English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ A ] / Aydın

Aydın traducir portugués

2,375 traducción paralela
Fiona günümü aydınlatacağını gayet iyi bildiği için bana ölü hayvan fotoğrafı yolluyor.
A Fiona enviou-me uma fotografia de um animal morto. Seria o ponto alto do meu dia.
Işığımla aydınlanın ilahi dokunuşumun sıcaklığıyla sarının.
Banhar-se-ão na minha luz, envoltos no calor do meu toque divino.
Işığımla aydınlanın.
Banhem-se na minha luz.
Babamın anılarını bana göstererek beni aydınlatacağını mı düşünüyorsun?
Acha que mostrar-me as memórias do meu pai vai esclarecer-me?
Günümü nasıl da aydınlattın hemen.
És a salvadora da pátria, não és?
- Gününüz aydın olsun.
Tenha um bom dia.
- Aydın mı dersin?
- Será mesmo?
Günün aydın olsun.
Bom dia. Ok, nós vamos parar com isso.
Aydınlandığın zaman, düşüncelerinin hep çıkar üzerine kurulu olduğunu ve gerçek hayatta nerede durduğunun farkına varacaksın.
Os teus pensamentos estão cheios de oportunismo, mas quando estiveres esclarecida, perceberás que não estás na tua vida real.
Dosyayı bayağı aydınlattın be Castle.
- Castle, já está a resolver o caso.
Beni de aydınlatır mısın Sam?
Queres dar-me uma luzinha, Sam?
şu aydınlatma armatürü ocağın için yeni sıcaklık düzenleyicisi erkek sütyeni çöp öğütücüsü bulaşık makinesi ve yeni bir kedi.
Um novo regulador de calor no teu fogão... O teu sutiã de homem... O teu triturador de lixo...
Gözün aydın.
- Parabéns. Mais alguma coisa?
- Aydınlıktan bahsetmişken, etkinlik dönemin için hazır mısın?
A propósito de alegria, está ansiosa pela época que se aproxima? Muito.
Hava aydınlanmadan önce beni kaldıracağını bilmiyordum. Anlaşıldı.
Não sabia que ela me ia acordar ainda noite cerrada.
Yapacağın tek şey tüm cinayetleri aydınlatıp işini bitirmek.
Tudo o que te resta é confessar os crimes e acabar com isto.
Eğer bir cevabın varsa lütfen beni aydınlat.
Se tens uma resposta, elucida-me, por favor.
Kurbanınızın kimliğini aydınlatan bir şey bulamadım ama katiliniz konusunda yardım edebilecek bir şeyler buldum.
Não encontrei nada que ajude a identificar a vítima, mas encontrei algo que pode ajudar a encontrar o assassino.
"Polis ; sorgulamalarını, iyi aydınlatılmış odalarda, kanuni zorunluluklardan ötürü kimliğini gizleme olanağından yoksun olarak yapar." "Kötü adamlar, siz soru sormaya başlamadan önce kim olduğunuzu öğrenirler."
Os polícias interrogam em salas iluminadas, e são legalmente obrigados a deixar os bandidos saberem quem são antes de começarem o interrogatório.
Şimdi... Biri beni, neden bu oda da toplandığınız konusunda aydınlatabilir mi?
Agora alguém pode esclarecer-me porque os chamaram a este quarto?
"O gece periler ayın soluk ışığı altında aydınlanırken... "... koya musallat olup gezindiler Cadılar Bayramı'nda. "
"Nessa noite, quando as fadas se iluminam sob os pálidos raios de luar, lá, na enseada, vagueiam sem rumo e assombram o Dia das Bruxas."
Evi nasıl aydınlattıklarını.
Como costumavam alegrar a casa.
Aydınlık hep karanlığın ardından gelir.
A luz vem sempre depois da escuridão.
Korkuya kapıldığın bir an gelirse, sadece görüntünü aydınlatacak küçük bir ışık gereklidir.
Se em algum momento você teve medo, só falta um pouco de luz para esclarecer a visão.
Yollarını meşale ile aydınlatıyorlardı. ve odun yanıp bittiğinde, alevi canlandırmak için, meşaleyi duvara sürtüyorlardı.
