Umutsuzluk traducir portugués
309 traducción paralela
Düşmanın topraklarında - umutsuzluk içinde kayıp, çaresizce üşümüş ve korkunç derecede aç bir şekilde...
Em território inimigo - - desesperadamente perdido, completamente enrregelado e terrivelmente esfomeado.
Güzel fakat umutsuzluk derecesinde yetersiz bir amatör olan Bayan Susan Alexander dün gece yeni Chicago Opera Binası'nın açılışında bir... Eseriyle
Susan Alexander... uma bela porém incompetente amadora... ontem à noite abriu o novo Teatro Lírico de Chicago... numa apresentação do... "
Bu çocuksu aptallık, umutsuzluk denizinde bizim için bir sandaldır.
Esta estupidez antimilitarista... é uma tábua para nós em um mar de desespero.
Ne mutluluk, ne de umutsuzluk.
Nem a felicidade nem o desespero.
Daha sonra umutsuzluk çökerdi.
Então vinha o desespero.
Umutsuzluk uyuşturucu gibidir.
O desespero é um narcótico.
- Evet. Asırlardır süren yalnızlığımda artık umutsuzluk içinde çırpınırken ölmek için dua ettim.
Durante estos séculos de solidão... quando estava à beira do desespero... rezei pela morte.
Ve ülkemi, ailemi geride bıkakmak zorunda kaldım. Ve onunla birlikte, gençliğimi de. Umutsuzluk artık benim meyvem olmuştu.
Então, deixei para trás a terra dos meus pais... e com ela, deixei a minha juventude que castiguei tanto... que foi de completo desespero.
Anılan devirden beri onlar dağlara baksa da her nerde olursa olsun, açlığın en kötüsünü umutsuzluk ve karanlıkta kaybolmayı bilen insanın bedeni burda, bu mahkeme salonunda zindana, ateşe ve kılıca rağmen hâlâ yaşıyor.
E olharam acima das montanhas. Desde os tempos de outrora ali onde os homens conheciam a angústia da avidez e perdidos na obscuridade e na desesperança nesta sala, onde vive o pesar do calabouço, do fogo e da espada...
Bak hele! Bu ne umutsuzluk.
Jesus, como você está desesperada.
Birden boşluk zenginliğe, umutsuzluk yaşama dönüşüyor.
De repente, o vazio torna-se riqueza e o desespero, vida.
Ama eninde sonunda Aşk umutsuzluk getirecektir
" Mas o amor deve trazer Desespero um dia
Umutsuzluk.
" Desespero...
Yumuşaklık. Biraz umutsuzluk. Öbür gün.
ternura algum desespero depois de amanhã talvez
Burası acılanmaya uygun bir omuz umutsuzluk anında tutulacak bir el kalbini dökebileceği bir kap.
Este é um ombro para os aflitos uma mão para ser apertada no desespero um recipiente para colocar o coração.
Bu tam bir umutsuzluk hamlesi olurdu.
Seria uma jogada de desespero absoluto.
... umutsuzluk okyanusunda kaybolan ufak bir kabahatten ne çıkar ki?
A amargura e a beber e fazer coisas más.
Öfkemi çaldı ve bana umutsuzluk verdi
Roubam-me minha ira e me desesperam
Sizsiz, bugün umutsuzluk içinde olurdum.
Sem o senhor, hoje eu estaria desesperado.
Ama umutsuzluk herkes için aynı değildir.
Mas o desespero não é a mesma.
Üç günlük umutsuzluk, birkaç saat uyuyabilmen için seni ilaçlara muhtaç etti.
Após três dias de desespero, precisa de comprimidos para dormir.
Ama bütün bir hafta boyunca sebatla bağlı kalınan böyle kararlar... bir umutsuzluk anında bozuluverir.
Mas tais decisões, firmemente mantidas por uma semana... são abandonadas nalguns momentos de desespero.
Çavuş Judson? Tırmanma ve hile becerileriniz ilgimi çekmeseydi ve sizi Fatherland'daki askeri hapishaneden çekip çıkartmasaydım hangi umutsuzluk batağında çırpınıyor olurdunuz acaba?
