English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ N ] / Ndaki

Ndaki traducir portugués

61,167 traducción paralela
Kariyerimin tüm sanatsal ve mali unsurları nihayet bir araya geliyor, tıpkı bir sandviçin arasındaki iki dilim ekmek gibi.
Todos os aspetos artísticos e financeiros estão finalmente a juntar-se como dois pedaços de pão no meio de uma sandes.
Brillat-Savarin adındaki bir dostumun ünlü bir deyişi var,
Um colega meu chamado Brillat-Savarin disse :
Bay Featherstone, güney kıyısındaki Defne'yi bekliyor Geri çekilmek istersek.
O sr. Featherstone aguarda no Walrus, na costa sul, se desejarmos retirar.
- Çok yakınındaki birisi kendini güvenceye almak için onu yanlış yönlendirmediyse tabii.
- A alguém tão perto dela que podia, e conseguia, manipulá-la para assegurar a própria sobrevivência.
Şu kapının arkasındaki adamı ikna edemezsem ne büyük bir ayva yiyeceğimizi yeni fark ettim de.
Só agora me ocorreu o quão arruinados ficaremos se eu falhar em convencer o homem atrás daquela porta a apoiar a nossa causa.
Vali Woodes Rogers New Providence Adası'ndaki direnişin kökünü kurutmak için İspanyollarla işbirliği yaptı.
O Governador Woodes Rogers conspirou com forças espanholas na repressão de um movimento de resistência na ilha New Providence, ajudando-o a arrasá-la.
- Richard küçük bir çocukken evin arkasındaki ağaçlıkta bir kedi yaşardı. - Çok ilginç...
É interessante...
Sadece aptallıktan bahsetmiyorum, daktilo başındaki maymunlardan bahsediyorum.
Não estou a falar de estupidez, estou a falar de macacos a martelarem na máquina de escrever.
Zengin hayatın sırrı, Raj, işle eğlence arasındaki sınırı kaldırmaktır.
O segredo de uma vida preenchida, Raj, é a dissolução das fronteiras entre negócios e prazer.
Nakuru'nun dışındaki küçük bir köyde doğdum.
Nasci numa aldeia perto de Nakuru.
Hindistan dışındaki yerlere.
Fora da Índia.
Bayan Cho'nun apartmanındaki dövüşümüzü düşündüm.
Pensei muito na nossa luta no apartamento da Sra. Cho.
Hayatındaki her iki erkek de suçlularla bağlantılı.
Porque ambos os homens na tua vida estão ligados a criminosos.
Patronun, Axe ve polisler hakkındaki bilgileri eşinin bilgisayarındaki özel notlarına erişerek öğrendi.
O teu chefe teve acesso às informações sobre o Axe através das notas privadas da esposa.
Kazanan ve kaybedenler arasındaki farkın daha belirgin olduğu başka bir yer yoktur.
Aqui, a diferença entre vencedores e perdedores é mais visível.
Gerçekten gidecek misin? Tavsiye dinle 20 yaşındaki bir çiftin?
Tu realmente vais ouvir os conselhos de uma miuda tola?
Tabii ki, çizgi Dünyamızla sizinleriniz arasındaki ayrım yapılabilir.
Isso é, claro, a menos que a linha entre no nosso mundo e o teu seja quebrado.
Dünya dışındaki hayata dair inkar edilemeyecek ilk kanıta bakıyoruz.
Vemos a primeira evidência de que existe vida fora da Terra.
8 yaşındaki Marrie'nin başka bir sorusu var.
Temos outra pergunta da Mari, 8 anos
7 yaşındaki Layla'nın başka bir sorusu var.
Temos uma outra pergunta da Leila de 7 anos.
Bunun için canlı olarak Times Meydanı'ndaki cesur öğrencilerden birine bağlanıyoruz.
Vamos agora em direto de Times Square... Vamos ouvir um estudante corajoso.
Keşke bir zaman makinem olsaydı da 10 yaşındaki halimi görebilseydim.
Gostava de ter uma máquina do tempo, para voltar aos meus 10 anos de idade.
Tabii senin hatan. Beş yaşındaki çocuklar yapmaz o hatayı.
Não me digas, até mesmo uma criança de 5 anos teria notado.
İtici başlıklarındaki çıkış borularından.
Se souber qual.
Derry'nin bacağındaki izleme cihazını yutmuş olmalı.
Ele deve ter engolido o Sensor da perna do Derry.
Lakros sahasındaki kurt muydu?
Foi o lobo no campo de Lacrosse?
Alış veriş merkezinin ortasındaki sahnedeyim.
Estou no palco no centro comercial.
Amit'le o kasap arasındaki meseleyi ben öğrenirim.
