Deve traducir portugués
103,985 traducción paralela
Kocaman bir aberasyon olmalı.
Deve ter sido uma Aberração monstruosa.
Geminin enerjisini kesen şey her neyse kuantum birleştiricimize de aynı şeyi yapmış olmalı.
O que quer que fritou a nave deve ter feito a mesma coisa ao nosso Encaixe Quântico, tipo EMP.
Legion onu kendi taraflarına çekmenin bir yolunu bulmuş olmalı.
A Legião deve ter encontrado alguma maneira de o transformar.
Bana savaş esiri olarak, rütbeme yaraşır şekilde muamele etmelisiniz.
Deve tratar-me como prisioneiro de guerra de modo a que merece alguém da minha posição.
Durun, onu cezalandıramazsınız.
Espera, não o deve castigar.
Legion beynini fena kızartmış olmalı.
Meu, a Legião deve ter mesmo fritado o teu cérebro.
- Rip söylemiş olmalı.
O Rip deve ter-lhes contado.
Ama cüzzamlınız kale duvarlarının dışında kalmalı.
Mas o vosso leproso deve ficar fora das muralhas do castelo.
Özür diliyorum, muhtemelen bunu sık sık duyuyorsunuzdur ama bir numaralı fanınızım.
Desculpa, deve ouvir isto sempre, mas tenho que dizer que sou mesmo um enorme fã.
Duygusal davranıyor olabilir ama takım, taktikten önce gelmeli.
Ele pode ser sentimental, mas a equipa deve vir antes das tácticas.
- Bu, sistemi aşırı yüklemeye yeter.
Isso deve ser o suficiente para sobrecarregar o sistema.
- Geri kalanını da üç farklı zaman dilimine götürdünüz, yani yeri belli olmayan son parça dedende olmalı.
- E levou-vos a vocês para três periodos de Tempo diferentes, o que significa que a última peça que falta deve estar com o teu avô.
Şu gemiyi Mick Rory'ye kullandırtmayın.
Mick Rory não deve pilotar esta nave!
Muhtemelen o mahkumu ve gardiyanı da çoktan öldürmüştür.
Ela, provavelmente, já deve ter morto a presidiária e o guarda.
Livewire ve yardımcılarını bulmaya gidiyorum çünkü biri yapmak zorunda.
- Procurar a "Livewire" e os seus soldados... Alguém deve ir.
Odaklanabildiğim sürece, kolay olacaktır.
Contanto que me concentre, deve ser fácil.
Bana benzer başkalarıda olmalı.
Deve haver outros como eu.
Mahkeme salonunda kurallara uyun.
O tribunal deve manter a ordem.
Bu da demek oluyor ki Kriptoniti geçen gece almış olmalı.
Ele deve... - ter conseguido a "kryptonite" a noite passada.
Bu seni güvende hissettirmeli.
Bem, isto deve fazer-te sentir segura.
Olması gereken bu.
É assim que deve ser.
"İyi bir muhabir her zaman kaynağını geliştirmelidir." demiştin.
Disse que um bom jornalista deve cultivar sempre a sua fonte.
Bilmiyorum, ya onu tehdit ediyorlar ya da şantaj yapıyorlar ya da zihnini kontrol ediyorlar ya da...
Talvez... Ele deve estar, não sei... a ser ameaçado ou chantageado, ou estão a controlar-lhe a mente ou...
Cadmus, düşüncelerini benden korumak için bir yol bulmuş olmalı.
O "Cadmus" deve ter encontrado uma forma de proteger os pensamentos dele de mim.
Bana borcu var.
Deve-me um favor.
Kardeşim Bastian onlar için çalışıyordu fakat ağırlığını kaldıramıyordu.
O meu irmão, Bastian, trabalha para eles, mas não tem pago aquilo que deve.
Eminim burada olmamasının iyi bir nedeni vardır.
Tenho a certeza que deve haver um bom motivo para ela não estar aqui.
Onu kaçıran her kimse kapatmanın bir yolunu bulmuş olmalı.
Quem a levou deve ter arranjado uma forma de desactivá-lo.
Bunu bilen listesi çok kısa olsa gerek.
Deve ser uma lista pequena. Quem é que sabe o teu segredo?
Annen seninle gurur duyuyor olmalı.
A sua mãe deve estar orgulhosa.
Müebbet hapis bu kadar kolay olamaz, burada sadece kendi başına olman.
Cumprir uma pena de prisão perpétua não deve ser assim tão fácil, estando aqui tão sozinho.
Şu an yeniden birleşmeyi engelleyen tek kişi JT olmalı.
O J.T. deve ser o único a atrasar o reencontro neste momento.
Marcus ve annesinin patlamasını engellemeye yeter.
Deve ter bateria suficiente... para evitar que o Marcus e a mãe façam algo tipo "Carrie".
Bilmiyorum, sanırım kendini sürdürebiliyor.
Não sei, ele deve tê-lo construído para ser auto-sustentável de alguma forma.
Bir tür kişisel borç almış olmalı.
Deve ter sido empréstimo pessoal.
Elde tutma süresi sona ermeden asla hesap yapmamalısın ama kabul etmeliyim ki bu harika bir his.
Não se deve contar com o ovo no cu da galinha mas admito que a sensação é ótima.
Dışarıdan bakınca temiz görünüyor ama işin altında kesin bir suç vardır.
Boa! A superfície parece intacta, mas deve existir crime.
Aile hayatını etkilemiştir bu.
Isso deve ter afetado a vida em casa.
Borcu var.
Ele deve-nos...
İyi bir his olmalı.
Deve ser bom.
Benim dairem muhtemelen seninkinin çeyreği kadar ve şehrin çok daha kötü bir kısmında.
O meu apartamento deve ser um 1 / 4 do seu. Numa zona da cidade consideravelmente pior.
Ama biz Amerikalılar her yıl eğlencesine kendimizi korkutmayı seçiyor olsak da bunun dışında hiç kimse bir Amerikalıya ne zaman tir tir titreyeceğini söyleyemez.
Mas, embora escolhamos, enquanto americanos, assustarmo-nos uma vez por ano por diversão mais ninguém pode dizer a um americano quando deve ter medo noutra altura.
Sana ne yapacağını söyleyemem Jim.
Não lhe posso dizer o que deve fazer, Jim.
Ne zaman göndereceğini LeAnn söyleyecek.
A LeAnn diz-lhe quando deve enviar a solução.
Hayır, hayır bir hata olmalı.
- Não, não... deve haver algum erro.
Hoşlandığı bir şeyler olmuş demekki.
Ele deve ter gostado de algo.
Kendini tehlikede hissetmiş olmalı.
Ele deve ter pensado que corria alguma espécie de perigo.
Babamın neden bu kadar net olduğu belli.
Bem, deve ser por isso... que o pai corrigiu a trajectória, imagino.
- Bunun için bir kelime olmalı, hanımefendi.
- Deve existir uma palavra para isso, senhora.
Bu soğukta kesin uykuya yatmıştır.
Com o tempo assim tão frio ela deve estar a hibernar.
Bir arkadaşa ihtiyacı olabilir.
Ela deve, provavelmente, estar a precisar de um amigo.