English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ A ] / Akıyor

Akıyor traducir portugués

2,141 traducción paralela
Hayır, hematom akıyor, bu demek ki...
Não. O hematoma está a drenar, o que significa que a qualquer instante...
- Kan beyin sapına akıyor.
- Tem uma hemorragia no tronco cerebral.
Bazılarından kan geliyordu bu, şey gibi, ağlardan dışarı akıyor gibi, ve okyanustaki yüzlerce köpekbalığının hucüm ettiğini düşünüyorsunuz, ama hiç köpekbalığı yoktu, bir tane bile.
A mancha de sangue que sai daqui é como se viesse de fora da rede e numa enorme mancha, e pensariamos que neste oceano teria atraído centenas de tubarões, Mas não vi nenhum, um único tubarão.
Şehirdeki birkaç kulübün sahibi para ona akıyor.
Ele possui alguns clubes na cidade, tem contabilidade paralela.
Zaman hızla akıyor.
É um relógio. O tempo está a aproximar-se muito.
Dalgalar koşuyor, Dalgala akıyor, Nehirler kurumuyor.
As ondas estão em execução, as ondas estão a fluir, o rio não se vai render.
Hakim medya ve hükümet bunu kimse tahmin edemezdi dedikleri zaman, ağızlarından yalanlar akıyor.
Quando os meios de comunicação e o governo dizem : "Ninguém podia ter previsto isto" estão a mentir com todos os dentes!
Çünkü her yerimden cazibe akıyor.
É porque eu esbanjo charme.
Derslerin duyulmaya başlandı bedava alkolsüz biralar oluk gibi akıyor. Biraz daha disiplinli çalışsan part-time kamu çalışanı yerine golf klübündeki baş hoca olabilirsin.
Se te aplicasses, podias passar do tipo que faz uns biscates num campo camarário para instrutor-chefe num privado.
Eski moda nezaket akıyor üstünden.
Ele é cheio de cortesia antiquada.
Haftalardır burnu akıyor.
Está com pingo no nariz há semanas.
Burnu akıyor ve ateşi var gibi.
Está com pingo e tem febre.
Suyumuz akıyor.
Há água corrente.
Şuna bak, teleprompter hâlâ akıyor.
Olha, o teleponto continua a andar.
Kum, konuşmanın kalitesine göre akıyor.
A areia cai de acordo com a qualidade da conversa.
Sohbet tatlıysa kum yavaş akıyor.
Se for interessante, a areia cai lentamente.
- Sular akıyor.
Temos água.
Sürekli akıyor, bir türlü halledemedim.
Nunca consegui que parasse de pingar.
Düşündüklerimi hatırlıyorum. "Sular halen akıyor derinlerden. O da güçlü, kuvvetli olan."
Lembro-me de pensar que a tua postura calma mostrava que eras a mais forte.
Gözlemlerimin gücü öyle bir hal aldı ki bir olaya şöyle bir baksam, fikirler sel gibi akıyor.
Os meus poderes de observação estão tão bem afinados, que um olhar em qualquer situação chega para saber o que se passou.
su sessizce akıyor.
A água corre sem fazer barulho.
Baba, kanım akıyor!
Estou a sangrar!
Dere usul usul akıyor
Delicadamente, descendo o rio
Şunlara bir bakın yüzlerinden mutluluk akıyor.
Olhem para eles, gritando com contentamento nas suas faces.
Acıyor mu diye sor, bir de hiç kan ya da akıntı olmuş mu bu bölgede diye.
Pergunta-lhe se dói e se reparou em sangue ou secreção da área.
Belki de okyanus akımları içinde adanın izini bulmak için üstün koku alma duyularını kullanıyor olabilirler.
Talvez o uso de seu sentido super desenvolvido para detectar vestígios de terra nas correntes oceânicas.
Bu dişi cevabı taşıyor - Binlerce yumurta, yakında okyanus akıntılarının merhametine bırakılacak
Esta fêmea tem a resposta - - milhares de ovos, que logo serão deixados à mercê das correntes oceânicas.
Çatısı mı akıyor?
Térmitas?
