Ümitsiz traducir portugués
493 traducción paralela
Yani durum ümitsiz.
Entäo, é escusado.
- Çünkü ümitsiz görünüyor, değil mi?
- Só porque parece impossível, é isso?
Bir Parisli, kuleye ancak ümitsiz anlarında atlamak için gider.
Um parisiense só vai à Torre em momentos de desespero para saltar.
O, ümitsiz bir alkolik.
Ele é um alcoólatra sem esperança.
Bunun ümitsiz olduğunu düşünmüştüm, ama sonra birden fırsatım doğdu.
Pensei que não havia remédio. E, de repente, apareceu a oportunidade.
Bay Temple, siz ümitsiz bir geri kafalısınız.
O senhor é irrecuperavelmente antiquado.
Yapma Richard, ümitsiz olduğumu görmüyor musun?
Sir Richard, não vê como estou desesperada?
Vahşi, tutkulu, adanmış ve ümitsiz bir aşkla... Afedersiniz efendim. İki bey sizi görmek istiyorlar.
loucamente... loucamente... apaixonadamente...
Durum ümitsiz değil.
A situação não é desesperante.
Bir yıl içinde ümitsiz bir sarhoş oldu.
Um ano depois, era uma alcoólica inveterada.
Doktorlar ümitsiz.
Médicos sem esperança.
Bizi ümitsiz bir kader bekliyor.
Espera-nos a todos um destino irremediável.
- O kadar ümitsiz değildi, Yüzbaşı.
- Não penso que fosse, Capitão.
Durumunun ümitsiz olduğundan emin misiniz?
De certeza que não há esperança?
Durumum ne kadar ümitsiz olursa olsun, bir hırsız değilim ben!
Mesmo em desespero, não sou ladrão.
Durumu ümitsiz. Sabaha kadar belki yaşar, bilemiyorum.
Pode durar até de manhã, não sei.
Yaptığım ameliyatın sadece insanlıktan uzak, ümitsiz vakalar için olduğunu anlamalısınız.
Devo dizer-lhe que esta operaçäo é para os casos extremos, sem cura.
Yeğenim de insanlıktan uzak, ümitsiz vaka değilse kimse değildir.
Se o caso dela näo é assim, näo sei qual serà.
Durumumuz çok ümitsiz.
A nossa posição é desesperada.
Burada uzanmış ümitsiz bir gelecek hayal ediyordum, ancak...
Estaria aqui deitado a contemplar um futuro obscuro, a menos que...
Durum ümitsiz görünürse, bizi boş ver ve buradan uzaklaş.
Se parece desesperado te esqueça de nós.
O ümitsiz, ama şanslarının daha iyi olduğunu biliyordur.
Ele está desesperado, mas deve achar que tem boas hipóteses.
Ben arkada bιraktιğιm ülke için savaşιyorum ve bu ümitsiz savaşta adam öldürüyorum.
Luto pelo único país que me resta e mato homens numa guerra sem solução.
Her şey çok ümitsiz.
Não temos qualquer hipótese.
Korktuğum zaman ümitsiz olurum.
Não sirvo para nada quando tenho medo.
Artık her kim ise kesin ümitsiz konuşuyor.
Seja lá quem ele for, é bem lúgubre.
Bazı kişiler ümitsiz vakadır. Onlar sadece orduyu karıştırmaya yararlar.
Para o bem coletivo, alguns indivíduos não deveriam ser autorizados... a perturbar o Exército.
Üzgün, ümitsiz ve bezmiş durumdaydım.
Estava abatido, desanimado e enojado.
Bu şekilde savaşıyor, bir tür ümitsiz talihin peşinde koşarak.
Luta assim, por se sentir irremediavelmente condenado.
Bu gerçekten de hayatımın en ümitsiz anıydı.
Foi uma altura de desespero, sabem.
Aşırılıklar, sırlar, ihlal edilen kurallar, ümitsiz fırsatlar, muhteşem başarısızlıklar ve muhteşem zaferler.
E você de atacar o comandante de uma nave! Capitão, talvez ambos os incidentes possam ser esquecidos. Sim, Vanna.
Durumları ümitsiz.
A situação deles é desesperada.
Ümitsiz zamanlarda ümitsiz işler yapılır.
Tempos desesperados exigem medidas desesperadas.
Öyleyse.. ne kadar ümitsiz söyle bakalım? Detaylarıyla anlat.
Então... diz-me quão desesperado estás... muito detalhadamente.
Birliklerinden ayrı düşen pek çok Kuzeyli var. Ormanda ümitsiz vaziyetteler.
Há muitos Ianques separados das suas unidades nestes bosques.
O ümitsiz bir vaka.
Ele é impossível.
Size, ümitsiz bir savaşı sona erdirmenizi tavsiye ediyorum.
Aconselho-o a parar com essa guerra inútil.
Bu denli ümitsiz mi Nikolasha?
Ela é assim tão inútil, Nikolasha?
Mısır'ı almak üzere, yorgun düşmüş askerlerini ileri sürüp, son ve ümitsiz bir saldırıya girişti.
Lançou as tropas esgotadas em mais um esforço desesperado para conquistar o Egito.
Durum ciddiydi ancak ümitsiz değildi.
Informaram o povo de que a situação era grave, mas não irremediável.
Tam bir ümitsiz vaka...
e foi sempre um fracasso total...!
Bu bizim en ümitsiz saatimiz.
São horas de desespero.
Amacımız ümitsiz!
A nossa causa não tem saída!
Sen ümitsiz vakasın.
És patético.
Senin ümitsiz, ödlek denizanası yalanlarını... dinlemeye vaktim olduğunu sanıyorsan...
Achas que tenho paciência para ouvir mentiras mal-amanhadas e cobardes...
- Onlar ümitsiz heriflerdi.
- Aqueles gajos estavam desesperados.
Durum ümitsiz.
Isso é muito azar.
Dillon, ümitsiz durumdayız.
Dyllan isso é sem esperança.
- Seni alçak! - Görüyorsunuz, ne kadar ümitsiz.
- Meu pai, a culpa não é minha.
Şimdi ne kadar ümitsiz olduğumu görüyorsun.
Já vê o meu desespero.
Kız ümitsiz vaka.
Ela é um desastre.