Zorundayız traducir francés
11,128 traducción paralela
Bütün gün burada kalmak zorundayız anlaşılan.
Bon, et bien je suppose qu'on va devoir rester coincer ici toute la journée.
Dışarıda güvende olmak için bunu yapmak zorundayız.
On doit faire ça pour être en sécurité à l'extérieur.
- Olacak canım. Gitmek zorundayız.
Si, chéri, on doit partir, d'accord?
Onun Reform Girişimlerinde yeni bir iş bulmasını sağladığını düşünmek zorundayız.
Ça a dû l'aider à trouver un nouveau boulot chez Reform Enterprises.
Onunla konuşmak zorundayız.
On doit aller lui parler.
Ben hala büyükanneme neden gitmek zorundayız anlamıyorum.
Je ne vois toujours pas pourquoi on doit aller chez grand-mère.
Yürümek zorundayız.
On va devoir marcher.
Yardım etmek zorundayız ve elimizden gelecek en iyi şekilde yol göstermeliyiz.
On doit l'aider du mieux qu'on peut.
Budge, gitmek zorundayız!
Budge, on y va!
- Onu durdurmak zorundayız.
- On doit l'arrêter.
- İnşa etmek zorundayız.
On le doit.
Onu bulmak zorundayız.
On doit la trouver.
Bunu daha sonra konuşup birbirimizi öldürmeye çalışmaya geri dönebiliriz ama şu anda önce Haven'a dönmek zorundayız.
On peut s'occuper de ça plus tard et alors revenir pour essayer de s'entretuer, mais d'abord, on doit revenir à Haven.
Altı aydan sonra iyileşme olmayacağını kabul etmek zorundayız.
Après 6 mois, nous devons accepter le fait il ne pourra plus guérir.
O zaman geri dönmeliyiz. Onu kurtarmak zorundayız.
Il faut y retourner, nous devons la sauver.
İyi olduğunu varsaymak zorundayız.
Supposons juste qu'il va bien.
Saklanamayacaksak savaşmak zorundayız.
Si on ne peut se cacher, on doit se battre.
Gitmek zorundayız.
Nous devons partir.
İletişim kurmak zorundayız.
Il faut qu'on communique.
Sınav sonrası bir geziye çıkmak zorundayız.
Nous devons aller sur un voyage post-examen.
Sadece gerçeği okumak ve ona inanmak zorundayız. - Odelle...
Vous devez le lire et croire ce qui sera écrit.
Vermek zorundayız.
On est obligés.
Bunu kabullenmek zorundayız. Veda etmek için.
Nous devons l'accepter, dire au revoir.
Andy, önce Christa Cook'un katilini tutuklamak zorundayız.
Andy, nous devons d'abord arrêter la personne qui a assassiné Christa Cook.
Aumea, bekle. Bunu değiştirmek zorundayız...
On peut le changer...
Evet ama Danny yüzünden beklemek zorundayız.
Oui, mais grâce à Danny nous devons attendre.
Hep beraber çalışmak zorundayız artık.
Ils vont se débrouiller, à l'école.
Birlikte olmak zorundayız.
Parce qu'on sera ensemble.
Buradan hemen çıkmak zorundayız.
Nous devons... Nous devons sortir d'ici maintenant.
- Gitmek zorundayız.
- On doit y aller.
- Dağılmak zorundayız millet.
- On doit y aller.
Birkaç aydır grup olarak bir aradayız, şimdiye kadar iyi iş çıkardık... şimdi ise kendi kıçımızı ve dünyayı kurtarmak zorundayız.
On est ensemble depuis quelques mois, on forme une équipe, on se débrouille plutôt bien donc là... là on doit sauver notre propre peau, et on doit sauver le monde.
Bombayı etkisiz hale getirmenin bir yolunu bulana kadar Lewis'i bulmak zorundayız.
Bien, nous devons garder une trace de Lewis jusqu'à ce que tu trouves comment désarmer la bombe.
Seni buradan çıkarmak zorundayız.
On doit te sortir d'ici.
Sanırım ikimiz de cesur olmak zorundayız.
J'ai l'impression qu'on est deux à devoir être courageux.
- Makineyi tamir edeceğiz turbo. - Etmek zorundayız.
- On va réparer la machine, Turbo...
Yürüyerek gitmek zorundayız.
On va devoir continuer à pied.
Tabii ki zorundayız.
Bien sûr que si.
- Şu an günlük erzak vermek zorundayız.
- On doit se rationner maintenant...
Bunu görmek zorundayız.
On doit le reconnaître.
Bununla mücadele etmek zorundayız.
On doit le combattre.
Gerçek şu ne yaparsanız yapın atış yapsak da yapmasak da sonuçlarının üstesinden gelmek zorundayız.
La vérité c'est que peu importe ce que nous faisons, si nous avons de la chance ou non, nous devons assumer les conséquences.
Saklandığı yerden çıkarmak zorundayız.
On doit la débusquer.
Gerçekse bu durumda etkisiz hâle getirmek zorundayız çünkü bir yere gidemeyiz ama gerçek değilse ve düşündüğüm gibi sınavın bir parçasıysa etkisiz hâle getirmek bizi buradan çıkarır.
vu qu'on ne peut pas partir de toutes façons. Et si elle n'est pas vraie, si ça fait partie du test, comme je le crois, alors la désarmer nous fera sortir d'ici.
Şimdi ise Hamza geri dönmeden önce onu oradan çıkarmak zorundayız.
Maintenant nous devons la faire sortir avant le retour de Hamza.
Kızımı tek başıma büyütmek zorundayım.
À présent, je dois élever ma fille seule.
Kızı uyarmak zorundayım. Söylemek zorundayım...
Il faut que je la prévienne.
Kızıma neden ölüyor olduğunu söylemek zorundayım.
Je dois dire à ma fille pourquoi elle meurt.
Ben de kızıma neden ölmekte olduğunu anlatmak zorundayım. Üstelik onu iyileştirebilecek ilaca sahip... birileri olmasına rağmen.
Et je dois dire à ma fille pourquoi elle meurt, bien qu'il y ait des gens qui ont un remède qui pourrait sauver sa vie.
Bununla yaşamayı öğrenmek zorundayız.
On apprend juste à vivre avec.
- Yalnız yapmak zorundayım.
Je dois le faire seul. Tu saisis pas?