Sırı traducir portugués
169,695 traducción paralela
Uzun bir kız, gözlüklü bir oğlan ve yedek lastiğimi ısırıp delen bir bebek.
Era uma rapariga alta, um rapaz com óculos e um bebé que mordeu o pneu sobressalente.
Fazla bir şeymiş gibi durmuyorsun. Ama sırım gibisin.
Não pareces grande coisa, mas és rija.
Neden bilmem en iyiler hep böyle sırım gibilerdir.
Os rijos são os melhores.
O sersem sırıtmayı yüzünden sil.
Acaba com esse sorriso idiota!
Hem bu fabrikada çok fazla sır var.
E esta serração tem demasiados segredos.
Aileniz hakkındaki bir sır açığa çıksın bari.
Está na hora de saberem um sobre os vossos pais.
Hepimizin dolabında iskeletler vardır, çok acı verici ya da suç unsuru veya gereksiz yük oldukları için ortalıkta tutmadığımız, geçmişe dair utanç verici sırlar.
Todos temos esqueletos no armário, em termos metafóricos, coisas do nosso passado que preferiríamos não ter por perto por serem dolorosas, incriminatórias ou por causarem problemas desnecessários.
Hayırdır, kaçmaya mı çalışıyorsunuz?
Estão a tentar fugir?
Bu bir sır.
É segredo.
Kaldırır mısın?
Dás-me um empurrãozinho?
Hem korkunç hem de şanssız bir dünyada sığınacak çok az liman vardır.
Num mundo assustador e azarado, há alguns confortos.
Tıpkı bir yapbozun eksik parçası ya da kırık bir dürbünün iki yarısı gibi.
Como a peça que falta do puzzle ou duas metades de um óculo partido.
Burada yangın çıkmış sanırım.
Parece que houve aqui um incêndio.
Paçavracılar Kasabası, yanlış adlandırılmış bir yerdi.
Paltryville não tinha nada insignificante.
Tamamen kırılmış.
Irremediavelmente partidos.
Muhtemelen bir yerlerde, harlayan bir şöminenin önünde sıcak kahvelerini yudumluyorlardır.
Devem estar algures a beber um café quentinho diante de uma bela fogueira...
- Geceye hazır mısınız?
- Prontos para hoje à noite?
Hazır mısın?
Pronta para partir?
- Ne kadar sık kullanılır?
- Isso é comum?
"Profil, kişilik ve vaatler kullanılır, " sadece görünüşe dayanan sığ hayranlıklar değil. "
Com base no perfil, personalidade e compromisso, e não por afectos superficiais com base na aparência.
Onu etkileyecek zamanı olmadığı kesin. Bu cinayeti sırf ihtiyaçtan işledi, ama yine de kucağına mor orkide bırakmaya zaman ayırmış. Hayır.
Ele não teve tempo de seduzi-la.
Sınır polisi bunu gönderdi.
A patrulha da fronteira enviou isto.
Sınır polisine göre 23 : 43'de Amerika'ya geri girmiş.
A patrulha de fronteira viu-a voltar aos EUA às 23 : 43.
Lee ölüyor ve Roxy sınırı geçip dönüyor.
Então o Lee acaba morto e a Roxy atravessa a fronteira.
O kart sınırı sık geçenler için değil mi?
Isso não é para quem cruza a fronteira com frequência?
Boya teknesine batırılmış gibi.
É como se ele tivesse sido mergulhado num tonel.
Hayır, Amerikalı olmaları dışında tamamen farklılar.
Não, na verdade, além do facto de ambos serem americanos, parece que não podiam ser mais diferentes.
2003'te Amerikalı bir üniversite öğrencisi uyuşturucu satıcıları tarafından sınır kasabasında kaçırılmıştı.
Como em 2003, houve um estudante universitário americano sequestrado numa cidade da fronteira por traficantes locais.
Diğerleri gibi tekneye batırılmamış, hatta kıpırdatılmamış.
O corpo não foi mergulhado num tonel como os outros, ou mexido.
Miguel Amerika'dan vize almak istemiş ama olmamış, o da milyonlarca insanın yaptığını yapıp sınırı kaçak geçmek istemiş.
O Miguel pediu um visto americano, mas foi negado, então fez o que milhões de pessoas fazem em busca de uma vida melhor, cruzou a fronteira ilegalmente.
Sınırı geçti ama fazla uzağa gidemedi.
Ele atravessou, mas não chegou longe.
Yemeğini bitirince çıkmaya hazır olacak mısın?
Sais assim que acabares de comer?
Haklısınız sanırım.
Acho que não.
Sanır mısın?
Achas que não?
Onu bu yüzden defalarca haşlamışımdır.
Repreendi-a várias vezes por isso.
Yalnız başıma büyük ve geniş bir tarlaya giderdim ya da ormanın en sık ve en derin noktasına dalardım ve başımı kaldırıp göklere, yukarılara o güzel ve mavi gökyüzünün sonsuzluğuna bakar ve okuyacağım duayı içimde hissederdim.
Ia sozinha para um campo a perder de vista, ou embrenhava-me num bosque cerrado, e olhava muito lá para cima, para aquele maravilhoso e infinito céu azul, e a prece surgia dentro de mim.
Belki hayal gücün yarın sabah daha iyi çalışır.
Esperemos que a tua imaginação esteja melhor amanhã.
Belki büyük bir aileden geldiğin için benim ilk potansiyel ailemin yanında yerimi elimden alacak olman belki biraz olsun yüreğini sızlatır.
Se a tua família é tão grande, talvez te incomode saber que pões em risco o meu lugar na minha provável primeira família.
Gitmeye hazır mısın?
Estás pronta?
Bana da bir hikâye anlatır mısın?
Podes contar-me uma história?
Ne saldırısı?
Que ataque?
Bu bölge sınır dışında.
Esta área está fora dos limites!
Hazır mısın?
Pronto?
Normalde hafıza çalışmalarında adım adım, bütün hayatını didik didik ederek sistematik bir şekilde çalışırız.
Normalmente, no trabalho com a memória, actuamos sistematicamente, de trás para a frente, passo a passo pela tua vida.
Hazır mısın?
Estás pronto?
Toplanmış ve şafakla gitmeye hazır olan herkese ihtiyacımız var.
Precisamos que todos estejam de malas feitas e prontos a partir... Ao amanhecer.
Ve kim kazanırsa sığınağı o alır.
E quem vencer, fica com o abrigo subterrâneo.
Çocuklar hazır mısınız yoksa değil misiniz?
Estão prontos ou não?
Zaman sınırı yok.
Não há tempo limite.
Ve kazananın kabilesi sığınağı alır.
E o clã vencedor fica com o abrigo.
Kazanan sığınağı alır.
E quem vencer... Fica com o bunker.