il y a deux semaines.
Johnson İlköğretim Okulu'nda "Shelly Cooper tam bir sığır." sözü büyük hızla yayılmıştı.
À l'école primaire, la phrase "Shelly Cooper est une puanteur" s'est répandue comme une traînée de poudre.
Takma ad altında yayınlandı.
C'est publié sous pseudonyme.
Ya da halk arasında yayılacak sözler söylemeye.
Faites donc ce que dit Qilan.
Annie Yay burcu ve Mitchell'de 117 yaşında toplu katliamcı.
Elle est Sagittaire, et lui... c'est un tueur de masse de 117 ans.
Susan, elinde toz beziyle görüntülerini internette, yayınladığında bunun sonuçları seni şaşırtmamalı. Özellikle de mor bir sütyen giyerken.
Vous devez comprendre qu'il y a des conséquences quand on se montre sur Internet en soutien-gorge violet avec un plumeau à la main.
Cevabı merakla beklenen soru krizin barışçıl yollarla çözülüp çözülemeyeceği olmakla birlikte, bu sorunun muhatabı olan Beyaz Saray, Milli Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı kaynakları her hangi bir yorum yapmayı reddederek Amerikan halkını Başkan Kennedy'nin bu akşam yayına çıktığında söyleyeceklerinin merakı içinde beklemeye bıraktı.
On ignore si le problème pourra se régler pacifiquement. La Maison-Blanche et le Pentagone refusent tout commentaire. Les Américains se demandent ce que le président dira à la télévision, ce soir.
- WBX'e röportaj verecek. - Röportaj tüm doğu yakasında yayınlanacak.
Elle va être interviewée par WBX, pour la côte Est.
Orayı kaybedersek, güçsüz olduğumuzun haberi yayılacaktır ve tüm topraklarımız tehdit altında olacaktır.
Si on la perd, nous paraîtrons faibles. Toutes nos terres seront menacées.
Vampirler arasında epeyce yayılmış bir virüs var bildiğinize eminim.
Comme vous le savez, un virus s'est largement répandu chez les vampires.
Bu bir altuzay yayını sesinin aynı Rush gibi olmasının dışında diyebilirim ki bu bizim mekiğimiz ve kesişme rotasında ilerliyor.
C'est un message subspatial et, outre le fait que c'est sa voix, je peux vous dire que c'est notre vaisseau, en mode interception.
Yayılan lenf nodülü olan 85 yaşında bir hasta.
Patient de 85 ans, multiples ganglions lymphatiques, perte de poids.
Son 20 yıldır, Kanal 1 ülke çapında 8,000'den fazla okulda haber bültenlerini yayınlıyor.
Depuis 20 ans, Channel One diffuse ses bulletins d'information dans 8000 écoles à travers le pays.
Ben yayında ol ne olursa olsun
Ben, parlez.
Kendiyle övünüp duran, ağaçların arasında yay ve okuyla dolanan bir ahmak hatırlıyorum.
Je me souviens d'un paon, dans les bois, avec arc et flèches.
Ama bununla Anna'nın Vatikan ziyaretinin yankıları sürerken kilise yetkilileri bir bildiri yayınlayarak dünya çapında ruhban sınıfının yaptıkları tüm "Z" karşıtı söylemleri kınadılar.
Mais avec ça Dès la sortie de Anna de sa visite au Vatican, les responsables de l'église ont fait une déclaration condamnant toute rhétorique anti-V du clergé dans le monde entier.
Şu anda, öncelikli olmaları gereken kişisel ve toplumsal huzurun suni zenginlik ve sınırsız büyüme gibi zararlı kavramlar karşısında ikinci plana atıldığı - tamamen tabiata aykırı - bir değerlendirme sistemi bozukluğuyla karşı karşıyayız.
Nous avons affaire à un trouble du système de valeurs - complètement dénaturé - dans lequel la recherche de la santé personnelle et sociale est devenue secondaire au profit des notions préjudiciables de la richesse artificielle et de la croissance sans limite.
Neyse bunlar, VH1 kanalında yayınlanan Behind the Music dizisine göre, değil mi?
J'ai fini de vous jouer du violon, Ok?
Beş senelik canlı yayın hayatında herkesin başına birkaç utanç verici hadise gelebilir.
Sur 5 ans de reportages, il y a quelques moments embarrassants.