Ekin traducir portugués
169 traducción paralela
Bu değersiz toprak suyla ekin verebilir.
Nessa terra imprestável a água vale muito.
Bu değersiz toprak suyla ekin verebilir. Sulama için tam 50 yıl bekledik.
Nessa terra imprestável a água vale muito, há cinquenta anos queremos a irrigar.
Tanrı, ekin vakti hırsızlık yapandan haz etmez. Hele hele çaldıktan sonra yalan söyleyip yapmadım diyenden hiç haz etmez.
O Senhor näo concorda com ninguém que rouba na época das colheitas, e de certeza que näo concorda com quem rouba e depois mente e diz que näo o fez.
- Ekin ne durumda?
- Diz-me, como väo as colheitas?
- Ekin yok, hamdolsun.
- Näo há, graças a Deus.
Yedi yıldır ekin yok.
Näo houve nenhuma nos últimos sete anos.
Siz ekin ekecekseniz niye ben ekmeyeyim Yüzbaşı John için yaptığım gibi?
Se vai cultivar aqui alguma coisa, por que näo o posso eu fazer da mesma forma que fiz para o capitäo John?
Eşimle birlikte her mevsim o toprağa ekin ektik.
A minha mulher e eu, decidimos plantar lá as nossas vidas.
Ekin vakti gelmeden Samson'ı size teslim edeceğim.
Eu vou entregar-lhe Sansão antes do mês da colheita.
Kanun koyucuların zamanı bol olabilir ama bir çiftçi için sadece ekin ve hasat zamanı vardır ve hasat zamanında ekemezsin. Zamanla...
É uma questão de tempo...
Mısırınız mahvolursa, yeniden ekin.
Se destruírem o vosso milho, replantem-no.
Benim sizi iyi niyetli tavsiyem, zamanı gelince ekin ekin, evcil hayvanlara iyi bakın, kendinize iyi bir kulübe ve silah hazırlayın.
Bem, tenho instruções para ti, época de sementeira, cuidado com o gado, lugares onde armazenar as armas e a pólvora.
Bize bahşettiğin rızk için sana gönülden şükrediyor... ve cömertliğinin devamı için sana yalvarıyoruz. Senin büyüklüğünle topraklarımızdan ekin eksik olmasın. Amin.
Agradecemos-te esta tua dádiva, com humildade e sinceridade, suplicando-te que continues a ser generoso, que a nossa terra continue a ser fértil, para tua glória e nosso conforto.
Senyör, koyunları inecek, atları ekin.
Vamos! , Vamos. Por favor senhor, tire o seu cavalo, as ovelhas vão descer.
- Nedir o? Uçak, ekin olmayan bir yeri ilaçlıyor.
Aquele avião está a lançar fertilizante onde não à plantações.
Son ekin tanesine kadar.
Até ao último grão.
Erkekleri ekin, sonra buluşalım.
Livrem-se dos rapazes, e eu encontro-me com vocês depois.
Rahatsızlıklar ve ekin hasarının faturası, ve benzerleri, hala geliyorlar ve bir süre daha gelmeye devam edecekler.
As reclamações e contas dos estragos da colheita, ainda estão para vir... e assim será por algum tempo.
Ekin gibiler.
Elas são como piolhos..
Zebaniler ekin mi biçiyor?
" Está a Morte à espreita?
Hiç doğru düzgün ekin veren bir çiftliğim olmadı.
Nunca tive uma quinta que me desse duas colheitas seguidas.
"Bunlar, dansçıların çaresizce ekin tanrıçasının..."
" Eram frenéticos ritos que acabavam em sacrifício
En azından 9 hafta. Ama bu da demektir ki... yeniden ekin ekebilmek iki ay daha alacaktır.
9 semanas no mínimo, mas seriam precisos pelo menos mais 2 meses, antes de podermos começar a colher.
Bu sırada, yeni ekininizi ekin derim.
Entretanto, sugiro que comecem ia vossa nova sementeira.
