English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ F ] / Fılan

Fılan traducir portugués

387 traducción paralela
Cennette fılan eşleştiğimizi mi sanıyorsun?
Que linda, achas que eu e tu formaríamos um casal prefeito!
Ona anneni fılan mı sattın?
Vendeste a tua mãe, ou quê? Claro que não.
Hayır, gece fılan gelmeyeceğiz.
Desta vez, não vamos.
- Savunma avukatı da müvekkili gibi zayıf bir hafızaya sahip anlaşılan.
- O advogado de defesa tem uma péssima memória como seu cliente.
- Bana fırlatılan da bu olabilir.
- Pode ser a que me atiraram.
O fıçıdan nasıl kurtulduğuna gelirsek, dostane bir yılan sürüne sürüne -
Sobre aquele barril, a forma como ele saiu dele, foi como uma cobra mansa arrastando-se.
Jasper yılan çölün içinden sürüne sürüne fıçıya yaklaştı kendini fıçıya sardı, ve sonra da fıçı çatırdadı!
Jasper... a cobra vem arrastando-se através do deserto... enrolou-se em volta do barril, e então, atacou!
Brezilya'lı çiftçi dostlarımla Afrika kıyılarında seyrederken, şiddetli bir fırtına bizi yakaladı ve bizi batıya doğru taşıdı. Ticaret için kullanılan yoldan oldukça uzaklaşmıştık.
e empurrou-nos para Oeste, para longe das longe das rotas comerciais habituais
Yılanı doğruca üzerine fırlattın.
Atiraste-lhe a cascavel.
Evet, bu görmüş olduğunu yılan, dünyanın en zehirli yılanı, bir adama sonsuza dek yaşama fırsatı verdi.
Sim, este mesmo réptil. A serpente mais venenosa conhecida pelo homem. Uma mordidela deste amigo e as portas dos ceús abrem-se.
Fısıltılar ve bastırılan kahkahalar duvardaki aptal çiçekli kağıdın arkasında!
Os murmúrios e o riso abafado, por trás daquele estúpido papel de parede ás flores!
- İçinden çıkarılmış önünde yakılan ateşin içine fırlatılmış.
- Foi-lhe tirado... e jogado às chamas do sacrifício, na frente dela.
Fırlatılan roket Dünya'nın çevresini uzun süre dönebilmeli.
Depois de lançado, um foguetão devia orbitar a Terra por muito tempo.
" 13 ay önce Birleşik Devletler içindeki bir üsten uzaya fırlatılan...
" era um foguetão monofásico e astro-propelido, lançado há 13 meses...
Keldanilerin yaktığı ateşe, korkunç çar, Nebukadnezar tarafından atılan 3 masum küçüğün ; Tanrı'ya şükürler olsun... Anne,'Kızgın Fırın'neyi anlatır?
"Os adolescentes salvados da fogueira", o que é isso?
Üstüme aynı anda fırlatılan iki süratli topa birden yetişemem.
Não quero que os dois me atirem bolas ao mesmo tempo.
Frankie... İmparatora karşı yapılan entrika başarısız olursa, entrikayı düzenleyene fırsat tanınırdı, ailesinin servetini tutması için. Değil mi?
Frankie quando uma conspiração contra um imperador falhava,
Rosalia, hasta fılan mısın?
Talvez não estejas bem.
Not defterlerinden yırtılan sayfalarda alıştırma yapan çocuklar olarak başladık... uzman ellerde özenle hazırlanmış cilalı numuneler olarak sınıf atladık.
Se começa em criança, com as folhas do caderno. até chegar a exemplares escritos por mãos experientes.
Yılan gibi tıslayıp fıslarlar
Chiando Feito serpente
Üç ayda bir yapılan fiziksel muayene.
Para a revisão f'ısica trimestral.
Bilim adamları, fırlatılan uydunun yüksek seviyede radyasyon taşıdığını keşfetmeleri üzerine, NASA, bu uzay aracını dünyaya dönmeden önce, kasıtlı olarak, yok etti.
Estamos a falar do veículo espacial propositadamente destruído pela NASA quando os cientistas descobriram que transportava um elevado nível de radiação.
Venüse fırlatılan uydu konulu toplantıya katıldınız mı acaba?
O senhor vem de uma reunião sobre a destruição da nave em Vénus?
Görünüşe göre bu haber, güç yarışında yeni soruları da beraberinde getirecek. Acaba bu, burjuva olarak adlandırılan sınıfın, dönüşümünün ilk adımı olabilir mi?
Considerando-o como um símbolo da nova tendência do poder... poderia ser uma primeira contribuição à transformação... de toda a humanidade em pequenos burgueses?
Eğer burjuva sınıfı, insanlığı burjuvalaştırma çabasında olsaydı, ne ordu ile, ne devlet ile ne de kilise ile, yapılan sınıf çatışmasını kazanma ihtiyacı duymayacaktı.
Se a burguesia transformasse a humanidade em burguesia... não conseguiria triunfar numa luta de classes... nem com o Exército nem com a nação nem com a lgreja.
İtalya yoksul ve zayıf bir ülke ama bizi güçlü kılan da bu, sizin ülkeniz yıkıldıktan sonra bile bu savaştan çıkıp varlığını sürdürecek kadar.
A Itália é um país pobre e fraco, mas isso é que nos torna tão fortes, o bastante para sobreviver à guerra e continuarmos a existir muito após o vosso país ter sido destruído.
335 adet birinci sınıf savaş uçağı mevcuttu. Bir de üsleri ve hangarları koruyan yardımcı birlikler. Saldırı öncesinde yapılan savunma planı, Japon filosu daha denizdeyken bu uçaklarla karşı bir harekat yapılması üzerine kurgulanmıştı.
e devíamos ter 335 aviões de primeira-classe com o exército protegendo as bases e os aeródromos e a ideia era eles atacarem os japoneses enquanto estavam no mar
Sürücüme fırlatılan şeyi hemen tanıdın.
