Kıskançlık traducir portugués
1,569 traducción paralela
Tanrım, bu kıskançlık durumlarından nefret ediyorum.
Detesto esta sensação de inveja.
Kıskançlık nedir bilmeden mal-mülk sevdasından uzak yaşıyorlar.
Eles não têm ciúmes. Nenhum sentimento de posse.
Bir bakalım kıskançlık gurur açgözlülük umutsuzluk.
Bom, vejamos. Ciúme. Orgulho.
- Kıskançlık.
- Ciúmes.
Toru'nu güzelliğinin aksetmesi kıskançlıklarını dışa vurmasına sebep oldu.
Por ciúmes eles distorceram o bonito reflexo de Toru.
Nefretle, kinle ve kıskançlıkla Almanya'nın mezarını kazan.
Com o coração cheio de ódio, mágoa e inveja...
Biliyorsun, bu biraz kıskançlık gibi.
Parece-me que está com ciúmes...
Komşular kıskançlık dolu bağrışmalar duyduklarını söylediler.
Os vizinhos dizem que ouviram gritos de raiva.
Gerçekten çok seksi ve diğer kızlar da kıskançlıktan çatlıyor.
E que seja muito, muito bonito e que morram todas de inveja.
- Kıskançlık.
- Inveja.
Onlar seçilmişler olacağı için kıskançlık. İnsanlığı yeniden yaşatan ve, Allah tarafından çok sevilen birileri.
Inveja de que eles sejam os escolhidos, os que irão restaurar a humanidade, aqueles que serão mais amados por Deus.
Yaşı büyük bir çocuğun bana dokunmasına izin verdim sırf Daniele kıskançlıktan kudursun diye. "
deixei um cara mais velho me tocar..... só para fazer ciúmes no Daniele. "
- Şimdide kıskançlık mı?
- Quem é o ciumento agora?
Kıskançlık hiç seksi değil.
O ciúme não é nada sexy.
Yine o kıskançlık numarası ise, ben yokum.
Se vens com as tuas histórias de sempre, vou para casa.
Erimiş lav tarafından yok edilen arkadaşlık ve kıskançlık.
Amizade, inveja, morte provocada por lava.
Kıskançlıkmış.
Ciúme.
Hadi, dostum, aramızda kıskançlık olmasını istemem.
Vem mano, não quero ciúmes entre nós.
Kıskançlık da çoğu zaman yaptığı gibi, cinayete kapı açtı.
Porque, não raras vezes, o ciúme abre as portas do homicídio.
Açgözlülük, arzular, şehvet, kıskançlık tarafından tüketiliyoruz.
Somos consumidos pela ganância, a ambição, a luxúria, o ciúme.
Kıskançlık- - her zaman iyi bir cinayet sebebidir.
- Os ciúmes são sempre um bom motivo.
Eski kocası onları gözetlemiş ve vergiciyi kıskançlıktan vurmuş olabilir mi sence?
Achas que o marido estava a ver e atirou no agente do IRS por ciúmes?
Kıskançlık yanında başka hangi neden olabilir?
O quê, além da inveja, seria um bom motivo?
Kıskançlık kötü kötü bir şeydir.
A inveja é uma coisa muito feia.
Ve o kadını kıskançlık öfkesiyle öldürdüyse?
E matou-a num ataque de ciúmes?
Evet ama o kıskançlık yüzünden yaptı.
Pois, mas foi por causa de ciúmes.
Evet dediğim andan itibaren kıskançlık etmeye başladı.
Assim que aceitei ele tornou-se possessivo.
Kıskançlık.
Ciúme.
Christian, herhangi bir kıskançlık olmayacağından emin misin?
Christian, tens a certeza que não ficas com ciúmes?
Bu kıskançlık nerden çıktı, yani tüm geceler yerine bu gece?
Porquê esses ciúmes esta noite, logo esta noite?
Para meselelerini bir tarafa koyarsak, bir de anlamsız bir kıskançlık vardı.
