Boktan traducir portugués
6,623 traducción paralela
Yaşadığı bu boktan hayat hayat bile sayılmaz.
Esta vida de trampa nem pode ser considerada uma vida.
ki bu biraz boktan. Çünkü eskiden olduğu gibi işe yaramaz bir pislik olsa her şey daha kolay olurdu.
Isso é lixado, pois seria mais fácil se continuasse a vê-lo como um miserável inútil.
Bu kahverengi bok yığınının tepesinde de sen varsın. - Boktan bir şef oluyorsun yani.
E tu estás sentada em cima dela, porque és a mandachuva.
Aptalın tekinin tasarladığı boktan bir uygulamaydı.
Era uma porcaria cheia de bugs, criada por um idiota. Era má.
Dinesh'in boktan işletim sistemi sağ olsun.
Tudo graças ao código da treta do Dinesh.
Hayır, sistemimde bir şey yok. Boktan donanımında çalıştığı içindir.
O teu hardware é que não presta.
Gilfoyle'un boktan donanımı alev aldı.
O hardware da treta do Gilfoyle incendiou-se.
Senin boktan işletim sistemin yavaşlattığı için.
- O teu software tornou-o lento. - O Erlich fez programação e deu-me arrepios.
Bu çöplükte bu boktan viskiyi ilgi çekmek için mi içiyorum? - Evet.
Achas que estou aqui nesta lixeira a beber esta merda de uísque, porque preciso de atenção
Beni boktan bir ortak ettin.
Tornaste-me numa parceira de merda.
Sen de eski karınla bu boktan olayı yaşa da senin de ne kadar şüpheli olduğunu görelim.
Experimenta ser agredido por uma ex e veremos se não ficas confuso.
Tanrım, ilk buluşmalar neden bu kadar boktan olmak zorunda?
Céus, tu deves ser bom para primeiro encontro.
- Sen boktan bir annesin.
- És uma mãe de merda!
Klüpte değil, klüpler boktan.
Não nos clubes. Os clubes são uma merda.
Anladın mı? Seni kocaman bir boktan oluşmuş dağa öyle bir gömeceğim ki bana üstünden o dağı almam için yalvaracaksın.
Vou enterrar-te num monte de esterco tão grande que vais implorar pela minha ajuda.
Oh, Louis, hiç durma. Hadi bana bulduğun bütün en en boktan davaları ver, fakat sana söylüyorum, beni alt etmeyecek.
Força, Louis, entrega-me todos os casos foleiros, mas não me vais deitar abaixo.
Sana çoktan söz verdim. Bak, saygısızlık olmasın, Jessica, fakat senin sözün boktan değersiz.
Sem ofensa, Jessica, mas a tua palavra vale zero.
Boktan bir gün.
Um dia de merda.
- Burada değildim ama annemi mevcut olan en boktan tabuta koyduğuna garanti edebilirim.
Não estava cá, mas garanto que ele a pôs na coisa mais barata que existia.
- Mevcut olan en boktan tabuta koydum.
E ele? Pu-lo na coisa mais barata que existia.
Oturmuş, kurşun yarasının iyileşmesini beklerken ve TV'deki bütün boktan çözülmemiş esrarengiz adli inceleme dizilerini izliyordum ki aşığın Markham'la Harlan'da işlerin boka sardığını duydum ve meraklandım.
Sabe, estava a recuperar de um tiro, a ver aqueles programas forenses de casos não resolvidos, na televisão, e, depois, soube da confusão com o seu rapaz, o Markham, em Harlan, e isso aguçou-me a curiosidade.
Arizona'da boktan bir ev ve birazcık para mı?
Um apartamento rasca, no Arizona? Algum dinheiro?
Bu boktan şovu kim idare ediyor?
O Art? Quem é que está no comando?
Boktan kamyonunu boktan evine sürüp, boktan bir hayat geçirerek öleceksin.
Conduz a sua carrinha merdosa para a sua casa merdosa, vive uma vida igualmente merdosa.
