English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ L ] / Lır

Lır traducir portugués

60,725 traducción paralela
- İnanılır gibi değil.
- Sinto-me lisonjeado. - Isto é de loucos.
Mantar yeme kararı verdiğim için sanki sayılır gibi...
Mas acho que, já que tinha decidido comê-los...
Benim evim Springwood'da, hayatımı özetledin sayılır.
Moro no Springwood, portanto, isso é toda a minha existência.
Çalışan Kız'a bayılırım.
Adoro Uma Mulher de Sucesso como o raio.
İnanılır gibi değil.
Meu Deus.
Sun Tzu'ya bayılırım!
Adoro Sun Tzu!
- Chicago'ya bayılırım.
Adoro Chicago.
Buna sırf ismi için yazılır.
Só o nome deixa-me rendido.
Biliyorum, buna inanmak zor olacak ama ben gizli ajan sayılırım.
Sei que vai ser difícil acreditares nisto, mas acontece que eu sou um agente secreto.
Ben... Kendimi eğittim sayılır.
Eu... aprendi sozinha.
Eğer ailem tekrar ısırılırsa fazlasına ihtiyacımız olacak.
Se alguém da minha família voltar a ser mordido, precisaremos de mais.
Rockline, Flokru, Broadleaf tereddütsüz Trikri'yu katılır.
- Sim. Os Rockline, os Flokru e os Broadleaf juntam-se aos Trikru sem perguntas.
Sizin önerdiğiniz diyetle karşılaştırılırsa peki?
E como se compara face ao que a ADA aconselha?
Peki bu önerilen liste ile yalnızca bitki içeren bir diyet karşılaştırılırsa?
Mas com essas seleções que fizeram, comparando-a com um plano à base vegetal.
Bu yüzden bu gıdalar okullarımızda ve pazarlama mesajları genç ve daha küçük yaşlar için bu sayede çocuklar hep yanlış türde yiyeceklerin ağına takılır.
É por isso que temos estes alimentos nas escolas e publicidades para crianças cada vez mais jovens para que elas fiquem viciadas nos alimentos errados.
Bir adam başka bir adamla birlikte olunca Tanrı'nın tahtı sarsılır.
Quando um homem monta outro homem, o trono de Deus treme.
Birkaç fayansı kırınca kaçışa o da katılır, değil mi?
Basta partires uns azulejos e ele junta-se à fuga, não é?
Hücrendeki eşyaları kaybeder ya da kullanılmaz hâle getirirsen, para cezasına çarptırılırsın.
Se perder ou destruir algo, você pagará uma multa.
Onlarla kıyaslarsak kendimizi biz melek sayılırız.
Comparados com eles, nós somos uns anjos.
Sufleye bayılırım.
Adoro soufflé.
Evet, o da var ama bu terim, her türlü travmayı tarif etmek için kullanılır.
Certo, há isso, mas também pode ser usado para descrever todos os tipo de traumas.
Muhtemelen delil olmaktan direkt olarak çıkarılır.
E talvez essa prova seja excluída totalmente.
Nasıl kullanılır bilmiyorum.
Eu não sei usar um.
Sayılır.
Mais ou menos.
Anlaşılır bir durum.
Isso faz sentido.
Cesur... sayılırım.
Eu sou corajoso... adjacente.
Bunu açmam lazım. "Sayılır."
Tenho de atender isto. "Adjacente."
Bu iş nasıl yapılır, nereden başlanır, bilmiyorum.
Eu não sei como fazer isto. Nem sei como começar.
Akıl alır gibi değil.
É ridículo.
Seni tanımıyor sayılırım.
Eu conheço-te sequer?
Hayır, beni asıl şaşırtan şey...
Não, só me surpreendeu mais que tu...
Yatak örtüsü fırıl fırıl dönerken argüman sunmak hiç kolay değil.
Desculpa, é difícil formar um argumento quando vejo a colcha a rodopiar.
Asıl soru şu ki hikâyeye inanır mısınız?
A questão é : acreditamos na história?
Asıl soru şu ki, geri gelirlerse gelen aynı fırtına mıdır yoksa değişmiş bir şey midir?
Resta saber, quando ela voltar, se é a mesma tempestade ou se alguma coisa mudou.
Ve sanırım bunu nasıl yakacağın konusunda endişelisin... Özellikle de herkes seni izliyorken.
E presumo que estejas preocupada com a forma como as vais queimar, sobretudo quando todos estão a ver.
Bu bilgiyi yeni zannettim ama bu tür çalışmalar 50 yıldır yapılıyor.
Pensei que isto era informação nova, mas muitos destes estudos já datam de há 50 anos atrás.
Bunların her biri işlenmiş ettir ve bir kolon kanseri için son derece, doğrudan bağlantılıdır.
Todas essas coisas são enchidos e basicamente o pior que há, com ligação direta ao cancro dos intestinos.
Bunlar devlete büyük paralar, kaynaklar kazandırıyor. Devlet de bunun karşılığında onlara istedikleri her şeyi veriyor.
Estes enchem o governo de dinheiro e recursos, em troca o governo dá-lhes o que querem.
- Nasıl hayır dersin?
- Como podes dizer não?
Gerçek oyun teorisinde her şey, herkes bir olasılıktır.
Na verdadeira teoria dos jogos, tudo e todos são uma contingência.
Görünüşe göre asıl ülkeden çıkış noktası kuzey sınırındaymış.
Parece que, originalmente, ele ia sair pela fronteira norte.
Müvekkilimin serbestelik reddi için gösterilen her çaba güvenilir bir kanıta dayandırılmalıdır. Fakat savcılık iddiası anonim bir kaynağa dayanıyor. İtiraz ediyorum.
Todo esforço para negar fiança deve ser baseado em prova real, mas o caso do Estado é baseado em uma fonte anônima.
Sayın Yargıç, bir süredir Annalize Keating'in çözülmemiş bazı suçlara olası katılımını araştırıyordum.
Vossa Excelência, estou liderando uma investigação do potencial envolvimento de Annalise Keating em um número de crimes sem solução.
Poseidon'un kim olduğunu ve Scofield'in bu işle nasıl bağlantısı olduğunu bul belki de kaderin vatansever olmaktır.
Descubra quem é o Poseidon e como está o Scofield envolvido com ele e talvez o seu destino seja ser um patriota.
Terapi ciddi bir bağlılıktır ve iletişim kurmakla başlar.
A terapia é um compromisso sério e começa pela comunicação.
Hayır, nasıl insanlarla birlikte olduğunu bilmek istiyorum.
Não, quero saber com que tipo de pessoa gostaria de estar.
Hayır, yanılıyorsun.
Enganas-te.
Lincoln, şu askılığı uzatır mısın?
Lincoln, dás-me aquele bengaleiro?
O kıçını kaldırıp buraya gelirsen nasıl kullanılacağını öğretirim.
Levanta-me esse cu, vem cá abaixo e eu mostro-te.
"Para kazanırım, toplumum için iş imkânları sağlarım falan filan, inter milan..." Kardeşin nasıl?
"Eu ganho o dinheiro, eu crio empregos para a minha comunidade, blá, blá, blá..." Como é que ele está?
Pekala. Bu haftaki ödev biraz abartılı gelebilir. Ama bir bağımlılıkla uğraşırken son derece yaygın bir uygulamadır.
Sendo assim o trabalho de casa desta semana pode parecer extremo mas é uma prática comum quando se lida com qualquer tipo de vício.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]