English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ F ] / Fırsat

Fırsat traducir portugués

17,595 traducción paralela
Fırsat verdiğiniz için teşekkürler.
- Obrigado pela oportunidade.
Eğer durum buysa, Rahal bitirme fırsatını ele geçirmeden Güneş Silahı'nı bulup yok etmemiz gerek.
E, se for o caso, temos de localizar e destruir a Arma Solar antes de Rahal ter a hipótese de aperfeiçoá-la.
Bana sunduğunuz fırsat için size tekrar teşekkür...
Sabe, só queria agradecer novamente pela oportunidade de...
Bu parti bodruma gizlice girmek için mükemmel bir fırsat olabilir.
A festa pode ser a oportunidade perfeita para entrarmos na cave.
Han'a kendimi sevdirmek için bir fırsat gördüm ve bunu kullandım.
Apenas vi uma oportunidade de ganhar os favores do Khan e aproveitei-a.
Böylece oradan kurtulup buralara gelme fırsatı doğdu.
Surgiu a oportunidade de sair de lá e vir para estes lados.
Bu durumun her iki tarafın işi için de büyük bir fırsat olduğunu düşünüyoruz ve yanıtınızı sabırsızlıkla bekliyoruz.
"Sentimos que isto apresenta uma grande oportunidade " para ambos os nossos negócios, " e por isso anseio a sua resposta.
Ona bir fırsat vermeliyiz, değil mi?
Temos de lhe dar uma hipótese, certo?
Sence fırsatı ganimet mi biliyorum?
Achas que estou a aproveitar uma oportunidade?
Katile bir çeşit fırsat sağlıyor.
Um assassino que não discrimina.
Bu durum fırsat diye okunur.
E isso pressagia uma oportunidade.
Fırsat geldiğinde kullanmalısın.
Um homem aproveita a oportunidade quando ela lhe surge.
- Coates bunu fırsat olarak görüyor.
O Coates pressente uma oportunidade.
Belki görüşme fırsatı bulabiliriz.
Talvez tenhamos tempo para nos ver.
Tanrı olma fırsatını.
A oportunidade de ser um deus.
Burada akıllıca olan fırsatımız varken tünellerden gitmek. - A.L.I.E'nin zombileri başımıza çökmeden.
Seria mais inteligente fugir pelos túneis enquanto podemos, antes que os seguidores da ALIE nos encontrem.
- Yani tek fırsatımız olacak.
O que significa que só temos uma oportunidade.
Buraya giriyor, olan tek fırsatımızı kullanıyoruz ve arkamıza yaslanıyoruz.
Inserimos o código aqui, usando a nossa única oportunidade, e tudo está bem quando acaba bem.
Kurabiye kavanozuna uzanma fırsatım oldu ve çikolatalı ve yulaflı birer kurabiye aldım.
E eu tive a oportunidade, e Então, eu cheguei ao pote dos biscoitos, e aí agarrei um chocolate com pepitas e um de farinha de aveia.
Ama gecenin bir yarısı kapısında belirince senin de bir şekilde Sandy'nin programına maruz kaldığını fark etmiş ve onun MI6 eğitimi bu fırsatı kaçırmamasını sağlamış.
Mas quando apareceste na porta dela no meio da noite, ela percebeu... que tinhas de alguma forma herdado a programação da Sandy, e o seu treino no MI6 não ia deixar isso ser desperdiçado.
- Geçenlerde bir fırsat masama kadar geldi.
Uma oportunidade passou pela minha secretária.
Ben de sana hayatından dilediğin gibi ayrılma fırsatı sunuyorum.
Eu dou-vos a honra de escolher como a quereis abandonar.
Dinle, çok özgünüm, seninle Sam'in başına gelenler hakkında konuşacak fırsatım da olmadı.
Desculpa não ter falado contigo sobre o que aconteceu ao Sam.
Ona bu fırsatı verme, tamam mı?
Não lhe dês essa hipótese, ok?
Majesteleri, özel sekreteriniz olmam konusundaki kibar teklifinizi düşünme fırsatı buldum. Ne yazık ki kabul edemeyeceğim.
Majestade, tive a oportunidade de ponderar sobre a sua gentil proposta de ser seu secretário particular, mas tenho de recusar.