E à parte dos assuntos do dinheiro, havia... um ciúme irracional.
Ve bunu tam da şu an yapmakta olduğum şeyin zamanında ortaya dökmen mesleki bir kıskançlıktan başka bir şey değil.
Desculpa mas é assim. E levantar o problema agora, quando estou a iniciar o teste, cheira-me a inveja profissional.
Bu hafta sonundaki partisine gelmeyeceğim çünkü onun o kıskançlık krizlerini çekemem bir erkek bana asılırken ki bu her zaman başıma gelir,
Não quero que ele fique louco cada vez que um rapaz me despe com os olhos, o que me está sempre a acontecer.
Ve tam o anda, karanlıklar içinde beklerken... kıskançlık onu tam kalbinden vurdu
Nesse momento, enquanto permanecia na sombra... a serpente do ciúme mordeu o seu coração.
Kıskançlık nedir bilir misin, Jane?
Não sabe o que é sentir ciúmes, pois não, Jane?
Bence senin şu küçük kuyruğun biraz kıskançlık yapıyor.
Acho que esse teu latejar é sinal que tens ciúmes.
Onu kaybetmese bile kıskançlıktan tükenebilir.
E se o perdesse, seria consumida por ciúmes.
Tabiki de, ikimizde bazen birbirimiz kıskandık, fakat, kıskançlığın aşılması gereken bir şey olduğuna ve... ve aynı anda birden fazla kişiye aşık olmamnın mümkün olduğuna inanıyorduk. ... zaten bu da Caroline ile tanışmama sebep oldu.
Claro que às vezes sentíamos ciúmes, porém acreditávamos que havia que sobrepor-se a eles e que era possível amar a mais de uma pessoa de cada vez e foi assim como acabei por me envolver com Caroline.
Ben arabamla geçerken kıskançlığından çatlıyorsun
Passas-te quando me vês por aí
Arabamla geçerken kıskançlığından çatlıyorsun
Passas-te quando me vês por aí
Armageddon'dan kurtulan bu insanların kıskançlığı.
Inveja daqueles humanos que sobreviverem ao Armagedão.
Bazen kıskançlık krizleri tutardı.
Algumas vezes ele ficava ciumento quando ela fazia a volta.
Bir gece kızın biriyle konuşurken, kıskançlığı tuttu.
Eu estava a falar com uma rapariga numa noite, e ele fica todo possessivo.
Sen burada hayatını değiştirmeye çalışıyorsun benimse tek düşündüğüm aptalca kıskançlığım.
Estás tu a tentar mudar a tua vida, e eu só consigo pensar nos meus estúpidos ciúmes.
Senin şu mektup kıskançlığın hiç hoş değil.
A tua inveja por cartas não é bonita.
Önemli olan şey kıskançlığın herşeyi yok edeceğini bilmek.
O mais importante é saber que haverá sempre ciúmes.
Galiba, bütün kıskançlığımı kusmuşum.
Acho que vomitei toda a minha malvadez.
Buna karşı çıkmak iyi değil biliyorum ama Bir erkekte kıskançlığı seviyorum, onu dengede tutar...
Sei que não é fixe admitir isto mas gosto de um homem com ataques de ciúmes.
Kimse bana söylemedi Aşk ile kıskançlığın eş anlamlı olduğunu
Oh, Majestade, estou lhe agradecida!
Hayır silahlar yüzünden değil sadece kıskançlığından.
Ele só estava com ciúmes.
Prens kıskançlığı.
Inveja do Príncipe.
kıskançlık mı 20
kıskanç 44
kıskanıyorum 27
kıskandım 18
kıskanıyor musun 33
kıskanıyorsun 60
kıskandın mı 76
kıskaç 19
kıskanmak mı 21
kıskanç 44
kıskanıyorum 27
kıskandım 18
kıskanıyor musun 33
kıskanıyorsun 60
kıskandın mı 76
kıskaç 19
kıskanmak mı 21