Kıa traducir portugués
393,460 traducción paralela
Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanı'nı... Francis Underwood'u bağış listesinde kocanın önüne geçirmeye zorladım.
Obriguei a secretária da Saúde e dos Serviços Humanos a pôr o Francis Underwood à frente dele na lista para transplante.
Belki de artık onu geri çağırmalıyız.
Talvez esteja na altura de a convidarmos a voltar.
Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanı'na baskı yaptım.
Obriguei a secretária da SSH a subi-lo na lista.
Olmasaydı bu kadar bir arada kalamazdık.
Não teríamos durado tanto tempo se não a respeitasse.
Bir rakam inerken diğeri çıkıyor.
É um a descer e o outro a subir.
Kınama şöyle dursun, Meclis henüz iddianameyi bile oylamadı.
Esquece a censura, a Câmara ainda nem votou os artigos da destituição.
Bugünkü Yargı Komitesi duruşmasını canlı olarak yayınlayacaktık.
Contávamos fazer a transmissão ao vivo da sessão judicial de hoje.
Aydınlığa karşı karanlık. Ve birleştikleri çizgi.
Luz contra escuridão e a linha onde se encontram.
Bayan Davis'le verimli bir görüşme yaptık.
Tive uma conversa muito produtiva com a menina Davis.
El sıkışmayı sever.
Não anda a prestar atenção às redes sociais.
Sadece görgülü olduğumdan elini sıkıyorum.
Estou a apertar-te a mão porque acredito na cortesia social.
Birkaç sene önce tanıştık.
Conheci-a há dois anos.
Zoe Barnes, Francis Underwood'u kongre üyesi olduğu sırada tek kullanımlık bir telefonla aradı mı?
A Zoe Barnes fez alguma chamada a Francis Underwood, de um telemóvel descartável, enquanto ele era congressista?
Artık her şeyini toplaman ya da şahsi eşyalarını alman gerekmiyor mu?
Não devias estar a arrumar tudo? Ou a juntar as coisas pessoais?
Tantanayı ve formaliteleri saymazsak işin tuhaf yanı, aslında başkanlık kurumuna inancım olması. Başkanlığın önemine, sembolik de olsa dünyadaki anlamına inanıyorum. Ama güce daha da çok inanıyorum.
Se ignorarmos a pompa e circunstância, a parte mais perversa é que eu acredito mesmo na presidência, na sua importância, no que significa pelo mundo, ainda que simbolicamente, mas acredito ainda mais no poder, no poder pelo poder.
Fedakârlık yapma fırsatı ya da kapasitesi barındıran daha üstün bir kariyere sahip olsaydım senin ve sevdiklerin için her türlü fedakârlığa göğüs gererdim.
Se a minha carreira fosse de melhor natureza, dando-me a oportunidade ou capacidade de me sacrificar, eu de bom grado faria qualquer sacrifício por si e pelos que lhe são queridos.
Personelin katıldığı özel bir törenle Başkan Claire Underwood başkanlık yemini etti.
Numa cerimónia privada, presenciada pela equipa, a Presidente Claire Underwood tomou posse.
Hemen geçerli olmak üzere başkanlık makamını üstlenecek.
A partir de agora, ela assumirá o cargo de Presidente dos Estados Unidos.
Bu karanlık uçurumdan yükselen muhteşem bir şehir ve şahane bir halk görüyorum.
Vejo uma bela cidade e um povo brilhante a erguerem-se deste abismo.
Moskova, isyancıları, kendi kendilerine saldırı düzenledikleri için kınayan bir beyan yayınladı.
Moscovo já emitiu uma declaração a condenar os rebeldes por orquestrarem o ataque contra si próprios.
Claire ne kadar sadık olduğunu biliyor. Bundan eminim.
E a Claire sabe que és leal, tenho certeza disso.
Rahatlık bunun yanında önemsiz kalır.
Ter conforto nem se compara a isto.
Bu güçler, kendi halklarına karşı kimyasal silahlar kullanmakta, muhaliflere işkence etmekte ve nüfusun büyük bir kısmını aç bırakmaktadır.
Estas forças usam armas químicas contra o seu próprio povo, torturam a oposição e matam grandes partes da população à fome.
ICO radikalleri, demokrasinin ve Amerika'nın kıvranarak ölmesini istiyor.
