Kanıyor traducir portugués
4,459 traducción paralela
Yardım et.Burnum kanıyor.
Ajudem-me. Estou a sangrar do nariz.
Evet, kanıyor, teşekkürler.
É, está a sangrar.
Sorun yok. - Kanıyor mu dostum?
- Estou a sangrar, pah?
Göğsüne bir mermi yemiş, bacağı kanıyor.
Levou um tiro no peito. Está a sangrar muito da perna.
- Elin kanıyor.
- Está a sangrar da mão.
Bu çok kötü kanıyor.
Isso está a sangrar muito.
Epey kanıyor.
Essa ferida está feia.
Kahretsin, kanıyor.
Merda, estou a sangrar.
Aman Tanrım Sam, burnun kanıyor.
Céus, estás a sangrar.
Elleri hâlâ kanıyor.
As mãos dele ainda estão a sangrar.
O zaman niçin hala kanıyor?
Então, porque ainda está a sangrar?
- Kan basıncı düşüyor, nabız azalıyor.
- Tensão arterial e oxigénio a baixarem.
Bunu sormamın sebebi, sunulan ilk polis raporuna göre aşırı dozdan öldüğü gözlemlenmiş. Aşağıda bulunan ekip, kanıt yerine saymak için uyuşturucu zulasını bulmaya çalışıyor.
Pergunto isto porque, no relatório policial preliminar, sugere-se que tenha morrido devido a uma overdose e a equipa anda à procura de evidências de que talvez ele pudesse ter drogas em sua posse.
Oğlum Andre bizim damarlarımızda aynı kan akıyor.
Meu filho, Andre, tu e eu temos o mesmo sangue nas nossas veias. Um brinde às boas aventuras.
Kan beynime sıçrıyor ave sersemlemeye başlıyorum.
O sangue está a invadir a minha cabeça e estou a começar a ficar tonta.
- Ölüyor. Onu sadece benim, yani Örümcek Adam'ın kanının kurtaracağını sanıyor.
E acha que a única coisa capaz de lhe salvar a vida é o meu sangue, o sangue do Homem-Aranha.
Şimdi beni ortadan kaldırmak için Norman Osborn hakkımda sahte kanıtlar hazırlayıp çalışmalarımın kontrolünü ele geçirmeye çalışıyor.
E agora, para me eliminar, Norman Osborn falsificou provas contra mim para poder apoderar-se do meu trabalho.
İnsanlar senin kanını ve genini kullanarak hepimizi yok edecek bir silah yaratıyor.
Os humanos usarão o teu sangue e genes para criar uma arma que nos dizimará.
Kanımda yakıt dolaşıyor.
Tenho querosene no sangue.
Bu ufaklığın damarlarında avcı kanı akıyor.
Este homenzinho tem o sangue de caçadores nas suas veias.
- Hatırlamıyor musun? Süt kadar beyaz bir inek. Kan kadar kırmızı bir pelerin.
A vaca branca como o leite A capa vermelha como o sangue
FBSA, doğru ve yanlış arasındaki farkı kavrayamıyor sadakati kanıtlayamıyor değil mi?
A Pinn nunca seria capaz de distinguir o que é certo ou errado. Dar uma demonstração de lealdade, certo?
Kanıtlayabilirsem, anlıyor musun?
Se pudesse prová-lo...
Kan dolu bir havuzda yüz aşağı yatıyor.
De barriga para baixo numa piscina de sangue.
Bazen yerleri o kadar sert tırnaklıyor ki, parmakları kan içinde kalıyor.
Às vezes ele arranha no chão com tanta força até sangrar.
Her yerinden kan akıyor.
Está a sangrar por todo o lado.
# "Damarımdaki kan coşkuyla akıyor dans etmeye başlayınca." #
Sente a adrenalina nas tuas veias E perde-te para a dança
Şu an için trafik oldukça seri akıyor ama sürücüleri hafta sonu oluşacak tıkanıklık için uyarmalıyım.
Por agora está tudo muito calmo, mas avisamos os condutores que este fim de semana será muito congestionado.
Hayır, eğer o kadar yetenekliysen hala saçmalıklar ve aptal insanlar hakkında yazabileceğini kanıtlıyor bu.
