Yulaf traducir francés
772 traducción paralela
Sabah yulaf ezmenizi yemediğiniz için partiye katılmanıza izin vermediler mi?
Vous n'avez pas mangé vos tartines ce matin, alors vous êtes consignée ici?
O yüzden cici bir kız olup yulaf ezmenizi yiyin.
Alors vous feriez mieux de bien manger votre soupe.
Tüvit, kahverengi lekeli yulaf rengi, yapıştırma cepli... Eşarp, keçe şapka, kahverengi ayakkabı, etek... ve göğüs cebinde küçük bir mendil. Hatırlayamadığım.
Tweed chiné beige et brun, poches appliquées... chapeau bleu, chaussures marron, chemisier en tussor... avec un bleu différent et une pochette bleue.
Yulaf rengi tüvit.
- Tweed beige!
Yulaf rengi tüvit, eşarp...
- Tweed chiné, pochette bleue...
Meyve, yulaf ezmesi, pastırmalı yumurta, sosis, tost, jambonlu yumurta,..... sosisli yumurta, tost ve jambon...
Fruits, céréales, bacon et œufs, œufs et saucisses, saucisses et petits gâteaux, gâteaux et jambon, jambon et œufs, œufs et bacon, bacon...
- Cal, yulaf ezmesi soğumuş.
- Le gruau est froid.
Yulaf ezmesi soğumuş.
Le gruau s'est refroidi!
Yüklenip, "bayağı" şeyler söylemeye devam edersiniz : Elmaslar, atlar, kayış, yulaf, sonra da koşum takımı.
- C'est ça, et vous parlerez seul. Et comme vous êtes ému, vous direz encore des banalités. Les diamants, les chevaux, la bricole, l'avoine et puis le harnais, la grande vie, quoi!
Dinlenmesi lâzım. Su ve yulaf ver ona.
Mets-le au repos, donne-lui du jus d'orge et des compresses.
- Yulaf lapası çok güzel olmuş, Alice.
Ton porridge est excellent, Alice.
Banyo yapmıyor ve yulaf ezmesi yemiyor mu?
Hein? Pas de bain ni de céréales?
Onun için yulaf ezmesini ye, kuvvetlenesin.
Alors, tu dois manger tes céréales pour être fort.
Çorbada sebat edin. Et suyu ve yulaf lapası.
De la soupe, du bouillon de bœuf et de la purée suffiront.
Biraz portakal suyu, yulaf ezmesi ve çocuk için de süt istiyoruz.
Un jus d'orange, des céréales et du lait pour mon fils.
Ben civardaki bir evden biraz yulaf lapası alayım.
Je vais voir ce que je peux trouver.
Yulaf ezmesiyle başlasan iyi olur.
Commencez donc par le porridge.
Sürünün gerisi, un, yulaf, mısır.
Le reste du bétail? La farine, le grain?
Kuru üzümlü yulaf ezmesi, fındık ve tarçın.
Des gâteaux d'avoine aux raisins, aux noix et à la cannelle.
- Yulaf için 25 sent.
- Ça fera deux cents pour l'avoine.
Çocuklar yulaf ezmesi yer, ben de yumurta ve jambon isterim.
Les enfants prennent des flocons d'avoine.
Yine yulaf ezmesi, baba.
Encore des flocons d'avoine!
Yulaf ezmesi konusunu daha sonra konuşuruz.
On parlera des flocons d'avoine un autre jour.
- Yulaf ezmesi ister misin?
- Tu veux des flocons d'avoine?
Bize kunduz yağı ya da yulaf çorbası içirmemeli
Ni donner Trop d'huile de foie de morue
. Ye. Sana iyi bir yulaf lapası.
Le porridge, c'est bon pour toi.
Kendi ilaçlarını onlara veriyor... yulaf lapasını da veriyor.
Il leur donne même sa bouillie et ses médicaments!
Güzelce yulaf lapasını yedi ve hemen uykuya daldı.
Elle a bien mangé sa bouillie et dort paisiblement.
Sana biraz yulaf lapası getireceğim.
Je vais vous chercher de la bouillie.
Hırsızlardan nefret ederim! Yulaf lapası çalmama neden izin verdin o zaman?
Alors, pourquoi tu n'as rien dit quand j'ai volé de la bouillie?
Yulaf lapası ve şeker farklı şeyler.
La bouillie et les sucres d'orge, c'est pas pareil.
Yulaf lapasını çaldın çünkü çok açtın değil mi?
Si tu volais de la bouillie, c'est que tu avais très faim, non?
Evet, sanırım yulaf ezmesi ve İngiliz sosisi alacağım.
Je pense que je prendrai des flocons d'avoine... des saucisses de porc anglaises...
Bizimki gibi zengin ve güçlü bir ülkenin atları besleyecek yulaf alamıyor olması çok yazık.
C'est une honte qu'un pays riche et puissant comme le nôtre ne puisse pas dépenser quelques dollars pour acheter de l'avoine aux chevaux.
Yeterince para varsa yulaf ezmesi bile satarmış.
- ll vend n'importe quoi, si ça rapporte.
Yulaf bitmek üzere.
On est à sec, plus d'avoine.
Bizden birkaç yulafı esirgerdin demek — zaten çalınacak olanı yani?
Tu nous reproches d'avoir volé de l'avoine?
Yatağa koymak üzereydi. Oğlum ona yulaf çorbası içiriyordu.
Il le mettait au lit et lui faisait manger sa soupe.
Dişsiz bile Beardsley'lerin kahvaltısında 2 kilo domuz 7 litre yulaf ezmesi üç düzine yumurta ve, yakmadığım taktirde, 40 dilim kızarmış ekmek vardı.
Mìme sans les dents... le petit déjeuner comprenait 5 livres de bacon. 2 gallons d'avoine... 3 douzaines d'oeufs... 40 tartines, á moins d'un oubli.
Yulaf ezmesi sandviçini icat etmem gerekti.
Je devais inventer le sandwich d'avoine.
- Yulaf teslim ediyorum. Yulaf mı?
À mon ex-fiancée?
Bir çiftçi ve reçber mutfakta oturuyorlarmış kahvaltı için hazırlanıyorlarmış, yulaf lapası ve süt.
Avez-vous entendue celle-ci? Un fermier est assis dans la cuisine avec son employé. Se préparant à déjeuner, du porridge avec du lait.
Evet, çiftçi pencereyi açmış ve yulaf lapasını fırlatmış.
Ah oui, le fermier ouvre la fenêtre et lance le porridge.
Ama bu çayır yulafı çayı!
Mais c'est du thé au foin d'avoine!
Çayır yulafı çayı ve zencefilli tart.
Thé au foin d'avoine et tarte au gingembre.
Geçen hafta çok yulaf satıldı. 1.500... ölçek.
La semaine dernière, c'était surtout l'orge, 1 500... boisseaux.
Sadece yulaf yiyip, şınav çekiliyor.
Rien que des germes de blé et de l'exercice.
Ben... Yulaf ezmesi severim.
Je suis moi-même un fervent du Quaker Oats.
Yedi tane somun ekmek, on kilo patates 100 gram çay, bir paket yulaf lapası iki paket mısır gevreği.
sept pains, 9 kg de patates, 300 grammes de thé, un sachet de porridge, - deux boîtes de cornflakes. - Gardez l'espoir.
Ben yulaf ezmesi alacağım. Sen ne istersin?
Je vais prendre du porridge.
- Yulaf ezmesi mi? - Evet, yulaf ezmesi.
Oui, du porridge.