Hora traducir portugués
67,769 traducción paralela
Çok üzgünüm ama artık seni öldürmemin vakti geldi.
Lamento muito, mas acho que está na hora de te matar.
Ben 50. dakikada "Görüşürüz pislikler" diyorum.
Comigo, quando a hora acaba, é "adeus, palermas".
Vakit geldi gibi görünüyor.
Parece-me a hora ideal.
- Bugün kendini özel hissetmesini istedim! Çünkü hep görünmez olmanın nasıl olduğunu biliyorum amına koyayım!
- Só queria um dia especial para ela, porque conheço a sensação de ser invisível a toda a hora!
Toparlanmanızın vakti geldi, Bertie'yle alışveriş merkezine gideceğiz.
Acho que está na hora de terminar isso. Eu e a Bertie vamos ao centro comercial.
Uçağı bir saat önce indi.
O avião aterrou há uma hora.
Bu işlerde en önemlisi doğru yer, doğru zaman.
Estas coisas são no lugar certo e na hora certa.
Bunun anlamı büyük, bir saat önce adını bile bilmediğim birinden geliyor ne de olsa.
Isso significa muito, vindo de um tipo que eu desconhecia até há uma hora.
Saatte 100 kilometre hızla giderken frene bir bastım.
Então, carrego nos travões a cerca de 100 km / hora.
Geçen gün telefonum arabada kalmıştı, bir saat boyunca kafayı yemedim.
No outro dia, deixei o telemóvel no carro durante uma hora e não me passei.
Kanatlarını açıp süzülme vaktin geldi çünkü hazırsın ve ben sana engel olamam.
Está na hora de fazeres coisas novas e diferentes porque estás pronto e não te posso impedir.
Gitme vakti.
- Está na hora de ir.
Buna mecbur değiliz, bir saat içinde yerini öğreneceğiz.
Vamos saber, dentro de uma hora.
Havenrock gibi mi? Rory, o konuyu yeniden açmanın sırası değil.
- Não é a hora para isto.
Hayır, hayır...
- Não, a hora é esta.
- Star City. Eve dönme vakti.
Star City, está na hora de voltar para casa.
- Bay Başkan, herkes bekliyor.
- Sr. Presidente, está na hora.
İki şekilde de ayağa kalkıp bacaklarımı esnetme vaktim geldi.
De qualquer forma, chegou a hora de esticar as pernas. - Vamos.
Bir ara aynaya bak Quentin.
Olha-te no espelho a qualquer hora, Quentin.
Kurala göre spross doprosstan önce kişisel işlerini halletmek için 1 saatin var.
O código estipula uma hora para resolveres assuntos pessoais - antes da votação.
Oylama yapılacak. Tüm kartları açma vakti.
Vai haver uma votação, está na hora de jogar forte.
Seni görmek çok güzel de zamanlama kötü sadece.
É uma hora má.
İstediğin zaman evine dönebilirsin Anatoly.
Podes voltar na hora que quiseres.
- Evet. Belki de baban için yaşamayı bırakıp kendin için yaşamanın zamanı gelmiştir.
Talvez esteja na hora de parares de viver pelo teu pai e começares a viver por ti.
Sonraki gün yine bir adım atacağız zira hepimizin artık ciddi anlamda geçmişi geçmişte bırakması lazım ki evlatlarımız Star City'i hayal ettiğimiz gibi teslim alabilsin.
E no dia seguinte, daremos outro, porque realmente chegou a hora de deixarmos o passado para trás para que as nossas crianças herdem a Star City com a qual sempre sonhamos.
Chase'le konuşma vakti geldi.
Está na hora de falar com o Chase.
Sanırım mutlu olmanın ne zamanı ne de yeri.
Acho que não está na hora e nem no lugar para uma coisa remotamente feliz.
Bu saatte mi?
A esta hora?
Kuzey Yedi Karakolu polisleri Burkhardtı Kuzey Karakolu'na götürecekti ve bir şekilde hücresinden çıkarılıp binadan çıkarılmasına kadar geçen sürede... bu ikisi birisiyle ya da bir şeyle karşılaşmış olmalı.
Foram enviados sete polícias para transportar Burkhardt ao Distrito Norte, e de alguma forma, entre a hora que saiu da cela e o estavam a levar para fora, esses dois tipos entraram com alguém ou alguma coisa.
Yüzbaşı sanırım Burkhardt'ı almaya gelirken bu çeşit aramaların gelmesi tesadüfi olamaz.
Sabe, Capitão, acho que foi muita coincidência. Todas aquelas chamadas, na hora de levar o Burkhardt.
Kendi dersimizi almanın ve kendimiz için dövüşeye başlamamızın zamanı geldi.
Está na hora de começarmos a lutar por nós mesmos.
Senin için gitme vakti.
Está na hora de tu partires.
Eve gitme vakti!
Hora de ir para casa.
Elinizde kalan kartlar varsa artık onlarla oynamanın zamanı geldi.
Se tiver quaisquer cartas ainda na mão, a hora para as jogar é agora.
Kaptan, bu korkunç zamanda insanlığınızdan medet umuyorum.
Comandante. Nesta hora terrível, apelo à sua humanidade.
Belki de bize ait olması gerekeni gerçek bir Kuşaklının alma vakti gelmiştir.
Talvez seja a hora de Belters verdadeiros tomarem o que deve ser nosso.
Zaman geliyor.
Está a chegar a hora.
Bütün iyi insanları görünüp türlerine yardım etme zamanı artık geldi.
Agora é a hora de todos os homens bons virem em auxílio de sua espécie.
Bir fön çektirebilir miyim acaba?
Tem uma hora livre para eu arranjar o cabelo?
Bir saat sonra Jessica sana bakabilir.
Que tal daqui a uma hora, com a Jessica?
Randevumu değiştirmiştim de...
Mudei a hora para...
- O saatte mi?
- Àquela hora?
Firmada hikaye saati yap bence.
Devias ter uma hora de histórias na firma.
Bu noktada bu gecelik bu kadar yeter sanırım.
E dito isso, é hora de ir para casa.
Bir saat belirleyip seçeneklerinden bahsedelim.
Vamos marcar uma hora para falar das opções dela.
Ama iş ciddiye binince küçük, korkak bir kız çocuğusun.
Mas quando chega a hora és uma menina assustada.
Belki de Logan ve Spencer'ı oyun oynamaları için buluşturabilirsiniz.
Podiam combinar uma hora para o Logan e o Spencer brincarem.
Austin sadece bir saatlik mesafede.
Austin fica a uma hora daqui.
Yani o azgın şerefsizin teki, ben de sürekli isteyen biriyim.
Quero dizer... Ele é um cabrão cheio de tesão e eu preciso de sexo a toda a hora.
Anket zamanı.
Hora de sondagem.
- Tam zamanında!
Estava na hora...