Loıs traducir portugués
17,517 traducción paralela
Tartışmış olabiliriz. Ama bu emir verdiğim anlamına gelmez.
Podemos tê-lo discutido, mas não estive propriamente a dar ordens.
Eğer aynı bölgede daha önce yapılmış aramalarla eşleştirebilirsem...
Se conseguir fazê-lo corresponder com outras chamadas nesta área por volta...
Onu kendisinden korumaya çalışıyordum.
Estava a tentar salvá-lo dele mesmo.
Onu görüntülü yayına bağlayacağız ki sen de özgürce konuştuğunu görmüş olacaksın. Ancak ondan önce, bu görüşmenin medyaya sızması halinde anlaşmamızın tamamen iptal olacağının farkında olmalısın.
- Vamos ligá-lo via vídeo, para verem que está a falar de livre vontade mas, antes de o fazermos, estejam cientes de que se divulgarem esta chamada à imprensa, tudo o que discutirmos fica sem efeito.
Bırakalım da spot ışıklarının altında birkaç gün yansınlar, sonra ne olacağına bakarız.
Deixamo-lo arder durante uns dias, vemos como isto corre.
Sonra, Joe'nun evine gittim onu, kendini asmış olarak görmeyi umut ediyordum.
Fui a casa do Joe e esperava vê-lo pendurado do teto.
Sana ilk yayınımızdan beri ulaşmaya çalışıyoruz.
Temos tentado tê-lo no "Somos Powers" desde a nossa primeira emissão.
Bu yasadışı parayı toptan fiyatına saç almak için kullanacağız diğer salonlara ise aldığımızın iki katına iteleyeceğiz fakat diğer salonlara satıştan gelen para yasal olacak.
Vamos usar esse dinheiro sujo para comprar cabelo a granel a preço de grossista e vendemo-lo a outros salões pelo dobro do que pagámos. O dinheiro desses salões é limpo.
Tabii, adamlarım sizi sıkıntısız şekilde korurlar.
Os meus homens não têm problemas em protegê-lo.
Ama seni profesyonelliğin yanı sıra kişisel olarak da tanımam gerekiyor.
Mas tenho de conhecê-lo pessoal e profissionalmente.
Onu öldürmeye çalışanın ben olduğumu anlamış olmalı, değil mi?
Descobriu que fui eu que tentei matá-lo, certo?
Doğru ama normalde arka bahçende ona bir yuva kazmalısın.
Mas costumas deixá-lo cavar um buraco no quintal.
Ölümünün barış görüşmeleriyle ilgili olduğunu düşünüyorsunuz. Ama bunu söylemediniz çünkü çabalarınıza darbe vurabilir.
Achou que a morte dele tinha que ver com as conversações, mas não podia dizê-lo para não pôr em risco os esforços diplomáticos.
- Korumaya çalışıyordum onu. - Sistemik'i aramazdım... oraya gittiğini bilseydim. - Aç şunu.
- Estava a protegê-lo.
kocamın öldürüldüğü terörist saldırısının uzayan soruşturması aylarca bana ve ona yakın olanları asılsız iddialarla oyalaman komplo teorileri üretmen... bürodaki işinin bittiğini bizzat kendim söylemek eğlenceli olacak diye düşündüm.
Depois de prolongares a investigação do ataque terrorista que matou o meu marido, e me forçares a mim e aos mais próximos dele, a revivê-lo uma e outra vez depois de três meses de teorias da conspiração e provas infundadas, pensei que ia desfrutar dizer-te pessoalmente que estás acabada na Agência.
Yakalamalısınız!
Deviam tê-lo preso!
Seni yanlış yapıyorsun.
Estão a fazê-lo mal.
- Direnişle çalışıyordu.
- Conhece-lo? - Trabalhava com a Resistência.
Birçok ülkedeki Kara Pençe saldırılarıyla bağlantısı var.
E ligamo-lo a ataques da Garra Negra em vários países.
Sık bir isimdi. Tarif edebilir misin?
Pode descrevê-lo?
Neyse işte, bunların arası iyice bozulmuş. Kadın bunu tehdit etmeye başlamış.
De qualquer forma, as coisas descarrilaram e ela começou a ameaçá-lo.
"Bu süre boyunca, nüfusun çoğu " İmparatorun karşısına geçti, " sonunda tahtından indirip hapsettiler.
Nesse tempo, a maioria da população começou a virar-se contra o Imperador, até finalmente depô-lo e aprisioná-lo.
Kış boyunca sıcak tutar.
Vai mantê-lo quente durante o inverno.
Ama eve döndüğünüzde aynısını kendiniz yapamıyorsanız neye yarar ki?
Mas se não conseguirem fazê-lo sozinhas quando chegam a casa, qual é o objectivo?
Paige'le ilgili kaç kez yanlış karar aldık şimdi de aralarına yenisini ekliyoruz.
Errámos em relação à Paige tantas vezes, e estamos a faze-lo de novo agora mesmo.
O bırakmış demek.
Nós deixámo-lo.
