Olmadığı traducir portugués
67,250 traducción paralela
Bence onu zorlamamalıyız Beth hazır olmadığını söylüyor.
Não sei se devíamos estar a forçar, a Beth diz que ela não está pronta.
- Yasal bir şey olmadığını biliyorum.
- O quê? - Sei que, legalmente, não podemos.
Trish'in başına gelenlerle hiçbir alakan olmadığına yemin et.
Jura que não tiveste nada a ver com o que aconteceu à Trish.
Size olmadığını söyledim.
Bem, estou-lhe a dizer, não estou.
Sana saldıranın o olmadığından kesinlikle emin misin?
Tens a certeza que não foi mesmo ele quem te atacou?
Bunun dini bir şey olmadığını söyledin mi peki?
Mas disseste-lhe que não tinha de envolver isso? - É só apoio.
Partide olduğunu öğrenir öğrenmez onunla konuştum, alakası olmadığına yemin etti.
A sério, falei com ele logo que soube que ele tinha estado na festa e ele jurou que não tinha sido ele.
Ama tecavüzcü olmadığını söylüyor sen de kabul edip paylaşma gereği duymuyorsun.
Mas ele diz que não é um violador e aceitas isso como um facto e omite-lo de toda a gente.
Onun davayla bir alakası olmadığına inanmak istedin ve inandın.
Tu querias acreditar que ele não tinha nada a ver com isto e acreditaste.
Hiç olmadığım kadar o insanım şu an.
Sou mais pessoa agora do que era antes. Agora, sai.
- Artık sende olmadığını söylemiştin.
Disseste que já não o tinhas.
Karınla olmadığı kesin çünkü, değil mi?
Porque certamente não era com a sua esposa, certo?
Diğer kadınlara saldırılan iki gece de eşin kasabada olmadığını söyledi.
A sua esposa também confirmou que estava fora nas outras duas noites, quando mulheres foram atacadas.
Belki bunun uygun olmadığını düşünürsün ama akşam yemeğe gelebilir miyim?
Ouve, diz se for inapropriado, mas e se eu levasse comida para casa logo?
- Yabanî orospuna gidip tazılarını beslemesine gerek olmadığını söyle.
Vai ter com a tua puta selvagem. Diz-lhe que não precisa de alimentar os cães.
Atletik olmadığın için.
Porque não és atlético.
Akademik zekân olmaması duygusal zekân olmadığını göstermez.
Talvez os livros não sejam para ti, mas não quer dizer que não tenhas, digamos... inteligência emocional.
Ancak drama hocam, duruşum yüzünden pek şansım olmadığını söylemişti. O yüzden kendimi hukuka verdim ama şimdi...
Mas o professor de drama disse-me que tinha poucas hipóteses por causa da minha postura, e pus a lei a funcionar, mas agora...
Hayatımda hiç heyecan olmadığı için kendimi biraz patlamış mısırla ödüllendireyim dedim.
Decidi comprar pipocas para mim porque não acontece nada emocionante na minha vida.
Tabii Baudelaire yetimlerinin henüz farkında olmadığı daha birçok şey vardı.
É claro que havia muito mais coisas que os órfãos Baudelaire não sabiam.
Bir şey olmadığını görebiliyorum.
Já vi que não há aqui nada.
Görülmemizin pek olası olmadığı bir yer seçtiğim için mı?
Só porque escolhi um sítio onde não seríamos vistos?
Benim bundan haberim olmadığını söylüyor.
Eu não tinha conhecimento.
Bunun büyük bir mesele olmadığını söyleyebilirdim ama sana yalan söylemem ben.
Podia dizer que não é nada demais, mas não vou mentir.
Çıkarlarınızın ne kadar farklı olduğunu veya farklı olup olmadığını resmi veya gayriresmi bir şekilde belirlemem.
Não posso declarar, oficialmente ou não, onde os vossos interesses divergem ou se divergem...
Evlilik sözleşmesi olmadığı için her şeyin yarısı sizin olacak.