Os extremistas da ICO querem que a democracia e os próprios EUA morram pelas chamas.
Lillian, sıra en iyi kısma geldi.
Lillian, estamos a chegar à melhor parte.
Bir dahakine kız kardeşiyle duygusal ilişki yaşayan bir koca bul.
Para a próxima, arranja um marido que tenha um romance emocional com a irmã.
Dün akşam Yırtık Rahibe'nin şarkısını söylerken - Rahibe Denise şunu...
Sabe, ontem à noite, depois de cantarmos o Sister Act, a pastora Denise falou sobre...
Kıyafetler beni sürükledi Lillian.
A roupa trouxe-me para aqui, Lillian!
Benedict Arnold Club'a bu kılıkta mı gideceğim?
Tenho de ir ao Benedict Arnold Club assim vestida?
Yastık üstlerine işlenen cinsten veya Titus'ın jambonları gibi değil.
E não como o enchimento das almofadas ou a marca de fiambre que o Titus compra!
Örneğin Bayan Clara... O broşu kıyafet bağışından çaldı.
Como a menina Clara, que roubou o broche das dádivas para os pobres!
Sahte din, saçın kola sıkıştı diye tuvalet kabağını dökünce seni bir kutuya tıkar.
A religião falsa tranca-nos numa caixa, se entornarmos a abóbora da sanita porque alguém nos atou o cabelo a uma alavanca.
İyi muhabbet ettiğimizi düşünüyordum ama anlaşılan, kırıcı oluyormuşum.
Pensei que estávamos a ter uma boa conversa, mas em vez disso, eu estava a ser ofensivo.
Bunun için bir makine lazım değil. Tüm eski kız arkadaşlarına anket gönder ve eğer doldururlarsa ödül kazanabileceklerini söyle.
Não precisas de uma máquina, manda uma pesquisa para as tuas ex-namoradas e diz que, se responderem, concorrem a um prémio.
Eski kız arkadaşın Emily miydi o?
- É a tua ex-namorada?
Bu arada, her ikinizin adı da Emily olduğu için, seni, "kızıl saçlı Emily" olarak çağıracağız, seni de, küçük "kızıl saçlı Emily"
Atenção, como vocês as duas se chamam Emily, vamos chamar-te a ti de : "Emily ruiva", e a ti : "Emily ruiva, Júnior."
Nerde kalmıştık. Raj'ın yatakta ne kadar kötü olduğundan bahsediyordun.
Estavas a contar sobre como o Raj é mau na cama.
Leonard ve Penny seni kırdıkları için üzgünüm.
Lamento que o Leonard e a Penny te tenham magoado.
Kızlar, ben de sizin gibi, Bernadette'i bulmak için buna katlandım.
Tal como vocês, tive que passar por ele para encontrar a Bernadette.
Sen onun küçük kızısın, sana kızgın kalamaz.
És a menina dele, não pode ficar chateado contigo.
Tabii, ama kızım Nick'ten ayrılana kadar onunla çıkamazsın.
Claro, mas não podes sair com o Nick até a minha filha acabar com ele.
"At binenin kılıç kuşananın" atasözünü duymuşsundur ama nadiren görürsün.
Quer dizer, ouves a expressão "monta novamente no cavalo", mas... raramente acontece.
Küçük kızım, ahırda bir kovboya çaktı.
A minha menina fez sexo com um cowboy no estábulo.
Tekrar seks yaptık, sonra uyuyakaldı ve ben de kaçtım.
- Voltámos a fazer sexo... Depois ele adormeceu e eu fugi.
Deh dıgıdık.
Cuidado com a espora.
Birbirimizi artık göremeyiz.
Não podemos voltar a ver-nos.
Yani, sen ve ben birbirimizi artık görmeyeceğiz.
Então para esclarecer... Nós os dois não vamos voltar a ver-nos.
Attilan'ın yıkımı güzel bir görüntüydü.
A destruição de Attilan foi uma bela visão.
Vektör 5 Uzay İstasyonu yörüngeden düşüyor üç astronot da içinde kapana kısıldı.
A Estação Espacial Vetor 5 saiu de órbita, com os seus três astronautas presos a bordo.
Kalabalık kontrolü hemen geliyor.
Controle de público a trabalhar.
Kırmızı Hulk'a yardım edin!
Ajudem o Hulk Vermelho!