Tıknaz traducir portugués
144 traducción paralela
Almanya tüm gücüyle hayatta kalmaya çalışan güçlü, tıknaz bir boğa gibidir.
A Alemanha é como um touro forte e atarracado, que precisa de toda a sua energia para viver.
Şu tıknaz adamım.
Sou um sujeito meio grande.
Tıknaz.
Atarracado.
Kumral ve hafif tıknaz dememiş miydin?
Não tinha dito que era um tipo moreno e robusto?
John McCabe. "Tıknaz" McCabe olarak anılırdı.
Costumavam-lhe chamar o "gordinho" McCabe.
Ona neden Tıknaz diyorlar?
Ele não parece tão gordo.
Tıknaz McCabe...
O homem que atirou em Bill Roundtree.
Hakkını teslim etmek gerekiyor Tıknaz.
Tenho de lhe dar os pontos, "gordinho".
Sana "Tıknaz" derler miydi?
Já o chamaram alguma vez de "gordinho"?
Çabuk, dikkatli ol. Kısa tıknaz olan.
E o que tem barba e rabo-de-cavalo.
Tıknaz bir herifle buluşuyorum.
Há este tipo corpulento.
21 yaşındaki, 1.90'lık bu savunma oyuncusu çok tıknaz.
Este médio de 21 anos é muito entroncado para quem tem 1, 93 metros.
Charlemagne küçük tıknaz bir 1.52.
Carlos Magno... um atarracado com 1.52 m.
Onun yerine, oturur, güzel, büyük, sulu, tıknaz- -
Em vez disso, comemos um saboroso, grande e suculento...
Büyük, sulu, tıknaz kedi.
Grande, suculento e saboroso... gato.
Tıknaz, erkek, zenci yaklaşık 65 yaşında.
Entroncado, macho, negro aproximadamente 65 anos de idade.
Hala mutluluk veren düşünce ise, şu anda, bütün ülkede, asilinden ayak takımına, ortalardaki çekici ve tıknaz insanlar da dahil, herkes Noel'i seviyor.
Mesmo assim, que belo pensamento saber que neste momento, por todo o país, dos mais abastados aos mais pobres, com os bonacheirões pelo meio, todos estão a celebrar o Natal!
Tıknaz.
É fofinho.
- Evet, kesinlikle tıknaz. - Mm-hmm.
Sim, ele é um bocado corpulento.
- Evet, beni buradan aramasını söyledim ve telefonu açan kişiden kel, tıknaz ve gözlüklü birini istemesini söyledim.
- Disse-lhe para telefonar para cá... e para dizer a quem atendesse o telefone... para chamar um tipo careca e de óculos.
Deniz kenarındaki bir krallıktayım boylu boyunca açık körfezlerin olduğu ve dalgaları durduran tıknaz dalgaların olduğu ve süzülen martılar gibi uçan balıkların ve kalbini dolduran planktonların ve kıpkızıl somon balıkların, cennetten fırlayan ; deniz anaları ve mor deniz yosunları ve de kışın kayaların yosun tuttuğu.
Num reino à beira mar, ao longo de enseadas límpidas, e vagas roliças que fazem parar as ondas, e peixes voadores, deslizando como gaivotas, e plancton que alimenta o coração, e salmão vermelho a saltar dos céus,
Kısa boylu. Tıknaz.
É baixo... é forte.
- Kısa, tıknaz ve gözlüklü.
- Um baixote careca, com óculos.
Birden komiklikten uzaklaşan gözlüklü, tıknaz ve kel adamın teki olacağım.
Um careca, de óculos, que, de repente, já não é tão engraçado.
Bu kostüme uyacak tek kişi kısa, tıknaz ve orantısız bir vücuda sahip olmalı.
A única pessoa que caberia neste fato seria um homem de baixa estatura, de medidas algo generosas.
Buralarda irice bir Mormon gördünüz mü... 40 yaşlarında, tıknaz, dost canlısı?
Olá, viu um Amish grande na casa dos 40 anos, por aqui? Robusto, meio amigável? Um bocado estúpido?
Ben tıknaz ve suluyum.
Eu sou mais cheio, mais suculento.
Bunlar sadece ürkütücü bir şekilde hayatımın hikayesi kısa, tıknaz, kafası az çalışan kel bir adam olarak.
São simplesmente horripilantes. A história da minha vida, a de um homem baixo, atarracado obtuso e careca.
Sanki benim kısa, tıknaz, kel biriyle çıkar...
Como se ela algum dia saísse com um careca baixo e atarracado.
Kısa, tıknaz, kel bir adam saha boyunca çıplak koşuyor.
Um careca corpulento e baixo atravessa o campo a correr!
Tıknaz, bir Pop-tart daha ister misin, tıknaz?
Barrigudo, queres mais um chocolate?
Bart tıknaz.
O Bart é um barril.
Ne kadar şirin çocuklar en baştaki küçük tıknaz olan şey hariç.
São uns miúdos giros. Excepto aquele último, é um pouco gordo.
Acı, iğrenç, ahlaksız huyunla ve tabii ki tıknaz olarak doğmuşsun.
Tu já nasceste azedo, sacana, maldoso, e, é claro, balofo.
Tez davran, tıknaz!
E ganha a dianteira, gorducha!
Barın sonunda, tıknaz adamın bitişiğinde.
É a seguir ao fim do bar, ao lado daquele valentão.
- Tıknaz mı?
- Valentão?
Nerede benim canavarım, tıknaz?
Onde está o meu monstro, seu atarracado?
Biraz tuz ver, tıknaz?
- Sobrou-te algum sal, Gorducho?
"Tıknaz" ismi yaralıyıcıdır, Kilo sorunum salgı bezlerinden dolayıdır.
O nome "Gorducho" magoa, pois o meu problema de peso é glandular.
Ben, Fry, Kıvamlı Bont'u içmiş kişi olarak ki o da Nemli Ungo'yu içmiştir ki o da Durgun Zornu fondiplemiştir ki o da Çiyli Hudge'u höpürdetmiştir ki o da Tıknaz Throm'u çorba yapıp içmiştir resmen yemin ediyorum ki şeref ve dangalaklıkla- - dürüstlükle yöneteceğim.
Eu, Fry, que bebeu Bont o Viscoso, que bebeu Ungo o Molhado, que bebeu Zorn o Estagnado, que bebeu Hudge o Destilado, que gostou da sopa de Throm o Corpulento juro solenemente governar com honra e... insanidade. Integridade.
Doris Day. Tıknaz.
Doris Day... forte...
Sanki, biraz tıknaz.
Tu sabes, um pouco gorducho.
Uzun, tıknaz bir adam küçük bir kıza bir dev gibi görünebilir.
Um homem alto e forte podia parecer parecer um gigante para um menina.
- Bu ölü karı bayağı tıknaz.
- Que grandes mamas.
Ne kadar hassas. Tıknaz bir Fransız herif için nasıl da kahrolmuş.
Tão sensível tão destroçado por causa de um actor francês balofo.
- Tıknaz, sen kendi işine bak!
- Cuide da sua vida.
Yağdan beynin de çalışmıyor. Tıknaz!
- A gordura entrou no seu cérebro!
Ben kısa boylu, tıknaz olanım.
Sou o sujeito grande.
Tıknaz McCabe mi?
O "gordinho" McCabe?
- Tıknaz?
- Gorducho?