Amerika'ya gitme fırsatını geri çevirmene şaşırdım.
Estou surpresa por vê-lo rejeitar a chance de ir para os EUA.
Bize bir sürü bayan gelip başvurularını yapar, daha sonra iş fırsatı varsa telgraf ile bilgilendiririz.
Você viu-a? Vamos deixar as restantes senhoras preencher as fichas e depois informaremos, por telegrama, quando o emprego está disponível.
Ve sana yardım etme fırsatım var.
E eu tenho a oportunidade de ajudá-lo.
Biraz yüzümüzü gösterip fırsatını bulur bulmaz arka kapıdan sıvışırız.
Tem calma. Vamos apresentar-nos, ficar um pouco e, depois, fugimos pelas traseiras assim que pudermos.
Senden bunu bir fırsat gibi görmeni istiyorum.
Na prisão ou mortos. Então, peço-te que vejas isto como uma oportunidade.
Yanında seni de aşağı çekmeden önce Levi'dan kurtulma fırsatı olarak. Levi ailemdir.
Uma oportunidade para entregar o Levi antes que ele te arraste com ele.
Haley nihayet susup düşünebilmem için fırsat verince kafama dank etti.
Quando a Haley me deu a oportunidade de me ouvir a pensar, tive um flash.
Dün gece için yemek yapmıştım ama yeme fırsatımız olmadı. Tüm o toplu kaçırılma ve diğer şeyler yüzünden.
Fi-los para o jantar de ontem, mas não os cheguei a comer, com os múltiplos raptos e isso.
İki tarafa da bir fırsat sunuyorum.
Estou a oferecer a ambos os lados a oportunidade de pestanejar.
Bu senin için büyük bir fırsat.
Esta é a tua grande oportunidade.
Sefa sürmek için hiçbir fırsatı kaçırmam özellikle de mahkemede onunla o kadar uğraştıktan sonra.
Retiro o meu prazer onde o consigo obter, particularmente depois de ter que lidar com ele em tribunal.
Bütün gün laboratuvardaydım. Saçlarımı taramaya fırsatım olmadı.
Estive todo o dia no laboratório, por isso não tive tempo para me aprumar.
Bu fırsatı teptiğine inanamıyorum.
Não acredito que estejas a negar esta oportunidade.
Tüm gün yemek yeme fırsatım olmadı, ve şu an düşük kan şekerinden huysuzluğa doğru geçiş yapıyorum.
Não consegui comer o dia inteiro e estou no limiar do baixo açúcar para um histérico "Deixa-me comer".
Bırakmadan önce Emily'den özür dilemem için bir fırsat daha tanıyın.
Antes de fazerem isso, por favor, dêem-me mais uma oportunidade para pedir desculpas a Emily.
Her dakikasını çok iyi değerlendirmeli ve başka saçmalıklara fırsat vermemeliyiz.
Tencionamos usar todos os segundos desse tempo, e não vamos suportar mais nenhum dos vossos disparates.
İlk olarak, bize bu fırsatı verdiğiniz için size, Jane O'Brien Media'ya söylemek istediğim bir şey var.
E, antes de mais, gostava de agradecer à Jane O'Brien Media por tornar isto possível.
Bu fırsat için teşekkür ederim.
- Obrigado pela oportunidade.
- Soru sorma fırsatı...
Não tive nenhuma hipótese de...
- Sorgulama yapma fırsatım olmadı, yani...
Eu não tive hipótese de contra-interrogá-lo, portanto...
Biz burada yokken, bir karar vermek için fırsatın ve vaktin olacak.
Enquanto estivermos fora, vais ter oportunidade e tempo - para tomar uma decisão.
Okuma fırsatı bulabildin mi?
Já tiveste oportunidade de a ler?
İlk kez Yerli bir Avcı yakalama fırsatımız vardı.
Foi a nossa hipótese de apanhar um Caçador genuíno.
Yaşlı Mormon'a deneme fırsatı ver.
Faz como fizeram os velhos Mórmons.
Fırsatını bulduğumda yanına geleceğim.
Venho buscar-te quando puder.
Böyle bir fırsat bir daha elimize geçmez..
Não vamos voltar a ter uma oportunidade destas.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]