Sargento Judson, em que estado de desespero se encontraria se a sua habilidade circense para escalar e improvisar não me tivesse induzido a tirá-lo daquele campo de prisioneiros na minha pátria?
Umutsuzluk diz boyu!
Ó desespero!
Fakirlik, sefalet ve umutsuzluk içinde bir şehir.
Uma cidade cheia de pobreza, miséria e desespero.
Yoksunluktan bıktık işsizlik, onursuzluk umutsuzluk lidersizlik.
Somos um país cansado de não ter de não ter postos de trabalho, orgulho, esperança e sem liderança.
İntihar, umutsuzluk, umutlarımıza ne oldu... Umudun yitişi.
Suicídio, desespero, onde está a esperança Esperança perdida.
Bu büyük umutsuzluk anındaki acımızı dindir!
Poupai-nos deste sofrimento, neste momento de grande perda!
Bir zamanlar umutsuzluk vardı, şimdiyse umut.
Onde havia desespero há esperança.
Bir şaşkınlık ve umutsuzluk denizinde debeleniyorum. Ama, tahtaya vur. Sağlığım hala yerinde.
Estou imerso em confusão, mas continuo saudável.
Ama aynı umutsuzluk içinde. Nedenini bilmiyoruz.
No entanto, é igualmente sem esperança e não sabemos porquê.
Biz iyice uzaklaşınca onu Florin'e geri götürün ve "Umutsuzluk Zindanı" na atın gitsin.
Quando estivermos fora de vista leva-o para Florin e atira-o para o poço do desespero.
Umutsuzluk Zindanı'nda.
No poço do desespero.
Evet. Umutsuzluk Çukuru'nda.
No poço do desespero.
Bazılarının elinde keman, mucizevi bir alettir, insanın ruhunu mutluluğun doruklarına çıkarabildiği gibi, umutsuzluk çukurunda da boğabilir.
Data, existe algum registo de uma ocorrência similar a esta? À procura. Negativo, senhor.
Adamım seninki bir inanç değil. Sadece umutsuzluk. Jose, hadi.
- Cara, isso não é crença, é desespero.
Umutsuzluk,... ondan taşan tüm bu hisler,... pişmanlıklar.
Desesperado, tendo tumultuosamente esses sentimentos, os arrependimentos.
Hayatımla ilgili, korku ve umutsuzluk içindeydim. Geçmişime dair, kendime sorduğum sorulara cevap bulmalıydım.
Receosa pela minha vida, precisava de respostas sobre a minha história.
Umutsuzluk.
Desespero.
Ölümle dirsek dirseğe... bir şiddet, bir acı... bir umutsuzluk, bir onursuzluk yeri...
Um lugar de violência, dor... de desespero, de desonra.
Bazen umutsuzluk sanki buharlaşmış gibi azalıp gidiyor.
Às vezes, o desespero diminui... Como se evaporasse, se acabasse.
Ve umutsuzluk içinde, size geldim.
E, em desespero, vim ter consigo.
Ancak ilk başta, Monsieur Gale'in kılığı inandırıcılıktan umutsuzluk derecesinde uzaktı.
Mas de início o disfarce dele era muito pouco convincente.
Umutsuzluk yok.
Nunca desesperar.
Herkes hem lüks içindedir hem umutsuzluk aynı anda da hem kendini bulur hem de bir şey yapamaz.
Todos em estado constante de desespero luxurioso, descoberta e paralisia.
- İyi bir erkek aramak umutsuzluk mu?
- Um homem bom é desespero?
Her çocuk bazı şeylere katlanamaz. Umutsuzluk ve olumsuzluk içindedirler.
Nenhum rapaz rendido à devassidão ou à negatividade suporta as agruras da vida.
- Biraz umutsuzluk mu seziyorum?
- Noto uma ponta de sarcasmo?
Umutsuzluk sadece geçmişe bakar iş dünyasında ve aşkta.
"Esse desespero, apenas olha para o passado, no negócio... e no amor."
Büyük umutsuzluk hissediyorsun.
Sentes um grande desespero.
Umutsuzluk?
Desespero?