Os homens acendiam uma tocha e quando a madeira estava muito gasta, eles raspavam a tocha na parede para reacender a chama.
Sayın müdür yardımcısı, lütfen beni aydınlatır mısınız, neden Hope'un devamsızlığıyla ilgili bir bilgilendirme almadım?
Como vice-directora, pode explicar-me porque não fui informada das suas faltas?
Kendi çıkarların gereği aydınlanmaya ne dersin?
E que tal interesse pessoal?
Sizi aydınlattıklarına eminim, ama benim için gizemli olarak kalmalarını tercih ederim.
Estou certo de que vos esclarecem, mas, no meu caso, prefiro que permaneçam misteriosos.
Aydınlık Taraf'ın büyüklerinden.
É um ancião da luz. Foi morto ontem.
- Aydınlık Fae'lerin bir yadigar odası var. Ash'ten Ash'e kalan eşyaların bulunduğu bir ada.
- Há uma sala de troféus, coisas passadas de Ash para Ash.
Beni de aydınlatır mısınız acaba?
Se importam de me pôr a par das coisas?
Gözün aydın.
Parabéns.
Acar Aydın.
Acar Aydin.
Allah rızası için İslam'ın aydınlık çehresini kirletenlerle beni bir tutmayın.
Não me confunda com aqueles que mancham o nome do Islão.
Yani... baskın senin için bir aydınlanma oldu?
Portanto... para si o tiroteio fê-lo assentar ideias?
Aydınlanma sonrasının zehirli bir modernizm kalıntısıyım.
Um remanescente tóxico do modernismo... do Pós-Iluminismo...
Şimdi, çocuğu neden kovmayacağın konusunda beni aydınlat.
Agora esclarece-me porque não despedes o rapaz.
Aydınlık tarafın ne zaman geleceğini merak ediyordum ben de.
Queria saber quando a Luz ia aparecer.
- İç çamaşırı abi. Hah çok iyi. Bak, sekiz aydır aynısını giyiyordum, iyi bir değişim olacak.
Brilhante, já uso as mesmas cuecas há oito meses.
Jeffrey son birkaç aydır maaşını bile almıyormuş.
Não?
Son bir aydır Jasper'dan uyuşturucu satın alıyorum.
- Tens alguma prova? Comprei ao Jasper o mês passado.
Üç aydır bu gizemli taşın peşindeyiz ama bulunca ne yapmamız gerektiği hakkında hiçbirimizin en ufak bir fikri bile yok.
Há três meses que andamos atrás desta Pedra misteriosa... mas nenhum de nós faz a mínima ideia do que é suposto fazer com ela, quando a encontrarmos.
İki aydır kahrolası bir sürüngen gibi taşların altına saklanıyorum.
Dois meses debaixo de uma pedra como uma salamandra!
6 aydır Covington'da 2 ms - 13 tecavüzcüyü izliyoruz. ... Meksika daki yeni uyuşturucu anlaşmasında kısmen rol oynadığını düşünüyoruz.
Estou em Covington há seis meses, a vigiar dois gangsters do MS-13 que acreditamos fazerem parte de um novo cartel de drogas, no México.
Üçüncü sınıftayken Paris'te eğitim görüyordum ve Marshall'la iki aydır görüşememiştik.
Era o ano de caloiro e eu estava a estudar fora em Paris, e não via o Marshall há dois meses.
Bugün ayın ilk günü, yani dediğin olay taa geçen aydı, bu da demek oluyor ki saçmalıyorsun!
Hoje é dia 1, o que significa que foi no mês passado, o que significa que estás a ser ridícula.
Üç aydır buradasın.
Tu estás aqui há 3 meses.
6 aydır parasını ödemiyormuş.
Ela está seis meses atrasada com a renda.
Liz, tahminimce son iki aydır spor salonundaki birçok bekarlar organizasyonuna katıldın.
Liz, vou adivinhar que nos últimos dois meses,
Spicer'ın kardeşi ne kadardır burada kalıyordu? 6-7 aydır.
Há quanto tempo vivia a irmã dele aqui?
Biliyorum bir aydır Alaska'dasın.
Sei que já estás no Alasca há um mês.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]