Não, isso só prova que se tiveres talento suficiente podes escrever sobre uma treta qualquer e ainda assim enganar as pessoas.
bu dönem dersimde bir öğrenci var. kendisi Tanrının varlığını kanıtlamaya çalışıyor.
Tenho um novo aluno este semestre na aula introdutória, que aceitou um desafio, provar a existência de Deus.
Tanrının ölmediğini kanıtlamaya çalışıyor. biliyorum ben şu anda burda azınlığım size karşı,
Ele quer provar que Deus não está morto. Eu sei que estou em minoria aqui, mas, na verdade, eu acredito em Deus.
Ginsberg'i tanıyor musun? Az önce çıkan avukatı?
Estás a ver o Ginsberg, o advogado que acabou de sair?
Muhtemelen biliyorsunuzdur Barthes şöyle demiştir : "Geçmişte, tanrısal kahramanlar ve epik hikâyelerle ortaya çıkan kültürel çalışmalar şimdilerde çamaşır deterjanı reklamları ve çizgi roman karakterleriyle yapılıyor."
Como deve saber, Barthes disse : "O trabalho cultural, que no passado era feito por deuses e sagas épicas, " é feito agora por anúncios de detergentes para roupa
Kanı akıyor... Uyansana!
Acorda...
Al mesela her "Starbucks caz albümü" demek istediklerimi kanıtlıyor.
E estes álbuns de caca que têm saído, só provam o que estou a dizer.
Beyindeki kan akışını hızlandırıyor, ve verimlilikte artış sağlıyor, efendim.
O sangue flui mais rapidamente para o cérebro, Causando assim um aumento da produtividade, senhor.
İçimde kan dökme isteği uyandırıyor.
Ela assusta-se facilmente com o meu olhar diabólico.
Bir parça kanıttan bir varsayım ortaya atıyor hikâyeyi de ona göre yönlendirip peşin hüküm veriyorsun.
Quando juntas suposições a um conjunto de provas, crias uma narrativa para que faça sentido, e só te prejudicas.
- Onun kanı senin damarlarında akıyor.
O sangue dele corre nas tuas veias.
Ben de Helen. Yaran kanıyor.
Você está a sangrar outra vez.
Medya ve ölenlerin aileleri ona kan kustu, senden daha fazla ölüm tehdidi alıyor.
Os "media" e as famílias infernizaram-no. - Recebe mais ameaças do que tu.
Kurtadamın kanı güneş tutulması sırasında kendinden geçiyor ve buda kurtadamı zayıf kılıyor.
O sangue da besta é drenado durante um eclipse solar e o lobo enfraquece.
Görünüşe göre herhangi bir kurtadamın kanı şekildeğiştirenlerin uzun süre yaşmasını ve güçlü kalmasını sağlıyor
Parece que o sangue de um lobisomem pode manter o seu poder por décadas.
Dünyamız da aynı şekilde çalışıyor, küresel ısınma, çıkan ateş oluyor insanlık da virüs.
O Planeta Terra funciona da mesma maneira. O aquecimento global é a febre. E a Humanidade é o vírus.
Domuzlarının kanını yavaşça akıtıyor.
Ele deixa os porcos sangrarem devagar.
Kanımız aktarılıyor.
O meu sangue está a ser transferido.
Polisin hiçbir kanıt bulamamış olması tedirginlik dozunu artırıyor.
Os residentes desta zona estão preocupados, uma vez que a polícia não tem quaisquer pistas.
Annem meditasyon yapıyor. Çünkü bilimsel olarak depresyona iyi geldiği kanıtlanmış.
- A minha mãe esta a meditar porquê, está provado cientificamente que ajuda a depressão.
Tanner'ın İHA'sının ele geçirildiğini kanıtlamıyor bu.
Não prova que o "drone" do Tanner foi sabotado.
Steve, bu Margot Al-Harazi'nin Tanner'ın İHA'sını kaçırdığını ve o askerleri öldürmekte kullandığını kanıtlıyor.
Steve, isso prova que a Margot Al-Harazi comandou o "drone" do Tanner e matou os soldados.
Yaralanması düşey darbeyi kanıtlıyor.
Os seus ferimentos são consistentes com um impacto vertical.