Buğday traducir portugués
690 traducción paralela
- Deniz buğdayı
Alga marítima. Pode ter sido uma rede de pesca.
Buğdayı satmak için yetiştiriyorum, oyun oynamak için değil!
Eu planto trigo para vender, não é para brincar!
Ekilmiş buğdayımızı satmaya geldim.
Venho vender a nossa colheita de trigo.
Yaşlı buğday kralı, tatlı olarak ekmek tatlısına ne dersin?
Bem, rei do trigo, que tal um pudim de pão para a sobremesa?
Bugün buğdayı sattım.
Vendi o trigo hoje...
Buğday için ne kadar aldın?
Quanto é que conseguiste pelo trigo?
BUĞDAY EKİNLERİ MAHVOLDU
COLHEITA DE TRIGO PERDIDA
ÇİFTLİK İŞÇİLERİ BUĞDAY KAMPl
ACAMPAMENTO SEARA DOS RENDEIROS
Buğday ekmeği ve krem peyniri.
À base de pão de milho e creme de queijo
Dün buğday renginde, üzeri çiçeklerle bezeli bir ceket giyiyordu.
ontem tinha um casaco cor de milho maduro com motivos de flores.
Birliklerimiz onları bir buğday başağı gibi biçebilirler.
As nossas tropas acabariam com eles facilmente.
Buğday ezmesiyle, kahve hazır.
Papas e café a caminho.
Taşra güneşinin altındaki buğday tarlalarını çiziyor.
Pinta os campos de trigo no calor do sol da Provença.
- Parçalanmış Buğday'dan bahsediyor.
- Ele refere-se à fábrica de Cereais.
- İçimde hala Parçalanmış Buğday var.
- Ainda tenho cereais no corpo.
Parçalanmış Buğday ailesinden birini görmek güzel.
Encantado por vê-la na família dos cereais.
Parçalanmış Buğday'la dolu hindi.
Peru recheado com cereais.
Buğday ve hayatım için savaşmak zorundaydım.
Lutei para salvar a grão como se se tratasse da minha vida.
Buğday tarlaları yerine elimizde sadece anız var.
Em vez de campos de trigo, temos restolho a apodrecer na poeira.
Ağaçlıklı bir arazi, geniş otlaklık çayırlar koyunlar, süt danaları, 200 dönümlük buğday tarlası. Tek kötü tarafı, bir kadın olmaması.
Há terra florestal, prados de pastagens, ovelhas, vacas leiteiras, 50 acres de trigo... a única coisa que não tem é...
Üstelik bir de gözleri menekşelerden daha maviyse ve gün ışığında saçları buğday rengindeyse kendini daha da şanslı sayar.
Claro se ela tiver olhos mais azuis do que uma centáurea e cabelo da cor do trigo ao sol ele considera-se cheio de sorte.
" Pirincimiz yok. Buğdayımız yok.
Eles dizem. " Não temos arroz nem trigo.
- Kendi buğdayımızı da mı?
- Cultivamos o nosso trigo?
Ne bir karış toprak, ne de bir buğday tanesi zarar görecektir.
Nem um pedaço de terra, nenhum grão de trigo será destruído.
Tedirgin uykunda bile, söylediğin sözler, buğdayın insan hayatından daha değerli olduğunu düşünen şaşkın bir adam portresi çiziyordu.
Em seu sono turbulento, traçava o retrato de homens... para quem o trigo importa mais do que a vida de um homem.
Biraz buğday ve bir gün izinle çözülemeyecek sorun yok.
Nada que uma ração de cereal e um dia de descanso não resolvessem.
- Goşen'de ambarda buğday var mı?
- Há cereal armazenado em Gósen?
- Alabileceğin buğday yok.
- Nenhum que ousasses tocar.
Musa yüzünden tapınak ambarlarında buğday kalmadı.
Por causa de Moisés não há trigo nos celeiros do templo.
Onlara rahiplerin buğdayını ve bir gün izin veriyor.
Ele dá-lhes o trigo dos sacerdotes, e um dia de descanso em cada sete.
Ne tahılları öğüten, Mısır'ın tuğlaları için saman yapan öküzlere ağızlık takmalısın, ne de buğdayı sapından ayırmak için rüzgarda sürekli buğday savuran ağzına kadar dolu Nil teknelerinden durmamacasına sahile buğday taşıyan kölelerin emeklerini karşılıksız bırakmalısın.
