Imkansız mı traducir portugués
695 traducción paralela
Bana öyle bakma. Bu sence imkansız mı? Zamanında bayağı yakışıklı Hem de zarif bir erkektim.
Não olhes para mim como se isso fosse impossível... nesse tempo, era bonito e elegante.
- imkansız mı?
- Impossível?
- Bu imkansız mı?
- É assim tão impossível?
Hiç bir köpek yarım tonu çekemez. Bu imkansız.
Nenhum cão pode puxar 500 quilos.
- İmkansız mı?
- Impossível?
İmkansızı başaracağım.
Farei o impossível.
Bu imkansız görünüyor, kabul ediyorum, ama... başka şansımız yok.
Tenho de admitir, parece impossível, mas... temos de conseguir.
İmkansız mı?
Não pode?
Saat kulesinde Charles'la buluşacaktım ama şu anda gitmem imkansız.
Sim, Mary? Noel, devia encontrar o Charles na torre da igreja do relógio, mas não posso ir agora.
- İmkansız mı demek istiyorsun?
- Quis dizer impossível.
Tek başına hazineyi çalman imkansız, fakat benim çakallar loncamın yardımıyla...
- Silêncio. Não poderá roubar a tesouraria só. - Mas com a ajuda das minhas chacales...
Birisi aracımızı soyacak olsa dahi, çalıntı külçeleri ülke sınırları içerisinde elinden çıkarması fiilen imkansızdır.
Se assaltassem a carrinha... Neste país, é impossível vender um lingote roubado...
Sanırım bu imkansız.
Junte hoje mesmo um relatório.
Şube başkanı, sanırım bu imkansız.
Chefe, acho isso um pouco impossível.
- canım korkarım bu akşam imkansız.
- Minha querida, hoje é impossível.
ona, Lottie'den boşanmamın imkansız olduğunu... Anlatmaya çalıştım.
Era inútil tentar faze-la compreender... que não podia conseguir o divórcio da Lottie.
- Korkarım bu imkansız.
- Lamento, mas não posso.
Bu sentezin, bağlayıcı madde olmadan oluşturulmasının imkansız olduğunu sanırdım.
Pensei que essa síntese fosse impossível sem um agente ligante... para estabilizar o composto.
Korkarım bu imkansız.
- É impossível, tenho um jantar...
Sanırım bu imkansız, öldüklerine göre.
Parece que não conseguimos.
Çocukken oynadığım yerlerle ilgili, şunu bunu düşünmeye başlamam imkansız bir şey değil.
Assim não foi difícil começar a recordas isto ou aquilo. relacionado com lugares onde eu brincada quando criança.
Bir süre Londra'da kalırım diye düşünmüştüm. İmkansız.
Eu pensei que ficaria em Londres.
Bütün bunları sana anlattım çünkü, bugün seninle evde buluşacaktık ama artık imkansız.
Vim dizer-te, porque como deves perceber, o convite que te fiz já não pode ser naquela casa.
İmkansız gibi geliyor, ama size kusurlarımı beyan ederken...
- Parece impossível, mas quando eu falo minha culpa junto com você...
Olanlardan sonra bir arada yaşamamız imkansız. Başkente, ya da başka bir yere gidip şansımı deneyeceğim. Bir erkek olduğumu ispatlayacağım.
" Depois disto, a vida entre nós já não é possível, vou tentar a sorte sozinho na capital ou noutro lado, vou provar que me posso tornar um homem :
Bir ben kaldım. Ben ne istiyorum? Bağımsızlık, kendi ayaklarım üzerinde durmak istiyorum, ve bu da şirkette çalışmayı imkansız hale getiriyor.
Quero independência, e uma chance de provar que posso me virar sozinho o que me impede de trabalhar para a companhia.
Ama bu imkansız bayım.
Mas isso é impossível, senhor.
Oh, Hayır Bayan Millett. Sanırım bu imkansız
O não Sra. Millet, penso que isso é impossível.
Başarısızlığı imkansız kılmak için gerekli hesaplamaları yapacağım.
Eu farei os cálculos necessários para que o fracasso seja impossível.
İmkansızım.
Sou impossível.
Korkarım bu oldukça imkansız olacak.
Receio que isso vá ser totalmente impossível.
Korkarım bu imkansız.
Receio que seja impossível.
- Korkarım, bu imkansız.
Receio que tal seja impossível.
Korkarım bu imkansız.
Receio que isso seja impossível no momento, Capitão.
Madem bizi gemimize göndermeniz imkansız, o zaman bir psiko-trikoderli teknisyenimizi aşağı ışınlatalım.
Como considera impossível deixar-nos voltar à nave, posso chamar um técnico, com um psico-tricorder.
Vatandaşlarımıza yönelik saldırılar ve bu saldırılar karşısında aşılması imkansız görünen bir krizin kaçınılmaz sonucu olarak, radyo istasyonumuz gece gündüz yayında olacaktır.
Devido à evidente ameaça que assola um número de cidadãos, e por causa da crise que estamos a enfrentar, esta estação continuará no ar dia e noite.
Gece uyumak imkansız, Cec ve ben ne yapacağımızı bilmiyoruz.
É impossível pregar olho. Cecy e eu não sabemos o que fazer.
Korkarım ki bu imkansız.
Lamento, mas não seria possível.
Hayatım, seni buradan öpemem. Bu fiziksel olarak imkansız.
Querida, não te consigo beijar daqui.
İmkansız mı?
Impossível?
Eğer Maymunlar imkansızı başarıp, bizi geri püskürtürse ne ben bir hayvana teslim olacağım, ne de askerlerim.
Se o impossível acontecer... Se os macacos nos vencerem... Eu não me renderei a um animal.
Sevgili Kolumbo, kortarım bu adama imkansız bir görev yükledin.
Meu caro Columbo, temo que seja uma tarefa impossível para esse homem.
Denedi ama yüreği imkansız bir arzuyla parçaladı. Aşkım.
"Ele procurou resignar-se mas só encontrou em si mesmo... um coração desesperado de paixão", amor.
- Şuna bak. Sanırım imkansız.
Diz-lhe que é impossível.
- İmkansız! Yarım kilo zehir koydum.
Não se preocupem, deitei meio quilo.
Sana imkansız gelebilir ama uçak yakıtlarımız tükenmek üzere.
Pode parecer-lhe improvável, mas temos muito poucos aviões de transporte.
Korkarım bu imkansız.
Temo que seja impossível.
- İmkansızı başaracağım.
Vou fazer o possível.
"imkansız" sadece aptalların sözlüğünde..... olan bir kelimedir Bayım.
A palavra "impossível", Mr. Booth, só se encontra no dicionário dos tolos.
Sadece memnun etmeye çalışıyordum, ancak daha önce hiç İngiliz erkeği tanımadım, dolayısıyla bilmem imkansız, sizin sizin cinsel alışkanlıklarınızı.
Apenas queria agradar, mas nunca conheci um inglês, portanto, não tenho maneira de saber... os vossos costumes íntimos.
Sık sık bizim yaşımızda aşık olmak imkansız derdin. Çünkü erkeğin kusurları ortaya çıkar.
E dizias que na nossa idade já näo se amava, porque todos os defeitos se descobrem.