Soyguncu traducir portugués
384 traducción paralela
Dün gece, soyguncu... Kocanız bize onun bir eşkalini verdi. Onu Caldwell House'dan kaçarken görmüş.
O seu marido deu-nos uma descrição do homem que saiu da casa dos Caldwell.
O terasa vardığı sırada soyguncu gitmişti.
Ele já tinha ido embora quando ela chegou à varanda.
Bu soyguncu için akşam biraz erken bir saat, değil mi, Komiser?
- Uma boa noite para os ladrões.
Soyguncu, ha?
- O ladrão?
Söylemek istediğim, efendim, şu ki, soyguncu daha önce asla kimseye zarar vermemişti, buna karşın daha işin başında yatak odasının penceresinden beni sordun.
- Mas, Sr. Comissário... O ladrão até então nunca tinha feito mal a ninguém, e quando o viu da janela e me mandou chamar...
Yani, bence, soyguncu aç bir sokak kedisine benzer.
Para mim, o ladrão é como um gato do beco esfomeado.
Ne türden bir soyguncu bir evi soyar ve böyle bir yüzüğü kurbanın parmağında bırakır?
Que tipo de ladrão é que assalta uma casa e deixa um anel daqueles no dedo da vítima?
Müthiş bir ilerleme kaydediyorum, fakat, görüyorsunuz, bir soyguncu arayacağımızı sanmıyorum.
Tenho feito imensos progressos. Mas acho que não estamos à procura de um ladrão.
Hiç aklınıza geldi mi, belki de soyguncu telefonu ondan sonra kullandı ve sonra da onu silip temizledi?
Ocorreu-lhe alguma vez que o ladrão possa ter utilizado o telefone depois dela e que o tenha limpo depois?
Fakat biz bir soyguncu arıyoruz, korkudan bir kadını, susturmak için de, bir başkasını öldüren bir adamı.
Mas estamos à procura de um ladrão. Um homem que matou uma mulher a sangue frio e outra para a silenciar.
Dinle, niçin gidip evden saat 23 : 00'te kaçacak ve bir soyguncu gibi davranacak birini bulması ve kendisine bir tanık sağlaması olanaksız olsun.
Podia ter contratado alguém para sair de casa às 23h00 e fingir que era um ladrão. Forjando um álibi.
Soyguncu mu?
O ladrão.
Soyguncu.
O homem! O ladrão!
İhtiyar soyguncu.
O ladrãozinho.
Kringelein, ihtiyar soyguncu. Sizinle oyun oynanmaz.
Kringelein, seu velho ladrão, não tem cura.
Polis ya da soyguncu, rahip ya da kilise ziyaretcisi, herkes söylüyor : Seni seviyorum!
Polícia ou ladrão, padre ou beatão, todos dizem : adoro-te!
Hayır, ben bir soyguncu değil, sadece bir baş belasıyım.
Não, não sou um assaltante, apenas um estorvo.
HIRSIZ BİLİNİYOR! "KUDUZ KÖPEK" EARLE SOYGUNCU-KATİL
GÂNGSTER IDENTIFICADO! "CÃO RAIVOSO" EARLE
" Kapıdaki bekçi, dört soyguncu...
" e o guarda ao portão não viu motivos de suspeita,
soyguncu kadınlar.
- Bela maneira de viver, a roubar mulheres!
Siz soyguncu musunuz?
São ladrões?
Orada bolca soyguncu ve hırsız var.
Tem havido varios roubos. A minha mãe esta nervosa.
Gittiğimiz yer soyguncu memleketi.
Vamos para a terra dos bandidos.
Böyle bir gecede soyguncu olmak...
Ser um homem da estrada numa noite como esta...
Tek başına maskeli bir soyguncu bir çuvala doldurarak yaklaşık 2 milyon doları
" um bandido solitário com uma máscara de borracha hoje, roubou uma quantia estimada em 2 milhões...
Soyguncu olduğumu kim söylüyor?
Quem é que diz que eu sou um assaltante?
Soyguncu da öyle.
E o assaltante também.
Hiçbir soyguncu o odaya giremez.
Nenhum assaltante conseguiria entrar naquele quarto!
Sen ve telsizle bağlantı kurduğun bu seyyar soyguncu.
Você e este bandido mecanizado, que você contactou pelo rádio.
Şimdi, bak, bir çatlak cinayet peşinde koştuğu için ya da bir yabancıyı elinde tutan bir soyguncu tetiği çektiği için cinayet işleniyor, ve işleyenleri gören olmuıyorsa, ipucu olmadan polis ne yapabilir?
Repara, se acontece um homicídio só porque um louco resolve começar a matar, ou um ladrãozeco assalta um estranho e puxa o gatilho, se eles fugirem sem serem vistos, o que pode a polícia fazer sem pistas?
Pis bir soyguncu!
Aquele bandideco!
Soyguncu bir çete olduğunu duymuştum, Mito'dan Tengu ya da öyle bir şeydi, son zamanlarda etrafta dolanıyormuş.
Ouvi dizer que anda por aí um bandido, Tengu de Mito ou algo parecido, ultimamente a fazer assaltos por aqui.
Biz soyguncu değiliz.
não somos assaltantes.
Bırak gitsin, Charles. Soyguncu.
Deixem, é um ladrão da estrada.
Eğer onu burada tutarsak, hiçbir soyguncu buraya yaklaşamaz.
Se o tivermos aqui, não haverá ladrão por várias milhas.
Soyguncu Shagal'ın yemek ve yatağı kaça biliyor musun?
Sabes quanto nos levou o ladrão do Shagal pelo alojamento e comida?
- Yoksa onlar soyguncu mu?
- E se forem mesmo bandidos?
Soyguncu şanslı Ned Pepper'ı tanıyor musun?
Conhece um tal Ned Pepper?
Haze adında bir soyguncu ve şişman atlı bir Meksikalı da onunla berabermiş.
Junto estão um ladrão chamado Haze e um mexicano de nome Bob.
Soyguncu, başka kim olacak?
- Um ladrão, quem mais?
Şimdi ise iyi bir soyguncu ve atıcı.
Era muito hábil a roubar e a atirar.
BOB : Şerefsiz soyguncu herif.
Olhem este maldito proprietário.
Bu kadar güzel bir tavus kuşu nasıl soyguncu olabilir?
Como é que um pavão tão belo pode ter sido o ladrão?
Ne deseydim soyguncu mu?
Devia ter dito, meu matador?
Nasıl oldu da soyguncu oldunuz?
Como se tornou um trapaceiro?
Berbat, kötü soyguncu troller.
Trolls miseráveis, inúteis e precipitados!
İki soyguncu, Wilshire Bulvarı'ndaki seçkin Gindel's mağazasında tezgâhları ve vitrinleri parçalamak için çekiç kullandı.
Os dois ladrões usaram martelos para partir os vidros dos balcões e das montras na Gindel's, uma loja exclusiva no Wilshire Boulevard.
Soyguncular kaçmaya çalışırken polis geldi. Daha sonra çıkan silahlı çatışmada 48 yaşındaki silahlı soyguncu Jerry Schue öldü.
A Polícia chegou no momento em que os assaltantes começaram a fugir, e, no tiroteio que se seguiu, um dos assaltantes, Jerry Schue, de 48 anos, de Burbank, foi morto.
Aşağılık soyguncu!
Vou matar-te, seu porco sujo!
Hoşça kal soyguncu.
Adeus, Robber.
Ben soyguncu değilim.
Não sou o Robber.