Üzen traducir portugués
302 traducción paralela
Onu üzen bir nokta. Biz her zaman onu kızdırırız.
Catherine e eu pensávamos convidar-te a nosso casamento.
Seni bu kadar üzen şey ne?
O que te preocupa tanto?
Beni üzen, onun ölmesi ve mektupların yerini kimsenin bilmemesi.
O que me incomoda é o facto de ele estar morto e ninguém saber onde param aqueles livre-trânsitos.
Beni üzen bu.
Foi o que mais doeu.
Beni üzen de bu.
É isso que dói.
Beni asıl üzen savaş mahkumları hakkında hiç film olmaması.
O que me intriga é o facto de nunca ter havido um filme sobre P.D.Gs sobre prisioneiros de guerra.
- Sizi üzen başka birşey var mıydı beyler?
- Mais alguma coisa vos incomoda?
Onu üzen şey okul değil, üvey kızım.
Não é a escola que o incomoda... É minha nora.
Onda insanı üzen bir şey var.
Ele parece estar triste...
Beni en çok üzen şey onun duygusuz tutumuydu, sanki korkunç bir şey zihninin tutsak almıştı.
O que mais me angustiava era a sua atitude apática, como se alguma coisa terrível possuísse a sua mente.
Onu böyle üzen Maggie.
A Maggie é que está a perturbá-la.
Dünyada onu üzen tek şey bu olur.
Talvez seja a única coisa que pode afectá-lo.
Seni bu kadar üzen nedir?
Porquê é que estás tão triste?
Beni en çok üzen şey gelinlik giymiş bir genç kızın bana bakıp iğrenç bir şeymişim gibi davranmasıdır.
Se há algo que me deixe com a alma gelada é que uma jovem vestida de noivaa me olhe e me encontre repulsivo.
Beni üzen, babamın benim yüzümden bu hallere düşmesi.
Seria muito injusto o pai ter aborrecimentos por minha causa.
Seni üzen onun seni sınıyor olması mıydı?
Foi isso que te atrapalhou, que estivesse a testar-te?
- Beni üzen başka bir şey daha var.
- Há outra coisa que me desola.
- Seni üzen bir şey var.
- Há algo que te perturba.
Beni üzen sana olan davranışları.
O que me magoa é o modo como te tratam a ti.
"Aklında ne var, Zach, Seni üzen nedir?"
"Em que estás a pensar, Zach, o que te incomoda?"
Sizi üzen şey nedir?
Porque está tão infeliz?
Babamı üzen de bu olur.
Oh, penso que isto... está partindo o coração dele.
Bizi üzen şey bu işte anlamaya karşı olan bu direniş.
É isto que nos entristece, esta recusa em compreender.
Biliyor musun, beni üzen bir şey var.
Sabe, sô há uma coisa que lamento.
Beni üzen şey hayatta kalmaktı.
O que me preocupava era a sobrevivência.
- Seni üzen nedir peki?
- Que foi que te aborreceu?
Yani seni bu kadar üzen nedir?
O que te pôs tão preocupada?
- Hayır, beni üzen şey, çaldığım prelüt hakkında düşündüğünü söylemeye bile tenezzül etmemen.
Fiquei triste por não me quereres dar a tua opinião.
Beni üzen de o, bunlar hayatımın en güzel yılları.
Isso é que me deixa triste, estou no melhor dos meus anos.
Ve beni en çok üzen de bu.
E eis o que mais maior desgosto me causa :
... bazı hocalar vardı çocukları her fırsatta üzen.
Havia alguns professores que castigavam os miúdos sempre que podiam
Beni üzen şeyin ne olduğunu sordu. Ve ona söylediğimde gerçekten çok üzüldüğünü söyledi ve...
Perguntou-me o que me perturbava e, quando eu lhe disse ele disse que lamentava profundamente e...
Sanırım onları üzen şey evlendiğim adamdı.
Acho que ficaram irritados por causa da pessoa com quem me casei.
Onu üzen çirkin şeyler.
São as coisas feias que o aborrecem.
Seni bu kadar çok üzen şey ne?
Por que te sentes tão mal?
Beni üzen eşeğin hali.
É ela que me dá pena.
Seni üzen şey ne, Clell?
Que te incomoda, Clell?
Fakat beni üzen şey hala maaşımı alması.
A única coisa que me preocupa é... Ela ainda levanta os meus salários.
Onu asıl üzen babamın kötüye giden sağlık durumu.
É a má saúde do meu pai que está a atormentá-la.
Dinle, seni üzen herhangi bir şey hakkında konuşmak ister misin?
Queres falar sobre alguma coisa que te esteja a aborrecer?
Beni asıl üzen ne biliyor musun bu sistemin içinde yer almaya çalıştılar ve bunu başardıklarında da sisteme olan inançlarını kaybettiler.
Sabes o que me mata? É que perderam a confiança no sistema para que finalmente estão qualificados.
Sanırım beni üzen tek mesele Sembagare'den başka bu tecrübeyi paylaşacak kimsem olmayışı.
Só lamento não haver ninguém para lá de Sembagare, para compartilhar.
Bana bile mesafe koyuyor, beni üzen bu.
Ele até me tenta manter afastada a mim, e isso é o que dói.
Geç kalarak kız arkadaşını üzen insanlarla konuşmam.
Não falo com pessoas que chateiam as suas namoradas.
Sana iyi davranan biriyle devam etmelisin, seni üzen biriyle değil.
Precisas de escolher o tipo que trata bem, não o que te dá trabalhos.
Çok fazla üzen.
Muitos trabalhos.
"Seni üzen ne, dostum?" diye sorar.
E perguntou ao rei : "O que te aflige, amigo?"
Seni üzen ne evladım?
O que te preocupa, meu filho?
Beni üzen bu.
Isso é o que mais me entristece.
Seni üzen ne, nineciğim?
O que se passa, avó?
Onu böyle üzen bizim bilmediğimiz bir şey mi var.
Pois conhecendo o que é, podemos remediar.