English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → francés / [ Y ] / Yaşayacağım

Yaşayacağım traducir francés

2,149 traducción paralela
Artık burada yaşayacağım.
Et je vais y vivre.
Bu yüzden, artık yeni hayatımı yaşayacağım.
Par conséquent, je vais devoir m'adapter à cette nouvelle vie.
Sırtımın ağrısından geberiyorum. Ve 3 hafta içinde kukumdan futbol topu büyüklüğündeki birşeyi çıkarmaya çalışırken hayatımın en büyük acısını yaşayacağım.
Tu sais, mon dos me tue, et dans 3 semaines, je vais éprouver la pire douleur de ma vie pour sortir quelque chose de la taille d'un ballon de foot de mon vagin.
Süper zengin olunca burada yaşayacağım.
Quand j'aurai plein de fric, j'habiterai ici.
Mesela... Nerede yaşayacağımız gibi.
Comme où habiter.
- Eğer kızım değilse onunla yaşayacağım müstakbel sevişmelere mahvetmek istemedim.
Pour pas passer à côté du sexe si jamais c'est pas ma fille.
Bir doktorla yaşayacağım.
C'est juste...
- Annemle yaşayacağım.
- Je vais vivre avec ma mère.
Yaşayacağım.
Pas question.
* Yaşayacağım, ve yaşayacağım şimdi *
l'm gonna live and live now
Eve geri dönüp, harita gibi dağınık bir hayat yaşayacağım.
Je retourne à la maison étaler ma vie comme une carte.
Şimdi oturup anı nasıl yaşayacağımı planlamam gerekiyor.
Je dois organiser comment prouver que je vis dans l'instant présent.
- Ben nerede yaşayacağım o zaman?
- Et où suis-je censée vivre?
Ben yaşayacağım.
Moi, si. J'ai une potion magique.
Ama birşekilde, tüm önemli kararları hep sen veriyorsun- - Nerde yaşayacağımız, nezaman bebek sahibi olacağımız, nasıl bebek sahibi, olacağımız, ona kimin bakacağı.
Où on vit, quand on a un bébé, comment on l'a, qui s'occupera du bébé quand il naîtra.
Eğer önümüzde birlikte yaşayacağımız bir hayat varsa sana ihtiyacım var. Lütfen.
Si on veut faire notre vie ensemble, j'ai besoin de toi.
Ben hayatımın bundan sonraki bölümünde özgür bir adam olarak yaşayacağım.
J'envisage de vivre joyeusement le reste de ma vie, en homme libre.
* Nefes almadan nasıl yaşayacağım, söyle bana *
Tell me how l'm supposed to breathe with no air
* Nefes almadan nasıl yaşayacağım, söyle bana şimdi *
Tell me how I supposed to breathe with no air
* Nefes almak zor benim için * * Nefes almadan nasıl yaşayacağım, söyle bana şimdi *
Hard for me to breathe
* Nefes almadan nasıl yaşayacağım, söyle bana *
Tell me how l'm supposed to breathe with no air?
Uğruna yaşayacağım bir şeyim var.
J'ai un but dans la vie.
Öngörüm yüzünden uğruna yaşayacağım bir şey olduğunu biliyorum.
Grâce à mon flash, je sais que j'ai une raison de vivre.
Hayatımın geri kalanında birini öldürdüğümü bilerek yaşayacağım.
Pour le restant de mes jours, - je saurai que j'ai tué quelqu'un. - C'est la faute de Dollhouse, pas la tienne.
Sokaklarda mı yaşayacağım?
Dans la rue?
Bu gece büyük bir çarpışma yaşayacağım, değil mi?
Je ferais bien un accident ce soir, non?
Kendi hayatımı mı yaşayacağım yoksa birlikte, bizim hayatımızı mı yaşayacağız?
J'allais vivre ma vie? Ou nous allions ensemble vivre notre vie?
Hayatımı olabildiğince senden uzakta yaşayacağım.
Je vais aller le plus loin possible de toi.
Bunu görecek kadar yaşayacağımı hiç tahmin etmiyordum.
Je ne pensais pas voir ça un jour.
Hayatımı nasıl yaşayacağımı bana öğretme, küçük kardeş.
Ne me dis pas comment je vis ma vie, petit frère.
Yaşayacağım.
Oh, je vais survivre.
- Yaşayacağım.
- Je survivrai.
Bu şekilde yaptığımızda sanki sizin içinizde yaşayacağım gibi geliyor.
En le faisant de cette façon, j'ai l'impression que je vivrai en vous.
# Lüks içinde yaşayacağım #
Ma vie sera drôle et légère
Ne kadar yaşayacağımı da bilmiyorum.
Je ne sais pas combien de temps je survivrai.
O kendi odasında, ben de kendi odamda yaşayacağım.
Lui dans sa chambre, moi dans la mienne.
Ben mektup arkadaşım Desmond'a aşık oldum ve onun koyun çiftliğinde yaşayacağım.
Je suis amoureux de mon correspondant, Desmond. Je vais vivre avec lui et ses moutons.
Yoksa hayatımız boyunca bu siktiğimin hapishanesinde mi yaşayacağız?
Ou est-on condamné à rester dans ces limbes pourris pour toujours?
Evet, tahminimce % 100'e ulaştığımızda "China Syndrome" ( film ) yaşayacağız.
J'imagine qu'une fois à 100 %, on a le syndrome chinois.
Sadece... - Başka bir yerde yaşayacağım.
Je vais juste...
Başkanın bu sene zor bir seçim dönemi yaşayacağının farkındayım.
- Oui, je sais que le maire se représente cette année.
Kızım... Hâlâ komada. Ve Greg bugün zaten yaşayacağını yaşadı.
Ma fille... est toujours inconsciente, et Greg a enduré tant de choses aujourd'hui.
Onu bulunca sonsuza dek mutlu mesut yaşayacağınızı mı sanıyorsun?
Tu crois que si tu la trouves, vous vivrez heureux à jamais?
- Çocuklarımız sayesinde yaşayacağız.
- Nous vivons à travers nos enfants.
Burada hayatlarımızı kendi kurallarımızda yaşayacağız.
On vivra selon nos propres règles.
Peki, kiminle yaşayacağım?
Mais, avec qui vais-je vivre?
Yani dışarda aracımızda * mı yaşayacağız?
On vivait au-dessus de nos moyens?
Herkesi ispiyonlayıp vergi mükelleflerinin parasıyla rahat bir emeklilik yaşayacağını mı sanıyorsun?
T'as cru pouvoir passer tes vieux jours à te la couler douce?
Ülkemizde kimin yaşayacağını seçme hakkımız var, değil mi?
Nous avons le droit de choisir qui va vivre chez nous, n'est-ce pas?
# İlacım sensin, yaşayacağız
# You're my drug, we live it...
Planım, beni değiştiremeyeceğini anlayıp değiştirmeye çalışırsa beni sonsuza kadar kaybedeceğinden korkmasına ve olduğum gibi kabullenip 40 yaşında olmaya alışana dek ayrı kalmak. Sonra mutlu mesut yaşayacağız.
Attendre qu'elle renonce à me changer, qu'elle ait peur de me perdre, qu'elle m'accepte ainsi et finisse par accepter ses 40 ans.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]