Não prendereis os bois que pisam o milho, fazendo palha para os tijolos do Egipto, nem poupareis os braços que separam o milho incansavelmente ao vento, que separam o joio do trigo, trigo carregado incansavelmente às costas de inúmeros escravos, dos barcos sobrecarregados do Nilo para as margens repletas de gente.
Buğday çuvallarının altına girip, sürekli daha fazlası için dönüyorlar.
Caminham sem parar sob os fardos de trigo, e, sem parar, regressam por mais.
Zalimler için altın harman dövenler... efendilere yedirilecek buğday, kölelere yedirilecek acı, kerpiç kuyularına verilecek saman, kadınların kambur sırtında kilometrelerce uzanan ve hiç bitmeyecek gibi görünen, acı ve elem vadisinde taşınıyor.
Uma seara doirada para os debulhadores, grão posto de parte para alimentar os donos, amargura para alimentar os escravos, e palha para alimentar as valas de tijolos, carregada nas costas vergadas das mulheres, para o vale interminável de labuta e sofrimento, que se estende por milha após milha.
Buğdayı samanla karıştıramazsın.
Não se pode misturar o joio com o trigo.
200 bin Dolar ile dedem buğday pazarını ele geçirirdi.
Com 200.000 dólares, o meu avô monopolizava o mercado de cereais.
Bu topraklarda güzel buğday ve mısır yetişir.
Esta terra dá trigo. E na horta dá sempre milho.
Buğday biti ve sürfe yerim, ama kızıl kurt yemem!
Como gorgulho e larvas, mas diabos me levem se como lagartas!
Kanla kazanılmış toprakları araştırmak ve inşa etmek için duydukları heyecanla bir zamanlar ateşten çöl iken göl haline geldi. ... dünya nimetleriyle, madenlerle ve buğday tarlalarıyla..
Do solo enriquecido pelo seu sangue da sua ânsia de explorar e construir nasceram lagos onde estava antes os desertos ardentes, vieram os bens da terra, das minas e dos campos de trigo os pomares e as serrações que moem
Genç Kral Ptolemy, kız kardeşi ile iç savaş halindeler ve birbirlerini yok etmeye kararlılar ama Roma'nın buğdayını da mahvediyorlar.
O jovem Rei Ptolomeu e a irmã estão envolvidos numa guerra civil tencionam destruir-se e, no processo, destruir o trigo de Roma.
Zaten bütün Roma lejyonlarından fazlasını doyuracak kadar buğday gördüm.
O que vi dá para alimentar mais legiões do que as que Roma já teve.
Hiç buğday ve altın gelmedi...
Não recebemos trigo, ouro...
1.010 hektar. Hepsi buğday.
1.010 hectares... de trigo...
Senin için önemsiz bir mesele. Bir buğday tanesi kadar bile önemli değil belki de...
Um pequeno ponto que tem ao lado... talvez tão pequeno como um grão de trigo!
Motosikletle geldim ve buğday rengi bir...
Cheguei na motocicleta, com jeans cor de...
O'nun yabası elindedir. Harman yerini tertemiz edecek. Buğdayını toplayıp ambara yığacak,..
Tem na mão a pá, limpará sua eira e recolherá... o trigo ao celeiro.
Bir buğday tanesi Andrew, tek başına sadece bir buğday tanesidir.
Um grão de trigo, André... é apenas um grão de trigo.
Çok cin içtiğimde buğday tanesi kadar sert, çok votka içtiğimde de un gibi yumuşak olurum.
Bebo gin com gérmen de trigo. Muita vodka e glúten.
Bir buğday okyanusunun... derin daIgaIarı ve kaIın örtüsü!
"eis aqui a grande maré" "e a profunda vaga" "e o oceano dos trigais"
Ülkenin yukarsındaki her hayvanı ve her buğdayı onlarca km öteden buraya getirmek istiyorum.
Internamo-nos pelos campos e trazemos todas as cabeças de gado, todo o trigo num raio de 150 km.
Ayrıca Erken Hasat olan Buğdayı eker, aletler ile tarlayı sürebiliriz.
E plantamos bolinhas de farinha e as maravilhosas Thompson com uma furadora.
Biraz daha buğday mı?
Mais trigo?