Evet, çalışıyorum işte.
Pois. Estou a melhorá-lo.
İyileştirmeye çalışıyordum.
Tentava curá-lo.
- Dünyadaki en iyi sihirbazlar bu büyüyü yapamadı ama sen orta hâlli bir ilk sınıf öğrencisi yapabileceğini sandın.
- Os melhores mágicos não conseguem usá-lo, mas achou que era capaz. Tive de tentar.
Beni o kadar çok özleyeceksin ki sikini kaldıramayacaksın. Muhtemelen haklısın.
Vais ter tantas saudades minhas que nem vais conseguir pô-lo de pé.
Yukarıdan ulaşmak imkansız görünüyor ama bu eski haritaya bakıp,... Wheal Leisure'ın şu anki kazılarıyla karşılaştırırsanız Trevorgie yönüne doğru oldukça yol almış olduğumuzu görürsünüz.
impossível de alcançar a partir dos prados, mas se ver-mos este mapa velho, e compará-lo com o mapa atual da mina Wheal leisure, veremos que nós nos estendemos consideravelmente na direção de Trevorgie.
Sanırım sana yardımcı olabilirim. Ancak kesinlikle kımıldamadan durmalısın.
Eu acho que poderia ser capaz de ajudá-lo, mas você deve manter-se absolutamente imóvel.
Seninle en sonunda tanışmış olmak ne güzel.
Oh, minha querida, é tão bom para encontrá-lo no passado.
İmkansız bir atış yapmasını geçtim, bir de hastayken mi yapıyor yani?
Não só ela faz um tiro impossível, mas fê-lo enquanto estava doente?
Kariyerini oluşturan davayı açıp değiştirmeye çalışıyoruz.
- Podes culpá-lo? Estamos a tentar desvendar o caso que fez a sua carreira.
Seni bulmaya çalışırken Eloise'in yazılımını önemli ölçüde geliştirdiğimi söylesem ne derdin?
O que diria se lhe dissesse que no processo de encontrá-lo, reforcei substancialmente o programa de Eloise?
Bu arada meğer ÇTYK'daki o pozisyon düşündüğüm kadar erken boşalmayacakmış. Ama sahaya dönmen için seni Organize Suçlara gönderebiliriz sanırım.
A propósito, o cargo no CJC não estará disponível tão cedo como pensara, mas, podemos transferi-lo para o Crime Organizado para voltar a trabalhar no terreno.
O da beni buradan çıkarmak için bir yol bulmak adına son NZT hapını almış.
"Não posso deixá-lo aqui." Tomou o último NZT para arranjar maneira de libertar-me.
Ki o pizza diliminde o uyku hapından onu Uykulu Ekspres'e uzunca bir süre götürecek kadar var ve ben de bu sırada Piper'la buluşabileceğim.
Dos quais tem bastante naquela fatia para pô-lo no Sleepytown Express dando-me tempo para ir ter com a Piper.
Eğer alıyorsa onu yapmanın bir yolunu bulmuş demektir ki bu da başkalarıyla çalışıyor demek.
Se o toma, tem forma de produzi-lo, ou seja, trabalha para outras pessoas.
Piper onu Morra'nın radarından uzak tutmayı başarmış.
Conseguiu mantê-lo fora do radar do Morra.
İnsansız hava aracı saldırısı?
Atacar com um drone? Enxotá-lo?
Geçmişte milliyetçi kuruluşlara bağış yapmış ancak biri onu temizlemek için kayıtlarını silmiş.
Doou dinheiro para causas nacionalistas no passado, mas alguém adulterou seu registo para limpá-lo.
Neden eski başkan adayı FBI'ın oğlunun evini işgal edip karısını aldatmakla suçladığı konusunda bana şikayette bulunuyor?
Porque é que um antigo candidato ligou-me a reclamar que o FBI invadiu a casa do seu filho para acusá-lo de infidelidade?
Çenemi kapatmamış olsaydınız, o halen hayatda olabilirdi. Hanımefendiye söylemiştim.
Se não me tivesse mandado calar, podia tê-lo salvado.
- Çünkü bunu sen yapmalısın.
Porque devias ter sido tu a fazê-lo.
Bazılarınız onu Deşici Ashley diye tanır çünkü kafayı sıyırıp arkadaşlarını parçalamıştı.
Alguns de vocês podem conhecê-lo por Ashy Slashy porque ele enlouqueceu e esquartejou os seus amigos.
Kendi araştırmamı yapmak için gece yarısında onu bir morga gizleyecektim.
Ia levá-lo para uma morgue às escondidas, para investigar.
Öncelikle, neden bok yiyen sırıtışını yüzünden silip şuradaki kameraya bakıp... bizim geldiğimizi söylemiyorsun.
Por isso, primeiro, que tal tirar esse sorrisinho de merda da cara, apontá-lo para aquela câmara e dizer-lhe que estamos aqui?
Onu vuracaktım ve beni kaçırmış gibi gösterecektim.
Ia matá-lo e simular um assalto.
Sık, Seth.
Fá-lo, Seth.