Cesaret traducir portugués
5,584 traducción paralela
Sabır ve cesaret...
Os pacientes e a coragem...
Yarınki maçta, sizi heyecanlandıran performansınızı arttıran, size cesaret veren ne varsa yapın ve sahaya o şekilde çıkın.
Então, quando vierem amanhã, o que quer que vos entusiasme, o que quer que vos motive a jogar bem e a empenharem-se de corpo e alma, pensem nisso e tragam-no.
Hem de bu sana sonsuz cesaret verecek.
E vai dar-te uma coragem imensurável.
Manolo Sanchez kalbin saflık ve cesaret dolu.
Manolo Sanchez... o teu coração é puro e corajoso.
Ona cesaret vermisim.
Eu encorajei-o.
Bayan Dunne, yaptiklariniz cesaret isteyen seyler.
Sra. Dunne, foi muito corajosa.
Ne cesaret.
Como te atreves?
Tanrı'nın yarattığı bu varlığa zarar vermeye cesaret edemezsin.
Não serás encorajado em prejudicar esta criatura de Deus.
Fitch, bu adamla baş edecek cesaret yok sende.
Fitch, não tem tomates para perceber este tipo.
Senin hayatını almaya cesaret edecek kişiyi bilmiyormusun?
Não sabe quem se atreverá a tirar a sua vida?
Şimdi rüyamda gelmeye cesaret edemez.
Agora não se atreverá a vir aos meus sonhos.
- Bir cesaret gösterisi.
- Foi um acto de ousadia.
Bu insanlarda çok nadir görülen bir cesaret örneği.
Uma demonstração rara de coragem colossal e espírito desportivo.
Bu insanlarda çok nadir görülen bir cesaret örneği.
Demonstração rara de coragem colossal e espírito desportivo.
Babam çok cesaret gösterdi, Tammy!
O pai mostrou muita coragem, Tammy!
Karakol 37 askerleri kahramanlık ve cesaret takdirnamesi aldılar.
Os soldados do PA-37 receberam condecorações de bravura e heroísmo.
- Oldukça cesaret isteyen bir şeydi, değil mi?
- Isso foi muito audaz. - Foi?
Ben hiç cesaret gerektiren şeyler yapmam.
Definitivamente, não sou dado a actos corajosos.
Ayisha, sen inanılmaz bir cesaret gösterdin. imanın için ayakta durdun.
Ayisha, está a demonstrar uma coragem incrível por manter a sua fé intacta.
İçinde gerçek cesaret olduğunu gösterir.
Significa que a verdadeira coragem reside no teu interior.
Oğlunun yapmaya cesaret edemediğini torununun yapacağını söyledi.
Ela disse-me que o neto iria fazer o que o filho não teve coragem de fazer.
- Gerçek mi cesaret mi?
- Verdade ou consequência.
Gerçek mi cesaret mi?
Verdade ou consequência?
- Gerçek mi cesaret mi?
- Verdade ou consequência?
- Cesaret.
- Consequência.
Onur, fedakârlık, cesaret ve kahramanlık konuludur.
É sobre honra, sacrifício, coragem e heroísmo.
İçinde kan olur, cesaret olur, özveri olur.
Terá sangue, tripas e sacrifício.
Hayır, o asla cesaret edemez.
Não, ele nunca se atreveria.
Muhteşem bir cesaret gösterdi ve bunun için de alkışlandı.
Demonstrou um espírito fantástico e recebeu palmas.
Çok kesin talimatlar verdi, ki dediğim gibi asla karşı çıkmaya cesaret edemezdim.
Ela deu instruções muito precisas e nunca me atreveria a desafiá-las.
Böyle bir yere geldiğimde küçük bir cesaret gitgide beni ele geçirir ve kendimi uyum sağlamış hissederim.
Quando venho a um sítio destes, uma coragem toma conta de mim, gradualmente, e sinto-me pronto para as coisas.
Ve vermeye cesaret edemedim.
Mas faltou-me a coragem.
Cesaret edemezsin.
Não te atrevas.
Buna cesaret edemezsin!
Não te atrevas!
Çünkü bize cesaret veriyor. Etrafımızdakileri sevmemiz, onlarla iyi geçinmemiz için.
É para dar um pontapé no rabo e dizer, "Anda lá com isso, e ama aqueles que estão à tua volta."
Çilemiz sırasındaki cesaret ve sadakatin takdire şayandı.
A sua bravura e lealdade durante o nosso cativeiro merece reconhecimento.
Sana oy vermek istedim ama cesaret edemedim.
Queria muito ter votado por ti, mas não tive coragem.
Değiştirebildiğim şeyleri değiştirmek için cesaret bulmam gerekiyordu.
É suposto encontrar coragem para mudar o que posso.
Kimse cesaret edemiyor, denemiyor bile.
Ninguém se atreve, nem sequer tenta.
Ve umuyorum ki, o aramayı yapmamış olan sizler, telefonu açıp yeniden bağlanmak için, altı, on ya da yirmi yıl içinde, bu programdan cesaret alacak.
E espero que aqueles, que não ligam há seis, dez, doze anos, se inspirem com o nosso programa e peguem no telefone.
Doksan metrede paraşüt açmak bayağı cesaret ister.
Foi preciso coragem para abrir o pára-quedas a 90mt do chão.
Kimsenin karşısına çıkmaya cesaret edemeyeceği bir kaptana.
E precisamos de um Capitão forte para que ninguém se meta connosco.
Tiktaalik karaya çıkmaya cesaret eden ilk canlılardan biriydi.
O Tiktaalik foi um dos primeiros animais a aventurar-se em terra.
Ve şimdi nihayet gerçek cesaret gerektiren bir şeyde bize ihtiyaç var ama sen kaçıp saklanıyorsun.
E agora finalmente somos chamados a fazer uma coisa que requer alguma bravura e tu foges e escondes-te.
... "Hayatta hiçbir şey, her şeyin sona ereceği gerçeğiyle yüzleşmek kadar cesaret gerektirmeyecek."
" Nada na vida irá invocar-nos a sermos mais corajosos do que encarar o facto de que irá terminar.
Bu cesaret ister.
É preciso coragem para isso.
Görevim cesaret gösterip önderlik etmek. Sizin göreviniz de beni korumak.
É o meu dever mostrar coragem e liderança.
Yüreklice sahnelenen bu yepyeni ve cesaret isteyen yemekler bana yemek hakkında yazı yazmayı neden uğraş edindiğimi ve bundan haz duyduğumu hatırlatmıştı.
"Este cenário culinário fresco, corajoso, equilibrado e audaz" "lembrou-me do porquê de escrever sobre comida como vocação."
Casper, keki az pişirmeye bile cesaret edememiş.
"Casper nem teve a coragem" "de deixar o bolo mais húmido,"
İçinde cesaret olduğunu biliyordum.
Eu sabia que havia um durão aí algures.
Buna cesaret eder mi?
Ele não se atreveria!