Yakıyor traducir portugués
3,899 traducción paralela
Afedersin, ama bu gerçekten canımı yakıyor.
Desculpa, mas estás a magoar-me muito.
Onu biryere tuttuğunda, orayı yakıyor.
Apontas e aquilo derrete o que estiver à frente.
- Koyun beyniyle dolu mermi feci can yakıyor.
A bala feita de cérebro de ovelha dói bastante.
Gözünüzün retinasını yakıyor.
Ela passa pelos olhos, queima a retina.
Ama bir insan olarak canımı yakıyor.
Como homem... dói.
Dostum, seni dinlemek bazen cidden canımı yakıyor.
Às vezes, ouvir-te, dói literalmente.
Yakın akrabaların hepsi yakıyor sanırım. Öyle mi?
Toda a família mais próxima o fará.
Göğüs tüpleri çok pis can yakıyor.
Tubo torácico dói muito.
Bello kendi teğmenlerini yakıyor.
O Bello queimou o seu próprio soldado.
Joey, canımı en çok bu yakıyor işte.
Joey, isso é o que me magoa mais.
Çok iyi biridir ve çok can yakıyor.
Ele é um bom homem e... Ele está muito magoado.
Ayık koçun sana yeşil ışık yakıyor.
Bem, a tua treinadora está a dar-te luz verde.
Utan vallahi! Başarılı bir zenciye çamur atmak sana yakışmıyor. Irkçı mısın?
Devia ter vergonha de querer arruinar um negro bem-sucedido.
Pek çok kişinin gelip geçtiğinden eminim, ama 30 yaşlarında bir adam hatırlamıyor musun, kötü görünümlü, çok yakışıklı da değil, bir çocukla beraber?
Decerto aqui passará muita gente... Mas não se lembra de um homem na casa dos trinta, aspecto vulgar, nada bonito e com um menino?
Ektiği tohum şimdi tomurcuklanıyor,... yakında meyvesini verecek.
E a semente enraizou e tornou-se botão, prestes a desabrochar.
Zaten ona daha çok yakışıyor.
Fica-lhe melhor de qualquer forma.
O evin yakınında barbekü yapılmasından hoşlanmıyor çünkü o etin kokusunun perdelere sindiğini söylüyor,... işte bu yüzden.
Ela não gosta que a churrasqueira esteja tão próxima da casa porque diz que o cheiro de carne vai ficar nas cortinas, então... Está a ser complicado.
Evet, bu renk sana yakışıyor.
Sim, esta cor fica-te bem.
Michelle U.İ.B.'in Karaiplerdeki uyuşturucu engelleme çabalarıyla yakından ilgiliymiş. Ki bu çabalar uydu yardımıyla uçak ve tekneleri takip etmeyi kapsıyor.
A Michelle estava interessada no controle de drogas no Caribe, que envolve o rastreamento de aviões e barcos por satélite.
Yalnız bir kere giydim ve sana benden daha çok yakışıyor.
Bem, apenas foi usado uma vez, e fica muito melhor em ti do que alguma vez ficou em mim.
Ayrıca son zamanda yaşanan bu trajik olayla ilgili olan birçok kişiyi yakından tanıyor.
É um local com o qual ele se preocupa profundamente e ele conhece pessoalmente muitos dos envolvidos nos trágicos recentes acontecimentos.
Sağlık odasına yakın olmak işi kolaylaştırıyor.
Tem sido mais fácil estar próximo dos médicos.
Daha sonra yakında ölecekler ortaya çıkıyor.
Logo depois deles... Saem os futuros defuntos.
Yaoguai'ı göl yakınlarında bulabileceğimiz yazıyor.
Diz que encontraremos o yaoguai junto do lago.
Theo'nun buraları yakıp, kül etmeye hazır olduğunu anlıyor musun?
Não está a perceber, o Theo está pronto a arrasar tudo aqui.
Kartın üstünde, "Yakında görüşürüz." yazıyor.
E no cartão dizia : "Até breve."
Gözlük sana yakışmıyor.
- Não. Não funciona contigo.
Yalnız bir kere giydim ve sana benden daha çok yakışıyor.
Bem, só... foi usado uma vez, e fica muito melhor em ti do que em mim.
Biri olduğunu söyledi, sana yakın biri olduğunu. Adında R ya da S olan bir akraba sana kendini belli etmeye çalışıyor.
Ela disse que havia alguém, perto de si, um parente com "R" ou "S" no nome,
Chapman temyiz başvurumu yazıyor ve kız acayip zeki. Yani yakında buradan çıkacağım.
A Chapman está a escrever o meu recurso e ela muito esperta, por isso vou sair daqui para fora brevemente.
Dosyalarında, lisedeki en yakın arkadaşını boğarak öldürdüğü ama seni, arkadaşının ona zorbalık ettiğine inandırdığı yazıyor?
Segundo os seus ficheiros, ele estrangulou o melhor amigo no liceu, mas convenceu-a de que era um rufia?
Aslında Vazquez Kayaları epey yakınımızda kalıyor.
Não estamos muito longe das montanhas Vazquez.
Bize pembe yakışıyor.
O cor-de-rosa fica-nos bem.
Sana yakışıyor ama.
Fica-te bem.
İyi olmak sana yakışmıyor.
- Não te assenta bem.
Ot boğazımı yakıyor.
- A erva faz-me doer a garganta.
Amanda, hükümetteki en yakın dostumuzu hedef alıyor.
Ele é o nosso aliado no Governo.
Sana yakışıyor.
Assenta-te como uma luva.
Ya, benim en yakın arkadaşlarımdan biri evleniyor bekarlığa veda partisi yapıyor ve ben gitmiyor muyum, Ceren?
Mas um dos meus melhores amigos vai casar-se. Vai fazer a despedida de solteiro e não queres que vá?
Ram! Nasıl yakılıyor bu ram?
Como é que a RAM queima?
Senin yaşında güçlü ve yakışıklı bir adam valizci olarak çalışıyor.
Um homem forte e bonito na sua idade a trabalhar como carregador.
Mavi bana yakışmıyor da.
Não fico bem de azul.
Saklanmak sana hiç yakışmıyor.
Esconder é contigo.
Bu fabrika Doğu Yakası'ndaki tüm Mekanikler ve Uzay Gemileri'nin yakıtını yapıyor.
Todos os Mechs e Beamrs da Costa Leste abastecem-se aqui.
Bu üniforma sana çok yakışıyor şerif.
Esse uniforme fica-lhe bem, xerife.
Köprünün yakınlarında terk edilmiş bir karavanda yaşıyor.
Tem estado a viver numa roulotte abandonada, perto da toll bridge.
Hepimiz zaten yakında öleceğimiz için beni tehdit etmen biraz mantıksız kaçıyor. Sayende işte.
Acho que ameaçar matar-me é um pouco redundante quando estamos todos prestes a morrer.
Petersburg yakınlarında Federaller için mezar açıyor.
Ele cava sepulturas para os Federais perto de Petersburg.
Birisi yaklaşıyor, çok yakınınızda!
Alguém se aproxima, está muito próximo...
Evet, burada benimle yaşıyor. Yakışıklı korumasıyla birlikte.
Não, vive comigo, com o namorado guarda-costas.
Ama çiftçiler bu bölgeyi... en yakın akrabalarımızdan biriyle de paylaşıyor.
Mas os agricultores também partilham esta região com um dos nossos parentes mais próximos.