Akıl üzerinde çalışıyor, aklın derinlikleri üzerine...
Estuda a mente, as profundidades da mente.
George, sen mal olduğun zaman bana akıllı olmam gerektiğini söylemiştin, hatırlıyor musun?
George, lembra-se quando me disse que eu tinha de ser razoável quando o George estava perturbado?
Ama nehir akıp gidiyor ve ırak çanlar çalıyor, beni çağırıyorlar uzaklara.
Tu sabes que eu jamais abandonaria Mas o rio flui E os sinos distantes repicam Dizendo-me que estou longe
Buradaki insanlar bizim akıl hocalarımız olsaydı kurtuluş savaşımız on yıl geç olurdu..... çünkü Stanley Washington şekerleme yapıyor..
Se as pessoas aqui fossem os nossos pais fundadores, a Guerra da Independência teria sido adiada dez anos, porque o Stanley Washington estaria a fazer uma sesta,
Yaşadığım St. Claire's akıl hastanesini hatırlatıyor bana.
Faz-me lembrar o de St. Claire, a instituição psiquiátrica em que vivi.
Zaman su gibi akıp geçiyor ve ve yeni erkeklerle tanışmak zorlaşıyor.
E é difícil conhecer homens nesta cidade.
Sıcak hava akımları ile yükselirken kemiği de vücuduna paralel bir şekilde tutarak hava direncini azaltıyor ve kısa sürede istediği yüksekliğe ulaşıyor.
Elevando-se graças às correntes térmicas ascendentes, e colocando o osso paralelo ao corpo para diminuir a resistência, o abutre depressa atinge a altitude ideal.
Deniz tabanına çöker çökmez enkaz okyanus akıntıları ile taşınan planktonların istilasına maruz kalıyor.
Assim que assentam no fundo marinho, os destroços são atacados por invasores, plâncton, trazido até aqui por correntes oceânicas.
Sürü, okyanustaki soğuk su akıntısıyla sığ bölgeye sürüklendi ve bu köpek balıklarına bir fırsat yaratıyor.
O cardume foi empurrado para águas pouco profundas por uma corrente oceânica fria. É uma oportunidade para os tubarões.
Krallar ipek otu bitkisini arıyor ama akıllarında tozlaşmadan başka bir şey var.
As monarcas procuram as flores-de-cera, mas não é a polinização que têm em mente.
Damlacıklar ağacın gövdesi boyunca akıp oradan da köklerine ulaşıyor.
As gotas escorrem para o centro do tronco, até às raízes.
Muhtemelen soğuk su tankı akıtıyor.
- Receio que o sistema de água esteja danificado.
17 yaşında 188 boyunda, akıcı bir Fransızcası var piyano çalıyor, yüzmede şampiyonlukları var ve fütürist vurmalı şiirler yazıyor.
Ele é 17 " 6'2, fluente em francês Toca o piano, é um nadador campeão E escreve poesia futurista de percussão.
Bu kan akışı sırasında, her geçen saniye senin dayanıklılığını yıkıyor.
A importância desta avenida de sangue retira a sua força formidável a cada segundo que passa.
Akıtıyorum, deli gibi kaşındırıyor.
É a mudança de pele. Dá imensa comichão.
Herkes bana akıl danışıyor.
Todos me pedem conselhos.
Peki sonra akıl ne yapıyor?
O que faz a mente?
- Ne güzel ya. Tanrı fotoğrafçılık yapıyor. O çok akıllı bir Tanrı.
Há um deus com câmera, inventou ele a câmera.
Peki o sustuğunda kimden akıl alıyor?
E quando ele se cala, a quem dá ela ouvidos? À mãe alemã!
Akılda kalıyor, hoşuma gitti.
É sugestivo. Gostei.
Ancak şeytan akıllarımıza saldırabilmek için ikisini de kullanıyor.
O demónio usa as duas coisas e ataca nossas mentes.
Bugün plajda yaşlı bir adamla tanıştım, akıntıları iyi tanıyor.
Hoje na praia, conheci um tipo idoso familiarizado com as correntes.
Akıllı, hırslı, kendini işe adıyor.
É inteligente, ambiciosa, muito dedicada.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]