Satıcı traducir portugués
6,933 traducción paralela
â ™ ª Babamla beraber Cubby Bear'in önüne gelip bir uyuşturucu satıcısını gördüğümüz anı hiç unutmam. Polisler gelip baskın yaptılar.
Nunca me esqueci da primeira vez que o meu pai parou de carro à porta do Cubby Bear... e um negócio de droga estava a decorrer... e apareceram polícias e detiveram os miúdos.
Tıbbi amaçlı esrar satıcısı yeni komşularımız Ronnie ve karısı Amber taşınalı iki ay oldu ve...
Os nossos novos vizinhos, o grossista de marijuana medicinal, Ronnie, e a mulher Amber, mudaram-se há dois meses...
- Huysuz araba satıcısı.
- Vendedor de carros irritado.
Peki ya benim Araba Satıcı'm?
E o meu vendedor de carros?
Rakip bir kartel satıcısını öldürmekten aranıyor.
Procurado pela morte do chefe de um cartel rival.
Uyuşturucu satıcılarına 1.3 milyonluk eroinin nasıl tutuklanmadan satılacağını söylemek hakkında.
Por dizer a traficantes como evitar uma detenção pela venda e distribuição de 1,3 milhões de dólares em heroína.
Vaziri şehirdeki en iyi çalıntı mal satıcısı.
O Vaziri é o melhor receptor da cidade.
- Tim yeni bir kıkırdayan domuz satıcısı getirdi.
A força-tarefa trouxe um traficante hoje. - Boa.
Duş alıyorum. Bir grup uyuşturucu satıcısı eski posta anahtarıyla ne yapıyor yani?
Então, o que estariam a fazer os traficantes com chaves antigas do correio?
Özel Tim olarak, resmi ilk Kıkırdayan Domuz satıcısını tutuklamış bulunuyoruz.
A força-tarefa marcou oficialmente. A nossa primeira captura de traficante de "porco risonho".
Koleksiyoncular ellerini kirletmeyi sevmezler. Yani bence bir satıcı.
Os coleccionadores em geral não sujam as suas mãos, então acho que ele é um vendedor.
Bir sürü satıcı yakaladık ama asıl hedefimiz Tito Ruiz.
- Prendemos muitos traficantes, mas o alvo principal é Tito Ruiz. Achamos que é o cabecilha.
Kanıtlarda yer almasına izin verdiğim bir ses kaydı var, siz Bay Agos,... tutuklanmaktan nasıl kaçılacağını uyuşturucu satıcılarına anlattığınız.
- Existe uma gravação que irei admitir como prova que o tem a sim, Sr. Agos, a aconselhar traficantes de droga em como evitar a prisão.
Ön kapından içeri giren ünlü dört uyuşturucu satıcısı bunlar.
Estes são quatro traficantes de droga, conhecidos a entrar pela sua porta.
Kariyerinde sürekli uyuşturucu satıcısını oynardı sonra da oyunculuğu bıraktı.
Ele fez carreira a interpretar traficantes de drogas - e largou a vida de actor.
Görünen o ki araştırma yapmak için uyuşturucu satıcılarıyla o kadar zaman geçirmiş ki bir anda rol onun gerçeği olmuş.
Aparentemente, ele passou tanto tempo com traficantes de drogas a pesquisar para os seus papéis, que acabou por tornar-se um.
Tek fark, o zaman bir oyuncu diğerini yakalıyordu şimdi diğer oyuncu meğer gerçekten bir uyuşturucu satıcısıymış.
Só que agora é um actor que está a atacar outro actor, mas outro actor, na verdade, passa a ser um traficante de drogas.
Rol icabı uyuştucu satıcısı, gerçekten uyuşturucu satıcısı olur olayı değil mi?
Então, o traficante de drogas dos filmes torna-se um traficante de drogas de verdade, não é?
Birinin çöpü, bir diğerinin araba satıcısıdır.
O lixo de uma pessoa é o... Vendedor de carros da outra.
Komiserim. Geçen gece istihbarat ekibinin, büyük bir satıcıya vurgun yaptığını duydum.
Ouvi dizer que a Inteligência deu o golpe num grande traficante, ontem.
Phil'i otomobil satıcısıyla tek bırakmak yavru bir keçiyi barbekü sosuna bulayıp Serengeti'nin orta yerine bırakmak gibi.
Deixar o Phil com o vendedor de carros é como cobrir uma cabra bebé de molho de churrasco e largá-la no meio do Serengeti.
İyi bir teklif istiyorsan, buraya çivilenip internetinle oyna ve ben de eski usullerle bu kurnaz satıcının canına okuyayım.
Agora, se queres mesmo um bom negócio, fica aqui a brincar com a tua Internet que eu vou usar o truque da velha guarda neste vendedor fuinha e vou arrasar com ele.
