Falta traducir portugués
28,616 traducción paralela
Elbette kariyerini özleyeceksin.
É claro que sentirá falta da sua carreira.
Terbiyesizlik de ondan!
Porque é falta de educação.
Yetersiz para akışı yeterli bir sebep.
Falta de liquidez é um motivo suficiente.
Ya da tam olarak, bana saygı duymaman hakkında.
Ou, mais precisamente, a tua falta de respeito para comigo.
James Kalesi'nin düşmesine ne kadar kaldığını anlamaya geldim.
Vim avaliar quanto tempo falta para a queda do Forte James.
Ne leziz bir yemek... sunmak için krala.
És um monstro. Nunca mataria ninguém. Porque te falta perseverança.
- Ama çok yakın.
- Mas falta pouco.
- Ne kadar uzaktasın?
- Ainda falta muito?
Ve bu çok uzakta, çok ama çok uzakta.
E falta muito, ainda falta muito.
Neyi anladığımı söyler misin General?
O que me falta, General?
Eksiklerimiz oldukça, yeni işçiler kiralayacağız.
À medida que houver falta deles, contratamos trabalhadores novos.
Bir lider olarak, tarafsızlık eksikliğimi gidermek için konuyu incelemek üzere danışma kurulu toplama sorumluluğunu üzerime alıyorum.
Como líder, estou a encarregar-me da minha falta de imparcialidade, convocando uma comissão consultiva para rever o assunto.
İşbirliğinden kaçınmanız veya komiteden bilgi saklamanız halinde bu hastanenin ihtisas programından çıkarılmakla cezalandırılacaksınız.
A falta de cooperação ou a retenção de informação deste comité resultará na sua demissão imediata do programa de residência.
Hastanenin laboratuarına ama Gardiyan kayıp olduğunu anlamadan hiçbir şey götüremem.
Ao laboratório do hospital, mas... não posso levar nada sem o director saber que falta algo.
Olan şey bir silahımızın eksik olması.
Passa-se que nos falta uma arma.
Beni mi özledin?
Sentiste a minha falta?
Hayır ama o elimde!
Não. Mas apanhei-a! Que falta de modos.
- Kulübede başka kimse olmadığı için mi?
- Falta de escolha entre os reféns?
Tek ihtiyacın olan şey tevazu ve ilk dozu ben sana az evvel verdim. Pekala, eleştirmenlerin kalıbına uymuyor olabilirsin.
A única coisa que te falta é humildade e acabei de te dar a primeira dose.
Kuzgun'a kızgınca kızışmış.
Deve estar a sentir falta do Raven.
- Daha çok ilgi.
De falta de atenção.
Hepimiz de seni çok özledik.
E todos sentimos a tua falta.
Ben de seni özledim.
Também sinto a tua falta.
Sanırım bir parçam sizlerle kitleler için tasarım yapmayı özlüyor ama çok küçük bir parçam.
Acho que uma parte de mim sente falta de desenhar para as massas, mas é uma parte pequena.
Bir şeyler eksik kaldı.
Falta qualquer coisa.
Bugün söyleyecek pek bir şey yok. Tabii ki herkesin seni çok özlemesi dışında.
Hoje não tenho lá muito que dizer, a não ser que todos sentem terrivelmente a tua falta.
Onu özlüyorum.
Sinto a falta dele.
Sadece, Ezra ve ben son haftalarda beraber çok vakit geçirmeye başladık ve fark ettim ki, hayatımda olmasını çok özlemişim.
É só que o Ezra e eu passámos imenso tempo juntos nestas últimas semanas e... simplesmente percebi quanta falta sinto dele na minha vida.
Birisi "Saygısızlık etmek istemem" dediklerinde genelde saygısızlık etmek üzerelerdir, Kaptan.
Geralmente, quando alguém diz "com o devido respeito", essa pessoa está prestes a mostrar falta de respeito, Capitão.
Eksik kıyafeti yok.
Não lhe falta roupa.
Sadece gerçek çok ortada olan yeteneksizliğini giderebilir.
- Só o amor verdadeiro te pode ajudar a superar a tua falta de jeito.
Beynin de onun kesik elin olduğunu düşünecek.
O seu cérebro pensa que é a mão que falta.
Hazırız sayın başkan.
Estamos prontos, Sr. Presidente. Falta pouco.
Bunda biraz detaylar eksik.
Isto está com falta de detalhes.
Seni özledim Dean.
Senti a tua falta, Dean.
Ateist olmayı özleyeceğim.
Eu sinto mesmo tanta falta de ser um ateu.
Seni özledim.
Senti a tua falta.
Seni çok özledim, Phil.
Senti muito a tua falta, Phil.
Delil eksikliğine çok takıldım ve bunu unuttum.
Vejam, estava tão absorto com a falta de álibi, que me esqueci disto.
Yani, Anna'nın vucüdunda sinek olmaması, onun gece vurulduğunu gösterir. Odell maçtayken.
A falta de moscas no corpo da Anna, significa que foi morta à noite, quando o Odell estava no jogo.
Bariz şekilde güçsüz olduğun ortada olmasına rağmen hâlâ mücadele ediyorsun.
Ainda lutas, apesar da tua óbvia falta de poder.
Eksik olan tek parça bir tür sabitleyici.
O único item em falta é um tipo de estabilizador
Bizi kimse özledi mi?
Alguém sentiu a nossa falta?
Öyleyse sorun aç kalması olabilir.
Talvez o problema seja falta de combustível.
Eksik olan kan nerede?
Onde está o sangue que falta?
Ama o eksik parça. Bir tek o da değil.
Mas ela é a peça que falta e não é a única.
Karın ağrısı, nefes darlığı, kusma... Trombosit sayısı düşüyor.
As dores abdominais, a falta de ar, os vómitos o número de plaquetas está baixo.
- Daha çok özgürlük.
De falta de espaço.
Onu özlüyorum.
Irei sentir a falta dela para sempre.
Daha gidecek çok yol var.
- Ainda falta muito.
Tek eksik parça silah.
A arma é a única peça que falta.