Perder traducir portugués
34,859 traducción paralela
Paramın yarısını Amerikan Futbol Ligi bahislerinde kaybetmeyi bırakacağım.
VOU PARAR DE PERDER 50 % DA MINHA LIDERANÇA NA NFL
Aşkım, aşkım seni bu kadar genç ve güzelken kaybetmek.
Meu amor, meu amor, perder-te tão jovem, tão bonito.
Ondan sonra da belki nasıl söyleyeyim, biraz kilo mu versen?
E depois disso, talvez pudesses... Não sei, perder algum peso?
Tatlım, geçici olarak kilo vermekten her zaman mutluluk duyarım.
Querida, fico sempre feliz por perder peso temporariamente.
Sana liberal denmesini ve tüm tartışmaları kaybetmeyi mi istiyorsun?
Estarias disposto a ser chamado de liberal e perder todas as discussões?
Çünkü kaybetmekten çok değerli dersler alırız. Bir portakal dilimi alın.
Porque perder ensina lições valiosas.
Kirk normalde böyle önemli bir maç öncesi toplantısını kaçırmazdı.
Não é típico do Kirk perder uma apresentação antes do jogo.
Amelie'nin ekibi ayakta tutacağını varsayarsak bizi sekiz ay idare ederse şanslıyız demektir.
Será uma sorte aguentarmos oito meses, presumindo que a Amelie impede a tripulação de perder a calma.
Ekip inancını kaybediyor.
A tripulação está a perder a fé.
Hâlâ kevgir gibiyiz, oksijen kaçırıyoruz.
Continuamos a perder O2 como uma peneira.
Astronotları kaybetmeye yaklaşmıştık ve bu birçok insanın ödünü koparmıştı.
Estivemos perto de perder astronautas. E muita gente ficou aterrorizada.
Bir Mars görevinde, süreçte can kayıpları olabilir yol boyunca başarısızlıklar olabilir ama insanlar bunu kabul edecektir.
Numa missão a Marte, poderão perder-se vidas e poderá haver falhas, mas as pessoas vão aceitar o desafio.
Ama söylemeyi unutma, tekrar kaybederse 60 gün sonra hayatını kaybedecek.
E lembra-lhe que, se voltar a perder, daqui a 60 dias, a vida dele acabou.
Davayı tekrar kaybedip, hapiste ölmesi de öyle durmuyor.
E perder um novo julgamento e morrer na prisão também não me parece.
- Ama kaybetmeyeceğiz.
- Mas não vamos perder.
Nasıl bir şey olduğunu bilen biri olmalıydı her zaman yaptığı her şeyi kaybedeceği için endişelenen biri.
Tem de ser um tipo para saber como é, sempre preocupado em perder tudo pelo que trabalhou.
Her an tüm krallığını kaybedebilir.
E a qualquer minuto, podias perder o teu reino.
Bir ölümsüz olarak, arkadaşlarını kaybetmeye alışıyorsun.
Como imortal, ficamos acostumados a perder amigos...
Birçok kişi kontrolün elimizden gittiğini düşündü.
Muitas pessoas achavam que estávamos a perder o controlo.
Fred Hampton gibi birini kaybetmenin ne demek olduğunu anlaşılmadı. Fred Hampton 21 yaşındayken bir şekilde siyahları, beyazları, Porto Rikoluları ve Amerikan yerlilerini bir araya getirmeyi başarmıştı.
As pessoas não perceberam o que foi perder um Fred Hampton, que de alguma forma conseguiu unir negros, brancos, porto-riquenhos e nativos americanos para lutarem pela justiça, aos 21 anos.
Anlaşmayı kabul etmezse nelerden mahrum kalacağını görmek.
Por lembrar-lhe o que está a perder se não aceitar o teu acordo.
Peki ortağına el pençe divan gitmiş olmama rağmen sırf bir iki kepekli bar yedim diye kira kontratımı kaybedecekken neden sana yardım edeyim?
E porque te deveria ajudar? Quando eu fui até ao teu sócio de joelhos e ainda vou perder o arrendamento, porque comi algumas barras de cereais.
- Hayır, hayır, hayır. Şimdi kaybedecek bir şeyin olduğunu biliyorum.
Não, agora que sei que tens algo a perder...
Sen bu adamın savunmasına hile karıştırdığın için kariyerimi kaybetmeyeceğim.
