Uzayın traducir portugués
2,325 traducción paralela
Atmosfer iklimleri oluşturur ve bizi uzayın soğuk ve düşmanca ortamından korur. Vücudumuz için gerekli oksijeni sağlar.
A atmosfera cria o nosso clima e protege-nos contra a hostilidade gelada do espaço, além de fornecer o oxigénio que sustenta o nosso organismo.
15 dakika önce uzayın kıyısındaydım şimdiyse bana göre Cennet'teyim.
15 minutos antes, tinha estado na orla do espaço e agora, sentia que estava no Paraíso.
Atmosfer burada incelerek 100 km boyunca devam eder ve bu nokta uzayın başlangıcı olarak kabul edilir.
Aqui, a atmosfera é tão rarefeita que se considera que, para lá dos cem quilómetros, começa o espaço.
Bu teleskoplar uzayın derinliklerini görebiliyor.
Estes telescópios avistam as profundezas do espaço.
Yeterince uzun bakmıyor veya uzayın doğru kısmını taramıyor olabiliriz.
Talvez não tenhamos procurado o tempo suficiente ou no lugar certo.
Dünyamız uzayın uygun bölgesinde oluştu. Uygun türde bir güneşimiz ve bize istikrâr sağlayan bir uydumuz var.
A nossa Terra formou-se no local adequado, temos o sol adequado e uma lua que nos dá estabilidade.
Ve böylece savaş başladı. Gezegenimizi yok olana dek tüketen bir savaş. Ve Küp, uzayın sonsuz derinliklerinde kayboldu.
E assim começou a guerra, uma guerra que devastou o nosso planeta até este ter sido totalmente consumido pela morte e o Cubo ficou perdido na imensidão do espaço.
Yıldız filosundan bir mesaj var, Kaptan uzayın uçsuz bucaksız derinlikleri boyunca cennetten gelen ziyaretçiler gökyüzünden yağacak! Tanrıya şükürler olsun!
Mensagem da frota estelar da vastidão do espaço como visitantes do céu.
Danışmada işim biraz uzayın...
Estava nas admissões...
Bu uzayın soğuğunda ve atmosfere girişteki yüksek ısıda hayatta kalmayı başarabilen oldukça dirençli bir organizma.
É um organismo altamente resistente. Capaz de sobreviver no frio extremo do espaço e no calor escaldante da reentrada.
Uzayın, yapabildiğiniz kadar uzağa ulaşın.
Esticar, chegar o mais longe possível.
- Pekala, geri döndüğümüz zaman uzayın enbüyük alabalığını yakaladığımda beni kıskanmayın.
Muito bem, mas não fique com inveja quando eu voltar... com o recorde quebrado de maior truta espacial.
Kalkanlar düşmeden önce belki 30 saatimiz kalır ve hepimiz uzayın vakumunda ölürüz.
Bem, teremos cerca de 30 horas até o escudo falhar e morrermos todos na imensidão do espaço.
Bir güç, dışarıda bir yerde, uzayın ve zamanın sınırlarını parçaladı.
Alguma força rebentou com as fronteiras do espaço e do tempo.
Beni hedef alıyorsun çünkü ben... uzayın sonsuzluğunda yalnız olmadığımızı düşünüyorum, öyle mi?
Está a gozar comigo porque acredito que não estamos sozinhos na infinidade do espaço?
Hep "tamir" gerektiren, akıl almaz derecede pahalı... uzayın derinliklerini gösteren çok frekanslı bir teleskop.
É um telescópio espacial, custou biliões, está sempre a precisar de "reparações".
İşte o kadar. Uzayın derinlikleri için yapılan deneysel program... başarısızlığa uğrar ve kanıtlardan kurtulmak gerekir.
O programa espacial experimental falha, e têm de se ver livres das provas.
Ellerimiz havadaki o büyük cisme ulaşmak için bir kör gibi, umutsuzca göğe uzanmak istiyordu ve gözlerimiz uzayın karanlık derinliklerinde parıldayan o noktaya sabitlendi.
Levantamos desesperada e cegamente as nossas mãos para o céu, para lançarmos algo enorme até lá, e para fixarmos os nossos olhos sobre algo na escuridão, na imensidão do espaço.
"Uzayın Derinliklerinde" ki babadan bile iyiyim.
Eu sou melhor do que aquele pai no Lost in Space.
Yani, anladığım kadarıyla, uzayın amansız koşullarına maruz kaldıklarında, aslında etkisiz hale geliyorlar.
Quero dizer, pelo que eu percebo, uma vez que sejam expostos às condições severas do espaço... - Serão essencialmente neutralizados.
Ve söyleyebileceğimiz kadarıyla, boş uzayın ortasında duruyor, civarda yaşam olan bir gezegen de yok ve en yakın geçide ışıkaltıyla bir saat mesafede.
e pelo que podemos ver, está à deriva no espaço vazio, sem qualquer planeta habitável por perto e a uma hora sublight do stargate mais próximo.
Hiç bir şey uzay mekiğinden daha çabuk hızlanan bir arabayı test etmekten daha iyi "hayatımı kurtardığın için teşekkürler" demez.
Nada diz tanto "obrigado por me ter salvado a vida" como um test drive num carro mais veloz do que uma nave espacial.
Burası uzay mekiklerinin Dünya'nın etrafında döndükleri katmandır.
É nessa camada que este vaivém espacial descreve a sua órbita em volta da Terra.
İnce bir soğuk kaya tabakasının üzerinde yaşıyoruz. Tehlikeli bir konumda, yukarıda dondurucu derecede soğuk bir dış uzay ile aşağıda kızıl ve sıcak bir ocağın ortasındayız.