Takım arkadaşları birbirini kardeşmişçesine sarıp sarmalar ki bu da bizim durumumuzu daha boktan hale getirir.
Acabamos por ser como irmãos, o que torna tudo pior ainda.
Boktan işler yaptığından haberim var da bu insanlarla nasıl çalışırsın sen?
Olha, eu sei que fizeste merdas, no teu tempo, mas... como podes trabalhar para essas pessoas?
Sırf boktan bir üniversiteye gireceğim diye erkek arkadaşımın öldürüldüğünü yazmak istemiyorum.
Não quero falar do meu namorado assassinado. Só para entrar numa merda de faculdade.
Kendi boktan dünyasına o kadar batmıştı ki annemin ne kadar güzel olduğunu fark edemiyordu bile.
Demasiado preso nas suas tretas para perceber como ela era bonita.
Öyle boktan iş mi olur!
Quer dizer, é... Vou acender o grelhador e... começar esta festa. Não, isto é fodido.
Hayır, şu aşağıdaki boktan teknedeki o.
Não, é aquele ali em baixo, naquele barco merdoso.
Hangisi daha kötü bilmiyorum. Şu fantastik birinci sınıf suitleri mi yoksa bu boktan motel odası mı?
Não sei o que é pior, as suítes fantásticas dos caloiros ou este quarto de motel.
Bu boktan yere eğlenmek için geldim.
Vim para este buraco para me divertir.
"Ve hayatımda hiç bu kadar boktan hissetmemiştim!"
"Tenho o raio de uma enxaqueca e nunca me senti tão mal na vida."
O kadar boktan bir hale geldim ki.
Fiquei tão lixado.
Etrafta durup boktan bir annelik yapıyorum.
Estou, apenas, em pé, a ser uma péssima mãe.
Birlikte büyüdüğüm biri gibi. Ev hayatları boktan olduğu için acıdım onlara, tamam mı?
Jogámos à bola juntos, ressentímos a vida de porcaria em casa.
Bu boktan kasabadan dersimi aldım ben.
Aprendi muito nesta cidade.
Geldiğimiz o boktan geleceğe mi?
Para aquele futuro de merda do qual viemos?
Lucas o boktan geleceği önlemek için canını verdi.
O Lucas morreu a tentar evitar a merda do futuro.
Lucas o boktan geleceği önlemek için canını verdi.
O Lucas morreu a tentar evitar aquele futuro de merda.
Çünkü bu günlerde tek alabildiğin boktan kahvelerdir.
Hoje em dia, só se arranja é este café de merda.
- Sen boktan bir annesin!
- És uma mãe de merda!
- Şu boktan bıktım artık! - İyi misin?
- Estou cansada desta merda.
Böyle boktan bir şeyi kim yapar?
Quem faz merdas dessas?
Ama boktan kişilerle takılma eğilimini dikkate alıp sabıka kayıtlarına bakmaya başladım.
Mas tendo em conta a tendência dela para andar com pessoas duvidosas, comecei a procurar por antecedentes criminais.
Ama bazen Christian sadece boktan bir tercihle kabul edilemez bir tercih olur.
Mas às vezes, Christian, há apenas uma escolha de merda e uma escolha inaceitável.
Evet, işte, kardeşsem bile boktan bir kardeştim.
Sim, bem, se eu fui um irmão, fui uma porcaria de irmão.
Amma da boktan bir şey ya.
- Sim. - Que merda.
Ne boktan bir salonmuş burası.
Este ginásio é uma merda.
ne var biliyormusun boşver orada ne olduğunu düşünmen bir yana... ona ne olduğunu öğrenmemiz gerek muhtemelen yatağında uzanmış ağlıyor koca bir kap dondurma yiyor ve boktan Dabrowski filmi izliyordur.
Sabes que mais? Tanto faz. Sem levar em conta o que pensas que aconteceu, temos que perceber o que se passa com ela.
Tanrım, ne boktan konuşma.
Céus.