Como não há contrato pré-nupcial, metade de tudo é seu.
Onlardan biri olmadığına emin miyiz?
De certeza que não foram eles?
Christian, bu dünyadaki insanların yüzde 99,9'unun sahip olmadığı fırsat ve avantajlara sahipti.
O Christian tem tido mais vantagens e oportunidades do que 99,9 por cento das pessoas deste planeta.
O zamanlar... Aslında bilmiyorum... Billy'nin ölümünün kaza olmadığı hiç konuşuldu mu?
Naquela altura, houve não sei alguma conversa sobre o que aconteceu ao Billy talvez não ter sido um acidente?
Sonra öyle olmadığını öğrendim.
Mas depois soube que não.
Efendim, aptalca hikayeler için biri olmadığımı biliyorsunuz.
Senhor, sabe que não sou de histórias malucas.
Bence birbirimize karşı tehdit olmadığımız hakkında anlaşabiliriz.
Podemos concordar que nenhum de nós é uma ameaça.
Ş ayet bunu yapmazsa lütfen ona bırakmasını sağlayacak bir yol bulacak kadar vaktim olmadığını söyle.
E se ele não fizer isso, diz-Ihe que mal posso esperar pela hora de encontrar uma maneira de o obrigar a reformar-se.
Daha sonra iyileşti. Doktor, kızımın bir sorunu olmadığını söyledi.
Ela está bem, o médico disse que não é nada.
Howard'a emekli olmadığını ya da bırakmadığını söyleyebilir miyim?
Então, posso dizer ao Howard que não te vais despedir nem reformar nem seja o que for?
Tanık elinde sözde suçun gerçekleştiğine dair ek bir kanıt olmadığını itiraf etti.
A testemunha admitiu que não há prova que corrobore que o alegado crime tenha sequer existido.
Kanıtım olmadığı için, itirafının sesli kaydını almanın en iyi seçeneğim olduğunu düşündüm.
Sem provas físicas, achei que uma confissão gravada, se conseguisse uma, era a minha melhor hipótese.
Ayrıca Bay McGill'in hastalığının konuya dâhil olmadığı çoktan kararlaştırıldı.
E o painel já decidiu que a saúde mental do Mr. McGill não está em discussão.
Sana dürüst olmadığım için üzgünüm Rebecca.
Desculpa ter-te enganado, Rebecca.
Bay McGill'in akıl hastalığının konumuzla ilgisi olmadığını vurguluyorum
Reforço que a doença mental do Mr. McGill não está em discussão.
Benim muhasebede olmadığımı mı sanıyorsun?
Acha que eu não estou nos registos?
İkimiz de firmanın o kadar parası olmadığını biliyoruz.
Ambos sabemos que a firma não tem esse dinheiro.
Terapistim, beni çatışmadan uzak tutacak bir mekanizmam olmadığı için böyle olduğumu söylüyor.
O meu terapeuta diz que é porque não tenho mecanismos de empatia...
Sonra bunun kızgınlık olmadığını anladım.
E depois eu percebi que não era raiva.
Bundan sonra söyleyeceğin şey bunun bugün başına gelen en kötü şey olup olmadığını belirleyecek.
O que disseres agora determina se isso é a pior coisa de hoje.
Korkarım ki ikimiz de bunun doğru olmadığını biliyoruz.
Acho que nós as duas sabemos que isso não é verdade.
Hoş bir durum olmadığından.
Foi estupidez, mas...
Bir balıkçı teknende kimse olmadığını ihbar etmiş.
Um pescador informou sobre um barco vazio.
Lütfen bana geleceğin temsili olmadığını söyle.
Por favor, diz-me que não és o futuro.
Çok düşündüm. Karşılaştığımızda sana söylemek istediklerimi... Ama olmadı.
Pensei muito nisto no que queria dizer-te quando te visse e não era aquilo.
Bunun önemli olmadığını ama
Ela vai me descobrir.