Reconheceste de imediato o que atiraram ao meu condutor.
Akşam vakti, hava durumu hakkındaki bu öngörüm gelen diğer raporlar da hesaba katılınca bir hayli kuvvetlendi. Bu fasılanın, pazar gecesi fırtınadan ve pazartesi sabahından sonra, aynı gün geç saatlerde geleceğine General Eisenhower ve diğer komutanları ikna ettim.
À noite, a minha confiança na previsão para este período de acalmia tinha aumentado tanto com os relatórios seguintes que convenci o General Eisenhower e os comandantes que o bom tempo chegaria no fim da segunda-feira depois da tempestade de domingo e da manhã de segunda.
"Dikkatli yapılan plan, zayıf performansı önler."
Planeamento apropriado previne uma performance pobre.
- Ama fırlatılan üçü milyonları öldürecek.
- Mas os três lançados matarão milhões.
Zayıf radyo dalgaları algılanıp birleştirilip düzenlenerek galaksi ve kuasarların görüntülerine dönüşüyorlar.
As débeis ondas de rádio são recolhidas, focadas, reunidas e amplificadas, e então convertidas, em imagens de nebulosas, galáxias e quasares.
... John F. Kennedy'le karşılaştırılan bir kariyer.
... numa carreira que vem sendo comparada à de John F. Kennedy.
Ben yokken birkaç fıçı köpeköldüren içmişsin anlaşılan!
Bem deves ter virado umas pipas de vinho quando não estava por cá
Kısa süre önce Malezya'da bir kadınla ilgili bir haberi okumuştum. Büyük bir deniz yılanı tarafından boğulmuştu. Birden bire bir delikten fırlamış, onu okyanusun dibine doğru çekmişti ve dişlerini doğruca boğazına saplamıştı.
Uma mulher da Malasia, foi encontrada afogada, no mar, aquando uma enorme mandibula de dentes presos no pescoço.
Onu fili ısırırken gördüm onu havaya doğru fırlattı ve yılanı midesine indirdi.
E vi ela a morder o elefante, atirando-o para cima, e juro que o elefante desapareceu na garganta dela.
Düşünsenize. Yılan iki tonluk fili havaya fırlattı ve öylece yuttu. Çok büyüktü.
Imagine, uma cobra gigante, a apanhar um elefante, atirando-o para cima e engolindo-o inteirinho!
Hanginiz uzaya ilk fırlatılan olacak?
Qual vai ser o primeiro a ser lançado para o espaço?
Bir genç tarafından fırlatılan ilkel bir bomba Tarihsel bir felakete neden olabilir mi?
Será possível que uma primitiva e vulgar granada tenha podido provocar uma catástrofe histórica?
Watson, polis tarafından gözden kaçırılan bir ipucunun araştırması üzerindeyiz ve bu elimize nadir geçen fırsatlardan biri.
Temos uma pista que escapou à polícia, Watson. Uma pista que obtivemos por pura sorte.
100 yıl kadar önce, elle fırlatılan zıpkınlarla bile bir hayli hasar verdik.
100 anos atrás, usavam arpões lançados manualmente, o homem fez bastante dano.
Füze fırlatılmasında ve nükleer parçaların patlatılmasında kullanılan bir ateşleyici.
É usado na separação de mísseis e para detonar dispositivos nucleares.
Geçmişimizi, geleceğimizi, karşılaşılan zorlukları, fırsatları... tehlikeleri ve vaatleri algılamaktı.
O nosso passado, o nosso futuro, as ciladas, as possibilidades, os riscos e a promessa.
Bayan Polhemus cinayeti araştırılmaya başladıktan sonra... onun ofisinden R sınıfı olarak adlandırılan bir dosyayı aldınız mı almadınız mı?
Retirou de um ficheiro um tal "Dossier B" que estava no gabinete de Miss Polhemus?
Genellikle, şüphe uyandırıcı. Ya da yöntemin doğruluğunun olağanüstü şekilde kanıtlanması. Yani fırlatılan her bir madeni paranın tura olarak düşmesi yazı olarak düşmesi kadar muhtemeldir.
Ou é uma justificativa espetacular do princípio... que cada moeda lançada pode dar cara ou coroa... e por isso não deve causar espanto...
Anlaşılan metalden bir fırça da aynı etkiyi yaratıyor. Hem duvarlar için de daha iyiymiş, daha belirginmiş.
Aparentemente, um pente de metal produz o mesmo efeito, mas isso é melhor para paredes e chãos.
Anlaşılan kafeste Henry'e vasıf kazandırmışlar.
Estou a ver que ensinaram alguma coisa ao Henry na cadeia.
Roketlerle fırlatılan uzay kapsülleri olacak. Bu cihazlar öyle güçlü patlamalar yaratacak ki...
Teremos cápsulas espaciais enviadas para o ar com foguetes, aparelhos que criam explosões gigantes tão poderosas que...
Tartışılmakta olan bu önerge, Corleone Grubu'nun 100,000,000 adet yeni tedavüle çıkarılan A sınıfı, oy yetkili hisseleri elde etme teklifi ile ilgili.
O assunto em apreço diz respeito à proposta do Grupo Corleone, de adquirir 100 milhões de novas ações com direito a voto.
Eğer silah bıçak değil de fırlatılan bir şeyse? Bilardo topu gibi.
E se a arma não fosse uma lâmina, mas um projéctil tipo uma bola de bilhar?
Nimitz gemiden fırlatılan iki Tomahawkı izliyor.
O Nimitz está a seguir 2 Tomahawks disparados a partir do navio.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]