Belki bir satıcı?
Um traficante, talvez?
Sen ve ben de sokak adı "6" olan bir satıcıyı arayacağız. Flynn'in satıcısı. O ve katil aynı kişi olabilir.
Ela e Detetive Bell vão procurar o homem do olho de vidro, tu e eu procuramos um traficante que se chama "6."
O adam büyük bir satıcı.
Este tipo compra por atacado.
Flynn'in satıcısı.
O traficante do Flynn.
Ne yazık ki, New York bölgesinde adı 6 olan tek bir satıcı yok.
Infelizmente, nenhum traficante de Nova York usa o nome "Seis".
Ama o polisti yani sokaktaki rastgele bir satıcıdan alamazdı.
Mas ele era policia, não podia ir a qualquer um.
Satıcı önerdi..
O livreiro recomendou-mo.
Yani, satıcılık yaparken yakalanırsan ne kadar ceza yiyeceğini bilmek istiyorsun.
Então, queres saber quanto tempo apanhas se fores apanhado a vender erva.
Satıcılık değil.
Não a vender.
Belki de Mendiolaların omurgasız adam satıcılara karşı,... zaafı vardır.
Talvez os Mendiolas tinham pena da fraqueza de renegados covardes.
- Subaru yetkili satıcısı oldu şu an.
Agora é um concessionário da Subaru Não
Çin lokantasında uyuşturucu satıcılarını öldürmedin mi?
Não mataste os teus dealers da droga no restaurante chinês?
Tüm tefecileri, bahisçileri, uyuşturucu satıcılarını.
Todos os agiotas, agentes de apostas ou vendedores de droga.
İlacı, benzin istasyonundaki bir satıcıdan 25 dolara almıştı.
Comprou-o a um vendedor numa estação de serviço por 25 dólares.
Sen uyuşturucu satıcısı mısın yoksa bankacı mı?
É traficante de droga ou banqueiro?
Amonyak hortumunun başında çalışmak ya da aptal bir Hyundai satıcısı olmak istemiyorum.
Não quero trabalhar na mangueira de amónia ou ser um vendedor estúpido de Hyundais.
Satıcı görmek gidin.
Vão ver o vendedor.
Pekala, ben dondurma satıcısı değilim.
Não sou o vendedor de gelados.
- Bana ödlek deme, satıcı Christian Bale.
- Não me chames maricas... - Ele não chamou maricas.
Cinsellikle bir meclis üyesinin satın alınması çok şaşırtıcıdır.
É chocante que se possa comprar a influência dum congressista com sexo.
Ben de size şunu söylemek istiyorum ki öğleden sonra itibarıyla ön satışlarımız bir milyar kullanıcıya ulaştı.
E estou aqui para vos dizer que esta tarde chegámos aos mil milhões de pré-encomendas.
Satıcı!
BALEIA CACHALOTE Vendedor, vendedor, aqui!
Satışa çıkalı bir... Bir yıl oldu. Bahçıvanı da dahil.
É o primeiro ano que está no mercado O jardineiro está incluído.
Satılığa çıkarmayı düşündüklerini söylemişlerdi
Eles falaram em pô-la à venda!
- Ve çok şükür ki ben haklı çıktım... - Woz. Çünkü açık sistemler insanların makineleri sevme nedeni, bu yüzden satıldı ve satılıyor.
E ainda bem que ganhei a discussão, porque as pessoas adoram que seja um sistema aberto e foi por isso que vendeu e ainda vende.
Reklamı onlara gösterdikten sonra, kurul parayı geri almak istedi. Ve benden de bölümleri satışa çıkarmamı.
Depois de os vermos, a administração quis reaver o dinheiro e pediram-me para vender o tempo de publicidade.
Ve oyunun tadını çıkaran herkese hatırlatmak isteriz ki bu akşam satılan biletlerin parasını iki takım da geçen hafta Avrupa'da gerçekleşen bombalama dolayısıyla bağışlıyor.
E queremos relembrar a todos que estão aqui a desfrutar do jogo, que estas equipas vão doar toda a receita da venda dos bilhetes de hoje à ajuda de emergência na Europa após os atentados da semana passada.
Kaskını çıkarıp aşağıda yapılan bahçe satışına katılabilirsin.
Podes tirar o teu capacete e juntares-te à feirinha que eles têm lá em baixo.
Bugün kendi şirketimi kurmayı planlamıyordum... ama çalışanına hakkını veren... yeni bir maden satış şirketinde önemli bir rol oynamak isteyen varsa... benimle şu kapıdan çıksın çünkü sizin için de bir yer var.
Não tencionava fundar a minha empresa aqui e agora, mas se alguém quiser um papel chave numa nova empresa de venda de minerais que sabe o que faz, então, que saia por aquela porta comigo, pois tem um lugar.