Üzüm traducir francés
977 traducción paralela
Şimdi de ona üzüm yedirip, karın ağrısı çekmesine neden olacaksınız!
Il faut que vous le bourriez de raisin pour qu'il ait la colique!
Domates suyu, portakal suyu, üzüm suyu, ananas suyu...
Jus de tomate, jus d'orange, jus de raisin, jus d'ananas...
Ölerek ona en büyük katedralleri üzüm bağlarını ve sokakta dansı verebilirim.
Mort, je lui offrirai les plus hautes cathédrales, des vignobles en or, de la danse dans les rues.
İnekler üzüm yerse, o da süt içecek.
Il boit du lait quand les vaches ont mangé du raisin.
Veya üzüm. Üzümden asla sıkılmam.
Attendez, j'ai mieux que ça, je n'y avais pas pensé.
Bir sarmaşıktan koca bir salkım üzüm koparacağım, ve hepsini suratımda ezip üzüm suyunu çenemden akıtacağım.
J'irai me cueillir de belles grappes de raisin que j'écraserai sur mon visage et dont je boirai le jus.
Belki bir küvete üzüm doldururum ve üzerlerine oturup hepsi ezilene kadar dönerim.
Ou plutôt, je remplirai une baignoire de grappes, je m'y assiérai et grappillerai jusqu'à la dernière grappe.
Dinlemiyorum. Ne yapacağımı söyledim ve orada ne kadar çok portakal ve üzüm olduğu beni hiç ilgilendirmiyor.
Pas question que j'écoute, j'ai dit ce que j'allais faire et je me fiche de savoir qu'il y a là-bas des oranges et des raisins à vous en étouffer!
Bay Jaeckel'in kardeşinin orda üzüm bağı var.
Son frère a une vigne en Osterlich.
Guiseppi, İtalya'nın en iyi üzüm ezicisi.
Giuseppe! Le meilleur fouleur de raisin de Naples!
Seninle birlikte üzüm ezerdim.
Je foulais le raisin avec vous!
- Ben üzüm istemiyorum!
- Je ne veux pas de raisin!
- Ona üzüm al. - Çocuklarım!
Va lui chercher une grappe.
Şaraphaneye kendi bahçemden üzüm yolluyorum.
La vigne, c'est moi qui la fais.
Çita, yeterince üzüm yedin.
ça suffit, avec le raisin.
İnsan kuru üzüm mü, sinek mi bilemiyor asla.
Allez distinguer le raisin des mouches.
Kendi eyaletimden gelen bir bardak üzüm suyu için.
Il vient de ma région.
Bir üzüm suyu daha, Grayson, hep söylerim, yeterince vitamin alamıyoruz.
Un autre jus, Grayson? On n'a jamais assez de vitamines!
Sana üzüm çöpü bile vermem ben.
Vous n'aurez rien de moi.
İki paket öksürük tozunu biraz üzüm suyuyla karıştırdıktan...
Vous prenez du sirop contre la toux que vous mélangez á du jus de raisin...
Sana üzüm getirdim.
Je t'ai apporté du raisin.
Konserve fabrikasına gittim. Çiftliğe de, üzüm toplamaya da.
A la conserverie, à la ferme, dans les vignobles...
Evet, üzüm bağının arkasında.
C'est bien ça.
Diken çalılıklarda üzüm arıyorsun.
Tu cherches des raisins parmi les ronces.
Ben de üzüm ve çiçek yetiştirerek çalışıyorum.
Je travaille. Je cultive la vigne... des fleurs...
Büyük üzüm bağları, yıllanan fıçılar, tadına bakan rahipler,
De grands vignobles, d'énormes fûts, à la cave pendant des siècles. Et tout ce monde qui s'affaire autour...!
Anne, üzüm ağacının altında oturup kitap okuyabilir miyim?
Est-ce que je peux aller m'asseoir sous la tonnelle pour lire? - Bien sûr.
Anne, yeni evimize taşınınca beyaz üzüm ağacı dikelim mi?
Quand nous aurons notre maison, est-ce qu'il y aura une tonnelle?
Sanırım kurabiyede kuru üzüm vardı ve hazımsızlık yaptı.
J'ai eu une indigestion à cause des raisins secs que j'ai mangés.
Aralarında bulunan üzüm bağcıları ve tohum yetiştiricileri, kendi asmaları ve incir ağaçları altında oturmayı umuyordu.
Parmi eux se trouvaient des planteurs de vignes et des semeurs de graines, espérant tous s'asseoir un jour sous leur propre vigne et figuier.
Hindistan cevizi, üzüm al!
Des noix de coco. Et du raisin!
Tombul üzüm tanesi gibi Vücudu şekil almamış ki
Pas épanouie, pas mûre Le corps à peine ébauché
Biraz kuru üzüm yiyip çay içelim.
Et dîner. Avec une double ration de raisins secs.
Kuru üzüm ye.
Prenez un raisin sec.
bizim işlerimiz üzüm bağları üzerinedir... ve ruhlarımızı kurtarmak için sürekli dua ederiz.
Notre travail était de s'occuper de la vigne, et sauver les âmes que nous pouvions par une prière assidue.
pekala hikayenizde bir detay var... üzüm bağlarında ne yapıyorsunuz.
Trés bien, commencez votre histoire, vous vous occupiez de la vigne.
Fakat, üzüm bağında çalışmak...
- Mais travailler dans un vignoble...
Mesela, üzümleri ne kadar sevdiğimi bilirsin. Öyle, bende elimizde üzüm yokken, onları çok severim.
Par exemple, j'aime le raisin, mais quand ce n'est pas la saison.
O yedi peçe dansını yaparken,..... kızlar sana üzüm yedirip,..... ayak tırnaklarını boyuyorlar.
Elles vous donnent du raisin, vous peignent les ongles du pied, pendant qu'elle fait la danse des sept voiles.
Hiç badem, üzüm, domates, marul ve ananastan yapılmış bir salata yediniz mi?
Avez-vous déjà eu de la salade avec des amandes et des raisins... des tomates, de la laitue et de l'ananas?
Oraya ulaştığınız vakit, üzüm hasadına yardımcı olacak... ve beyaz kayaların altında saklanmış olan akrepleri toplayacaksınız.
Là-bas, tu récolteras du raisin et ramasseras des scorpions cachés sous des pierres blanches.
- Parçalanmış üzüm.
- Du raisin fragmenté.
- Evangelos, buraya biraz üzüm yolla.
- Evangelos, apporte-moi du raisin.
Çekirdeksiz küçük beyaz üzüm severim, bilirsin.
- Sans pépins. Celui que j'aime.
Yarım greyfurt, iki yumurta, üç dilim pastırma, iki tost. Elli gram üzüm marmelatı ve kahve.
" Menu : 2 œufs, 3 tranches de bacon, 2 toasts, confiture, café.
Önce tavuğu soteliyorum, sonra kuru üzüm ve soğanı ekliyorum.
D'abord, je fais sauter les morceaux de poulet, puis j'ajoute les raisins et les oignons.
İki üzüm suyu, George.
Deux jus de raisin.
Ve bir kaç tane de üzüm.
et peut-être un peu de raisin.
Bu noktadan üzüm bağına sekiz adım.
A partir d'ici, huit pas en direction de la vigne.
Ben üzüm yiyeceğim.
Prépare-moi plutôt mon lit. Un instant, je mange...
Dallardan sarkan bir sürü üzüm salkımı günbatımının mor ışığında yemyeşil parlıyordu.
"Pourquoi ne pas endurer ces souffrances inhumaines?"