Dalmışım traducir portugués
209 traducción paralela
General Slater'la konuşmaya dalmışım.
Fiquei à conversa com o General Slater.
Okurken uykuya dalmışım.
Tenho de começar a ler para adormecer.
Tam şu sandalyede oturmuş, televizyon izliyordum. Uykuya dalmışım.
Estive sentado nesta cadeira, a ver televisão, e adormeci.
Bir an dalmışım, Danny.
Eu acredito que estou preocupado, Danny.
Dalmışım.
Estava a dormir...
Dalmışım.
Estava perdido em pensamentos.
Dalmışım.
Estava a sonhar acordado.
Afedersin sevgilim. Düşünceye dalmışım.
me perdoe, querido, estava algo pensativa.
Bana asla böyle olmazdı, çok derin uykuya dalmışım.
Isso nunca me aconteceu, dormir assim tanto.
Sanırım dalmışım.
Devo ter adormecido.
Dalmışım.
Perdi a noção do tempo.
Bir dakikalığına dalmışım.
Devo ter adormecido por um segundo.
- Lucy ile konuşmaya dalmışım.
- A Lucy e eu ficámos à conversa.
Dalmışım.
Estava em coma.
Tanrım, o kadar çok dalmışım ki, yanımda sanıyordum.
Estava a estudar tanto que pensava que os tinha.
Sonra bir pembe diziye dalmışım.
Fiquei preso por uma telenovela.
Anlamadım canım bir an dalmışım.
Desculpa, não te acompanho...
Dalmışım herhalde.
Não sei onde tinha a cabeça.
Hayır, Uykuya dalmışım... ve ben uyandığımda, çoktan yere inmiştik.
Adormeci e quando acordei já tínhamos aterrado.
Uykuya dalmışım.
Eu adormeci.
- Hayır, sadece dalmışım.
- Não, só estava distraída.
Bir an dalmışım da.
Não ouvi.
Evlilik yıldönümümüzdü. Yemeğin ortasında, biraz dalmışım.
Era o nosso aniversário de casamento e a meio da refeição, comecei a pensar noutras coisas
Özür dilerim Dalmışım.
É a velocidade permitida, provavelmente.
- Hayır, dalmışım.
- Não, estava distraída...
- Tamam, bir saniyeliğine dalmışım.
- Meu Deus. Pronto, adormeci um segundo.
Sohbete dalmışım, pek yemedim.
Estava tão ocupada a conversar, que mal comi.
- Afedersiniz, uykuya dalmışım.
- Desculpa, eu adormeci.
Ama dişim çizildi. Parayı takip etmeye öyle dalmışım ki... elbiseleri unutmuşum. Elbiseler!
Os vestidos.
Sonra birkaç kişi kardeşime saldırdı. ve Allah bilir ne kadar para kaybettik ve yanlız çalışmaya dalmışım.
Depois, um sacana atacou o meu irmão, levou sabe-se lá quanto dinheiro e agora tenho de gerir isto sozinha.
Affedersin, derine dalmışım biraz.
Desculpe. Deixei-me envolver.
Son bir kaç saatir işe çok dalmışım.
Eu como que me perdi no último par de horas.
- Üzgünüm, Biraz dalmışım.
- Desculpa-me, estou um pouco preocupado.
Dalmışım.
Eu faltei Certo.
Ama hikayene o kadar dalmışım ki...
Mas estava tão absorvida na tua história...
- Pardon, dalmışım.
- Desculpa, me empolguei.
Affedersin, tatlım, dalmışım.
Desculpe, querida, estava distraída.
Sanırım doktor orada çeşitli faaliyetlerine dalmış durumda.
Suponho que o doutor esteja ocupado com seus pacientes, lá em cima.
Bu sabah yanlış bir şey mi yaptım, yoksa dünya hep böyleydi de, ben kendi işlerime dalmış olduğum için hiç fark mı etmedim?
Fiz algo de errado hoje de manhã ou o mundo sempre foi assim e eu estava demasiado absorto em mim próprio para o notar?
Biraz araştırdım, adam ebedi uykuya dalmış.
Mas investiguei um pouco e descobri que o homem está a fazer tijolo debaixo do Partenon.
Dalmışım.
Estou preocupado.
Yoksa bu kızın, küçük güzel parmaklarını kuru birer dalmış gibi kıracağım.
Ou eu vou cortar-lhe os dedos... Um por um como doses de bebida.
Bu yüzden, Genelkurmay Başkanının toplantısına izinsiz dalmış,... ve sadece bir diz üstü bilgisayarla, Hava Savunma Komutanlığı'nın sistemine girip tüm savunma ağımızı devre dışı bırakmış.
Então ele invade uma reunião de Chefes de Estado, certo? Usando apenas um notebook invade o Comando de Defesa Aérea e derruba todo o sistema de segurança nacional.
Pekala Bart, üçe kadar sayacağım ve sen uykuya dalmış olacaksın.
Ouve, Bart, vou contar até três, e vais adormecer profundamente.
Bunu yazmadın mı? - Yazmadan önce uykuya dalmış olabilirim.
- Devo ter adormecido antes.
Burası Vahşi Batı olsaydı, atlarımızı bir kenara itmiş ve suların içine dalmış olurduk.
Se estivéssemos no Oeste, estava na hora de nos escondermos.
o, oh özür dilerim sonuna doğru dalmış olmalıyım.
Desculpa. Devo ter adormecido antes de chegar ao fim.
Dün gece eve geldiğinde uykuya dalmış olmalıyım.
Ontem devia dormir como uma pedra quando chegaste a casa.
Mısır depomuza dalmıştı, onu tuzağa düşürdüm, ciyaklayıp duruyor.
Bem no nosso milharal. Apanhei-o numa armadilha. Está a gritar por socorro.
Yaptığımız işe o kadar dalmış ve önemli olduğunu düşünmüştük ki.
Nós não pensavamos que ao nosso assunto de uma importância capital...
Dalmış mı?
Oh, forçar?