E não tenho de perder a minha carreira porque arruinaste a defesa dele.
Ama eğer böyle yaparsan ve öğrenirse o son şansını kaybedeceksin ve bir daha asla sana güvenmeyecek.
Mas se fizeres isto assim e ela descobrir, vais perder essa hipótese, porque nunca vai confiar em ti.
Bu süreyi benimle kart oynayarak harcamak istemiyorsan, ki kaybedeceğinden emin ol hemen bana telefonunu verirsin.
A menos que queiras passar o tempo a jogar cartas comigo, que garanto que vais perder, vais dar-me o teu telefone agora.
Sana detayları söyleyerek seni de riske atmayacağım ama Mike'ı erken çıkarmak için bir şansım var eğer bu bildiriyi halletmezsem, şansımı kaybedeceğim.
Não te vou dar pormenores. Não te vou pôr em risco. Mas tenho uma hipótese de libertar o Mike, e se perder esta moção, foi-se.
Ama bizim için hiç iyi olmaz.
Perder isto pode ser bom para o Mike, mas não vai ser bom para nós.
- Zarar edip etmeyeceğimi nereden bileceğim?
Como sei que não vou perder algo?
Sabahları çocuklarıma sarılmak, eşime iyi geceler öpücüğü vermek için binlerce şans kaçırıyorum.
É perder as mil hipóteses de poder abraçar os meus filhos de manhã. De beijar a minha esposa.
Sabahları çocuklarıma sarılmak ve eşime iyi geceler öpücüğü vermek için... binlerce şans kaçırıyorum.
Estou a perder mil hipóteses de abraçar os meus filhos de manhã e dar um beijo de boa noite à minha mulher.
Bırakıyoruz ve öyle görünüyor ki senin davanın bir kayıp olduğunu gördük ve karşılayamayacağın kadar ondan uzaklaşmak istiyoruz.
Se desistirmos, vai parecer que achámos que vai perder o caso e que quisemos distanciar-nos disso, o que não lhe convém a si.
Yani eğer isterseniz davayı yeniden açabilirsiniz Bayan Zane, ama size şunu diyeyim... vaktinizi boşa harcıyorsunuz.
Pode tentar reabrir este caso se quiser, Menina Zane. Mas digo-lhe, está a perder o seu tempo.
Eğer davayı kazanmak, çalışanlarımın hepsini kaybetmek anlamına geliyorsa unut gitsin. - William duramayız- -
Se ganhar o meu caso implica perder a minha equipa toda, esqueça.
Fragmanları bile kaçırmazsın.
Nem sequer te vou fazer perder os trailers.
Yani hem Mike'ın anlaşması yattı hem de bu davayı yok yere kaybedeceksin öyle mi?
O que me estás a dizer é que não só estão a retirar o acordo do Mike, mas vais perder este caso para nada?
İşlerin ne kadar hızlı eritildiği konusunda yaptığımız araştırmayı çarpıtmamıza izin veremeyiz.
Não podemos perder esta pesquisa sobre o derretimento do gelo.
Paranı kaybetmek için uğraşmadım ben.
Não tentei perder o teu dinheiro.
Başkentin bir bölümünü kaybettik.
Acabamos de perder parte de Washington DC.
Seni kaybetmeyeceğim.
Não te irei perder!
Ama vaktimi harcayarak, iyi niyetimi suiistimal ettin.
Mas... ao fazer-me fez perder o meu tempo, esgotou a minha boa vontade.
Nükleer bir silahı yakından görme fırsatını kaçırsa mıydım yani?
E perder a oportunidade de ver uma arma nuclear de perto?
Kaybedecek.
Ele vai perder...
Peki ya kaybederse?
E se ele perder?
Sen kilo verirken, ben neden veremiyorum?
Como estás a perder peso e eu não?
Kilo vermiyorum.
Não estou a perder o peso.
Çünkü sana karşı hissettiğim aşkı asla kaybetmek istemem.
Porque nunca vou querer perder o amor que sinto por ti.
Sonsuza kadar uzanıyor gibi.
Há linhas de óleo de palma a perder a vista.
- Aklını kaçırıyor.
- Ela está a perder o juízo.
Kaçta kaldığımı unutturdun.
Fizeram-me perder a conta.
Değişmenin ve her şeyini kaybetmenin.
Como é perder tudo.