Vivemos sobre uma fina camada de rocha fria precariamente situada entre o gelo do espaço, lá em cima, e uma fornalha incandescente ali em baixo.
Patriot uzay mekiğinin kazasının yıldönümünde önde gelen bilim adamları bugün küresel virüs salgınının ortadan kaldırılması için devam çalışmalar hakkında başkanı bilgilendirmek için Washington'da toplandı.
No aniversário do desastre do vaivém Patriot, os cientistas mais proeminentes reuniram-se hoje em Washington, para informar o presidente sobre os esforços continuados de erradicação da pandemia global.
Uzay yolu'nun bir bölümü vardı, adamın tekinin yarısını... siyaha yarısını beyaza boyamışlardı izledin mi o bölümü?
Já viste aquele episódio de Star Trek em que aparece um tipo pintado metade de preto, metade de branco?
Onları durduranın uzay aracında bir arıza ya da hasar olmadığını varsayarsak.
O que pressupõe que a missão não falhou devido a uma falha ou dano na nave.
Uzay-zaman devamlılığını ve kıçının % 40'nı kurtardım.
Salvei o contínuo espácio-temporal e 40 porcento do teu recto.
Jim Hansen, NASA'nın uzay çalışmaları yöneticisi araştırmaya dayalı en iyi tahmini geçen sene verdi.
Jim Hansen, o director do Instituto de Estudos Espaciais da NASA, apresentou uma estimativa recente, baseada na pesquisa do ano passado.
- Yaratıkların uzay gemilerinde olduğunu mu?
- Alienígenas em foguetões. - Exacto.
Toph, sanırım bunu seversin daha önce hiç uzay toprağı bükme fırsatın olmadığı göre.
Toph, pensei que fosses gostar disto, como nunca deves ter domado terra do espaço. Fixe!
Acayip uzay savaşları oluyor ve kötü adam iyi adamın babası, ama bunu bir sonraki bölüme kadar öğrenemeyeceksiniz.
Há batalhas espaciais fantásticas e o vilão é o pai do herói, mas isso só veremos no próximo episódio.
Uzay altı yayın tahrifi nedeniyle, İntergalaktik, proton-güçlü, elektrik-uzantılı reklam robotları stokta birikti ve indirim başladı!
Devido a uma falha de transmissão, tenho excesso de droids publicitários intergalácticos, e estou a fazer descontos.
Babanla mayısta konuşurum ben. Ama mayısta Uluslararası Uzay İstasyonu'nda olacaksın.
Gatinho fofinho, gatinho quentinho,
Eğer o zamanlar bir çiftçiyseniz, uyandığınızda, tarlanıza bir uzay gemisi inmiş sanırdınız.
E usavam na altura um químico qualquer que os fazia acordar com uma nave espacial estacionada no quintal.
Eğer bundan da fazla geriye dönersek, normal uzay zamanının dışına çıkarız ve bu teknolojinin başedemeyeceği bir paradoks yaratılır.
Se voltarmos para antes disso, estaremos fora do espaço-tempo normal novamente, e criaremos um paradoxo que a tecnologia não conseguirá lidar.
İşte, ben de dünyanın yörüngesinde uzay mekiğindeyim.
Aqui estou eu na nave espacial, na órbita da Terra.
Aynen öyle. Altıya bastığımda uzay temasını işlediğimizi hatırlıyorum.
Eu lembro que nós fizemos um aniversário com tema espacial quando eu fiz 6 anos.
İkisi de farklı uzay-zaman sürekliliğinde olduklarını söylemiştin. - Bütün mesele solucan delikleri.
Eu sempre achei que o que você disse então, fez muito sentido, sobre eles estarem em duas épocas espaciais diferentes, algo do tipo.
Yakınına varmak için taşıyıcıları kullanabiliriz, ama yine de uzay yürüyüşü gerekecek.
Podemos usar o transportador para ficarmos mais perto. Por isso requer um passeio no espaço.
Bu sistemin bir uzay geçidine sahip olmasının rastlantı olduğunu düşünmüyorum.
Não acho que seja uma coincidência que o sistema tenha um portal espacial.
İlk işinin insanlarıyla temasa geçmek olacağını tahmin ettik,.. ... ve eski pozisyonumuzun çevresindeki bütün uzay geçitlerine sonda yolladık.
Achamos que a prioridade seria contactar o povo dele, então enviamos sondas para todos os portais espaciais na vizinhança da sua posição anterior.
Dünyadaki yaşamın... bir uzay gemisi tarafından getirilen organizmalardan türediğini kanıtlamaya çalışıyorum.
Vê, eu argumento que toda a vida na Terra provém de organismos vindos duma nave espacial extraterrestre.
Cal'ın gördüğü uzay ıvır zıvırıydı.
O que o Cal viu foi lixo espacial.
Aynı Sovyetler uzay uçuşlarını başlattı ve Mikhail Kalazotov "Turnalar Uçarken" i çekti,... bu film bana hayatımın anlamını verdi.
Os mesmo soviéticos lançaram o primeiro Sputnik e Mikhail Kalazotov filmou "Quando Voam As Cegonhas". O filme que daria significado à minha vida.
Tüm zaman-uzay bütünselliği senin sabırsızlığın yüzünden çökebilir.
Todo o continuum espácio-temporal pode implodir por causa da tua impaciência.
Uzayın moruklar.
Tire de lá, rápido.
- Amın Gazabı "-" Uzay Seksi 1 " i bile daha çekmedik.
- A Ira da Rata. - Não fizemos o Star Queca I.
Siz uzay istilacılarısınız!
Vocês são invasores do espaço!
Referansların uzayıp gidiyor.
Louvores que nunca mais acabam.
Senin biricik uzay sıçanının nerede olduğu umrumda değil.
Não quero saber onde pára a tua ratazana peluda.