Vou descobrir o que se passa entre Amit e o açougueiro.
Yanındaki. Avangart pantolonlu olan.
O do outro lado e o que tem calças azuis gastas.
Bayan McGuire 12 yaşındaki kızını Rocky Point Park'a sürükledi.
A Sra. Maguire, leva a sua filha de 12 anos... a cruzar Rocky Point Park.
Ama hiçbir zaman, hiçbir zaman 12 yaşındaki bir kızın depoda sürüklenirken kendini yaraladığının farkında değildiler.
Mas nunca jamáis... Deram pela presença da menor de 12 anos. Que obviamente ocultou no bosque.
Kasabanın dışındaki Bates Moteli'nin sahibi.
Dono do Bates Motel, nos arredores da cidade.
Yani, tren arabasındaki 93 kişi daha, Ve o öldürülen tek kişi o mu?
Com 93 outras pessoas na carruagem, ela foi a única a ser morta.
Altı kişinin yanındaki tek sap olmak istemiyorum.
Não gosto de ser pau de cabeleira.
Doğu Kıyısı'ndaki her yerin reklamını yapıyorum.
Promovo em todo o East Side.
25 yaşındaki haliyle Jeff'in babası.
Com o pai do Jeff quando tinha 25 anos.
Hayır, ilginç olan şey Dr. Brennan'ın Zack'i kabuslarındaki adam ile özdeşleştirmemesi.
Não, estranho é a Dra. Brennan nunca ligar o Zack com o homem dos seus pesadelos.
Şimdi de oksipital kemik tabanındaki direk kırığa bakın.
Agora, olhe para a fractura directa ao longo da base do occipital.
Başındaki yara izi hariç vücudunda başka yara izi yok.
Tirando a cicatriz da testa, ele não tem outras no corpo.
Binbaşı Delane benim Robertson kampındaki bağlantım.
Major Delane é o meu contacto no Acampamento Robertson.
- Havaalanındaki adamımız yanlış taksiye bindiğinizi görmüş.
Um contacto no aeroporto viu-vos entrar no táxi errado.
Önemli olan gözlerin arkasındaki şeydir.
É o que está atrás dos olhos que conta.
Bence baş başa olmamız daha iyi. Tıpkı o hafta sonu kaçamağındaki gibi.
Prefiro estar só contigo, como naquele fim de semana.
Çıkar ağzındaki baklayı.
Diz o que pensas.
Bunu Amerikan Kanser Derneğinden, ulus çapındaki en büyük kanser örgütünden neden daha önce duymamıştım?
Porque é que não soube disto através da American Cancer Society, a maior liga contra o cancro do país?
Eğer onlar beslenme ile bu illet hastalığın arasındaki bağı bilseydi her şey daha farklı olur muydu diye merak ettim.
Será que as coisas teriam sido diferentes se soubessem da ligação entre dieta e esta terrível doença?
Ben de telefonuma baktım ve ortaya çıktı ki dün gece, ben temsilciye röportajın konusunun beslenme ve kanser arasındaki korelasyonla ilgili olacağını söylediğimde, kendisi bu röportajı artık yapamayacağını söyledi.
Então, fui ao meu telemóvel e pelos vistos a noite passada, depois de lhe dizer a entrevista era sobre a relação entre dieta e cancro, ela disse que já não podia dar a entrevista.
Her nasılsa, standart Amerikan tipi beslenme ve hastalık arasındaki bağ hakkında konuşmak isteyen doktorların büyüyen hareketi ile bağlantı kurmayı başarabildim.
Contudo, liguei-me a um movimento crescente de médicos dispostos a falarem da ligação entre a dieta padrão americana e doença.
Et tüketimiyle diyabet arasındaki ilişki göz ardı edilemezdi fakat önde gelen diyabet kuruluşlarından Amerikan Diyabet Kurumunun internet sitesine girdiğimde bu bilgiye açıkça yer vermedikleri yetmezmiş gibi kırmızı et ve işlenmiş et önerileri olduğunu gördüm.
A ligação entre o consumo de carne e a contração da diabetes tornou-se inegável. Mas quando fui ao site de uma das principais organizações da diabetes, a American Diabetes Association, não só careciam desta informação destacada, como tinham receitas para carnes vermelhas e enchidos.
Sırf miktarındaki fazlalık sebebiyle tavuk birinci kaynak.
Só pelo volume, é a fonte número um.
Ton balığındaki kolesterol bir bardak sütteki kadarken somonda veya tilapide domuz pirzolasındakinden fazla.
Pode comer conservas de atum que terá quase menos que um copo de leite, até ao salmão ou a tilápia que tem mais que um costeleta de porco.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]