Su c _ ocugu c _ ekin!
Tirem dai o miudo!
- Mahmut Ekin.
- Mahmut Ekin!
Ekin nedir?
Que é uma colheita?
- "Ekin nedir"?
- "Que é uma colheita"?
Ekin biti.
São gorgulhos ;
Ekin toplamakla ilgili daha fazla şey duymak istiyorum, Rose teyze.
Conte-me mais sobre aquela colecção, tia Rose ".
Bu yıl kötü ekin olacakmış diye duydum. - Yağmur yağmadı... paramız yok ve.. - yeterli... şunu al.
Ouvi dizer que o cultivo não é muito bom este ano. Não houve nenhuma chuva, não temos dinheiro e... Eu sei, eu sei.
ekin görmedim.
Não vi nada plantado.
Yoksa onlara eşit haklar verip tarlaya inip ekin ekmelerini mi isteyeceğiz?
Ou concedemos-lhes direitos iguais e pedimos-lhes que cultivem a terra?
- Ben ekin biçmeye gidiyorum.
- Vou para colheita. E você?
Hayır, ekin festivalinde dans etmeme izin vermemişlerdi çünkü kötü bir hasat getirmiştim.
Não, na minha aldeia não me deixavam dançar nos festivais porque depois tinham más colheitas.
Çünkü koyu ise süet... biçilir... ekin gibi.
Pois escura é a camurça... que ceifa... como uma colheita.
Set ve kanallar inşa edeceğiz ağaç dikip, ekin ekeceğiz.
Construiremos diques e canais... plantaremos árveres e searas...
"Bir keresinde kahyâya çok kizdim. Ve öfkeyle elime oragi aldim". " isçilerle birlikte ekin biçmeye basladim.
Uma vez, perdi a cabeça com um beleguim e, num acesso de raiva, peguei numa foice e comecei a ceifar.
"Bütün gün ekin biçtim".
Foi então que decidi ceifar com eles.
"Ekin biçerken zaman kavramini yitirmistim". "Saatin geç ya da erken oldugunun farkinda bile degildim".
À medida que ia ceifando, perdi a noção do tempo e deixei de saber se era tarde ou cedo.
"Ama bana zevk veren kollarimin hareketi degildi. Ekin biçerken algiladigim muhtesem doga görüntüsüydü".
Não eram os meus braços que movimentavam a foice, mas a foice que ceifava sozinha.
Uçan daireler ve esrarengiz ekin çemberleri görenlerin sayısı giderek artıyor gibi gözüküyor.
À medida que as visões de OVNIS aumentam mais padrões misteriosos de círculos ceifados aparecem nos campos à volta de South Park.
Bu ekin çemberleri, yukarıdan bakıldığında tuhaf şekiller oluşturuyor.
Estes círculos ceifados, quando vistos de cima, formam padrões estranhos.
Bunun üstesinden gelene kadar, yıllar yıllar boyunca... bütün gücümle onlara ekmelerinde ve-ve saban sürmelerinde, ve ekin toplamalarında yardım edeceğim.
Vou ajudá-los a semear, e... a arar, e a colher, com toda a minha força, ano após ano, até que saiam disto.
Ekin biçme makinesi.
Máquinas?
Yakında, tüm ekin alanlarımız yokolacak!
Logo, toda a nossa terra fértil será dizimada.
- Ekin daireleri mi, Mulder?
- Círculos em plantações?
Ama bilgisayarla yapılmış ekin daireleri.
- Círculos gerados por computador.
Washington'da ekin dairelerini araştıran bir grup var. Onların buldukları koordinatlar benim elimdekinden çok farklı.
Há um grupo em Washington que investiga círculos em plantações e tem um conjunto de coordenadas diferentes das minhas.
Korkunç ekin biçme başlar.
Começa a sinistra colheita.
Bir zamanlar ekin dolu tarlaların arasından geçip giderdim.
Eu costumava percorrer os nossos campos, a vê-los ricos de colheitas.