English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ T ] / Tek sorun

Tek sorun traducir portugués

1,121 traducción paralela
Kodak gibi degerli pay hissesi için tek hak ver bana ve inan bana Kevin yasayacagin tek sorun daha fazla almamak olacaktir. Yeterince makul mu?
E acredite, Kevin, que o único problema que terá, é que não tenha comprado mais.
Tek sorun ortaklarımın işimi taktir etmemeleriydi. - Beni ihbar ettiler.
O problema foi os meus colegas não apreciarem o meu trabalho e entregaram-me.
Tek sorun bunu çalıştıracak bir lazer bulmak.
O problema é que preciso dum laser para que esta coisa funcione.
Tek sorun, onu bulduğunuzda artık içindesinizdir.
O problema é que quando o encontramos, estamos lá dentro.
Burada tek sorun şu, Steffie ait olduğu yeri bilmiyor.
O único problema é que a Steffie não sabe aonde pertence.
Çok güzelsin. Tek sorun, eşcinsel değilsin.
- O teu único defeito é não seres bicha.
Şu anla ilgili tek sorun aslında böyle bir şeyin var olmaması.
A única coisa errado com o presente é que ele não existe,
- Tek sorun, burada kalmaman olur.
O único problema ê se te fores embora.
Tek sorun gerçek olamayacak kadar iyi bir teklif aldığımda hemen kıllanırım.
O único problema é que... quando me oferecem um negócio que é bom demais para ser verdade... acaba por ser tudo mentira.
Tek sorun...
O único problema...
Tek sorun onun Fantasia'ya yapışıp kalması.
O único problema é que ele está preso em Fantasia.
Tek sorun şu... bilgisayarındaki bilgiler silinmiş.
Só que os dados foram retirados do seu computador.
Tek sorun benim onu sevmem.
O único problema sou eu. Estou apaixonado por ela.
Emin misin, tek sorun bu mu?
Tens a certeza que é só isso que há de errado?
Halkınızın Centauri uzayı sınırında bir üssü var. Beş yıldır tek sorun çıkmadı.
Embaixador G'kar o seu povo teve uma base militar na fronteira com o espaço Centauri... durante cinco anos sem incidentes.
Tek sorun, annemle gerçekten ilgilenmeliyim.
A minha única preocupação é que cuido da minha mãe.
Tek sorun ise, Laurel'in sorduğu şeyin cevabı?
Agora resta a dúvida da Laurel.
Tek sorun, bir süre sonra... patronların bavulların biraz hafiflemeye başladığını fark etmeleriydi.
O único problema é que passado um tempo... os chefes começaram a sentir as malas mais leves.
Tek sorun, bunu Nina'ya söyleyecek cesareti bulamamış olmamdı.
O único problema é que não tinha coragem para contar à Nina.
- Tek sorun bu. - Big Worm ebeni sikecek.
Problema meu.
Ve tek sorun bu da değil.
E isto não é o único problema.
- Tek sorun La Fours.
- O único problema é o La Fours.
Tek sorun şu ki o suçlu.
O problema é que ele cometeu o crime.
Tek sorun onun şu anda sudan çıkmış gibi görünmesi.
Só que, de momento, parece fora do lugar.
Tek sorun, üç biletim olması. İkimizden başka kim gelecek?
Tu, eu e mais alguém.
Tek sorun adamlarımın ateş ettikleri şeyi vuramamış olması.
O unico problema que os meus Homens tivéram, foi não ter acertado.
Tek sorun konu para kazanmaya gelince iyi bir Ferengi olmaması.
Só que ele não é um bom ferengi. Não no que diz respeito a fazer dinheiro.
Tek sorun kendi güç alanlarımızı da kaybetme olasılığı.
O único problema é que podemos perder os nossos campos de forças também.
Sanırım, güvenlik sistemimizin, ortaya çıkarabildiği tek sorun, Seska değildi.
Acho que Seska não é a única que sabe como comprometer nossos sistemas de segurança.
Tek sorun, bir kaza olmasıydı.
O que importa é que houve um acidente.
Tek sorun, çoktan ölmüş olabileceği.
O problema é que ele pode já estar morto.
Kafandaki tek sorun, o kaçağı yakalamak olsun.
Só quero que te preocupes em capturar este fugitivo.
Ama tek sorun babamın benden sadece bir kaç yaş büyük olmasıydı.
O problema é que ele era apenas poucos anos mais velho que eu.
Tek sorun şu tepedeki aptal golf adam.
Oxalá não tivesse um golfista.
Bir tek sorun var.
Só há um problema.
Ölüm cezasıyla ilgili tek sorun onu yeterince sık uygulamıyor olmamız.
O único problema da pena de morte é não ser aplicada com frequência.
Ruhlara olan bağlantıyı bulmak, tek sorun mu?
Que a única coisa que interessa é achar sua ligação para os Espíritos?
Tek sorun, ilk kazımda İskeletlerden korktuğumu keşfetmiştim.
O único problema foi que na minha primeira escavação eu decobri que tinha medo de esqueletos.
Utanç olduğunda erkeğin servetinde ve gözünde tek başıma ağlarım en serseri halimle. Ağlamam faydasız ise sorun cennette kendime şöyle bakıyorum kaderimdeki lanetle.
"Quando em desgraça com a Fortuna, e com o mundo... choro só em minha condição de paria... e ao surdo céu em vão lanço meus gritos... e observo-me... e maldigo minha estrela contrária..."
Arayabileceğim bir tek sen varsın! Sorun ne?
És a única pessoa em quem pensei telefonar!
Tek yatağın varsa sorun değil, yerde de yatarım.
Se tiveres só uma cama dormo no chão.
Hepimiz zarı atarız, oyunumuzu oynarız taşlarımızı oradan oraya götürürüz, ama bir sorun çıkarsa kutuyu açıp kuralları okumuş tek kişi avukattır.
Andamos todos a tentar a sorte, a fazer o jogo, a mover as peças no tabuleiro, mas, se há um problema, o advogado é a única pessoa que leu o que vinha no interior do topo da caixa.
Bir sorunumuz var. Saptırıcıları çapraz bağlamakta sorun yaşıyoruz. Bu işi halletmenin tek yolu, onları elle ayarlamak.
Temos um problema, não podemos manter conectados os defletores a não ser que os calibremos manualmente.
Sorun şu ki, artık burada olduğunuza göre, sizinle ne yapacağız? İstediğim tek şey bu yeni dünyayı keşfetmeme izin verilmesi.
Se for assim, existem oportunidades esperando você, mais do que você jamais imaginou.
Gündüz sorun yok, fakat geceleyin tek başına.
Durante o dia não tem problema, mas à noite ele está só.
- Tek başına kalman sorun olmaz değil mi?
- Vais ficar bem sozinha? - Sim, fico bem.
Geriye tek bir sorun kaldı :
Só tenho uma pergunta :
Şimdi tek geriye kalan tek sorun pilot.
Guarda as tuas ideias obscenas para outra altura.
Tek başına olman sorun olmaz mı?
Não te importas de ir sózinha?
- Tek bir sorun bile olmayacak.
Não custa nada.
Tek varlığın bana sorun yaratmak.
É o que apanhas por te meteres comigo.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]