Karışık traducir portugués
11,836 traducción paralela
Evet ama belki annem Ginny olsaydı her şey daha az karışık olurdu.
Bem, talvez fosse tudo menos complicado se a Ginny fosse a minha mãe.
Kabul et, bu karışık bir mühendislik gerektiriyor.
Admito que seja um pouco complicado de o fazer.
Ablam olduğunu söylüyorlar ama hastanede bir karışıklık olduğuna oldukça eminim.
Dizem que é minha irmã. Mas tenho a certeza que houve uma troca no hospital.
Onu aramaya çalıştım ama karışık biridir.
Tento-lhe ligar, mas... - Ela é uma complicada.
Karışık mı?
- Ela é a complicada?
Karışık şeylere kafası basar ve bence sana yardım edebilir.
Ele é bom com... coisas complicadas, - e acho que ele pode ajudar-te.
Bu biraz karışık bir soru.
Bem, essa... é de certo modo uma pergunta complicada.
Bitmek bilmeyen bir dizi karışık inkardı sadece.
Foi um fluxo interminável de negações confusas.
Çok karışık bir şey.
É complicado...
Yetişkin olmaya ara vermek isteyeceğin kadar karışık biliyorum.
Complicado que chegue para alguém querer dar uma pausa de ser adulto, queres que...
- Karışık mevzu.
- É complicado.
- Evet, hayatın kendisi karışık.
- A vida é complicada.
Erişkin ilişkileri karışık.
Os relacionamentos entre adultos são complicados.
- Aklın karışık, sinirlisin...
Estás desorientado, nervoso...
Son zamanlarda durum biraz karışık.
Ultimamente, tem sido uma trapalhada.
Canını sıkan ne Şef, evde işler mi karışık?
Qual é o problema Comandante, problemas em casa?
Kafam karışık, moralim bozuk.
É confuso e frustrante.
Gereğinden fazla karışık, tamam mı?
É demasiado complicado.
Bu, ağrıyı açıklardı. Erkeksilikteki ve kısırlıktaki karışık durumu da.
Isso explicaria a dor, a confusão com a masculinidade e a infertilidade.
Bak, kafası karışık veya stresli olabilir.
Talvez esteja confundida ou se sinta nervosa.
Bu çok karışık ama eğer istersen Rockefeller ağacını görmeye gideriz.
É um pouco à toa, mas queres ir ver a árvore Rockefeller comigo?
Ortalık karışık, Bu yüzden bikaç takım değişti.
Lá fora as coisas estão más, por isso vamos mudar algumas equipas.
Kafanın karışık olması son derece normal.
É natural sentir-se confusa.
Ama hikâyesi çok karışık.
Mas sua história é complicada.
Şu an benim için hayat çok karışık, sadece...
- As coisas estão complicadas e... - Tu devias vir comigo.
Karışık, değil mi?
Confuso, não é? É...
Müzik için sana bir karışık albüm hazırlayacağım.
Mas a música, devo dizer, eu faço uma mistura.
- Bu sana yaptığım karışık albüm.
- É a mistura que te fiz.
Şu an kafam çok karışık ama bu daha büyük bir konuyu ortaya atıyor ve bence bu konu birlikte olmamamız gerektiği.
Estou muito confusa, mas isto está a realçar um problema maior. E acho que o problema é que não devíamos estar juntos.
Bu arada, Norm karışık içecekleri seviyorsan normal suyla maden suyunu denemelisin.
Norm, se gostas de misturas, prova a água lisa e a água com gás.
Olympia keskin zekalı biri ama çok karışık.
A Olimpia é brilhante, mas é complicado.
Bunlar çok karışık.
Isto é demasiado confuso...!
Bu çok karışık bir konu.
Isso é tão complicado.
Belki de karışık bir şeyler yaparım.
Se calhar até vou fazer misturas!
Bunu izlerken ne hissedeceğim konusunda kafam çok karışık.
Sinto-me muito dividido quanto ao que devo sentir vendo isto.
Bu, akşamki karışık parti için hazırladığımız peynir tepsisinin bir örneği.
Isto é uma amostra da tábua de queijos para o convívio desta noite.
İsimsiz karışık, bayram partisi.
É um convívio festivo sem denominação.
1086, karışıklık devam ediyor.
1086, discussão doméstica em andamento.
Bunu saklayacağımızı düşünüyorsan neden çıkarılmış kısımlar konusunda bize güvenmiyorsun?
Se confia em nós, porque não podemos ler o que foi rasurado?
Bu jelatinimsi karışımın içinde kabarcık izleri oluşurdu.
As bolhas iam formar-se naquela mistura gelatinosa.
Ama evet, Aaron'ın karısını öldürmediği en azından olasılık dahilinde.
Há uma possibilidade do Aaron não ter matado a mulher dele.
Karlar yıkılmış ağaç dalları ve gövdelerinde biriktikçe orman zeminini örtüyor ve altında kar tünellerinden gizli bir labirent oluşturuyor.
Conforme se acumula sobre galhos e troncos caídos espalhados pelo chão da floresta, forma-se um labirinto de túneis de neve.
Sadece kışın, karın bu labirenti oluşturacak kadar yoğun olduğu yerlerde yaşar.
Ela só vive onde, no Inverno, a neve é suficiente para criar este labirinto.
Siyah karıncaları çenelerine sıkıştırıp ağaçtan aşağıya atarak savaşın dışında bırakıyorlar.
Elas travam mandíbulas com as formigas pretas e saltam da árvore, para tirá-las de combate.
Ortalık karışınca duymadım demek.
É, meio que deitei isto na mesa.
Kibir ve gurur farklıdır. Ama sık sık karıştırılırlar.
Vaidade e orgulho são coisas diferentes, apesar das palavras serem frequentemente usadas como sinónimos.
Derek Zoolander ve Hansel, en iyi moda tasarımcılarını bu kez artık Zoolander'ın karısı olan Interpol Ajanı Valentina Valencia'nın yardımıyla yine bir insan kurban etme skandalında gözler önüne serdikten sonra bir kez daha podyumun hâkimi oldular.
Derek Zoolander e Hansel estão novamente nas pistas, depois de denunciar os principais designers de moda em mais um escândalo sacrificial humano, desta feita com a ajuda da agente da Interpol Valentina Valencia, agora mulher de Zoolander.
Ben onun karısı - Artık neyi oluyorsam.
Sou a mulher dele. Ou o que quer que seja agora.
- En kısa zamanda ameliyattan çıkarın.
- Traga-os do p � s-operat � rio o mais r � pido.
Fıstık Ezmesi karısını kaybetmiş.
A mulher do Manteiga de Amendoim morreu.
15 yıllık karısının...
... a mulher de há 15 anos.