Şans için traducir portugués
8,137 traducción paralela
Çünkü çok güçlü bir kurumu yanıltıp ufak bir şans için suç işleyeceğimizi sanmıştım.
Pensei que estivesses a pedir-me para defraudar uma instituição poderosa e cometer um crime por um tiro no escuro.
- İşte sana kanıtlamak için bir şans.
- Eis a tua hipótese de prová-lo.
Ama artık bunu geri almamız için şansımız var.
Mas agora há uma hipótese de recuperar.
Kaçmak için şansı vardı ama kaçmadı.
Teve uma hipótese de fugir, mas não o fez.
Ama Sam'le tekrar olabilmem için ufacık bir şans bile varsa her şeyi riske atmaya hazırım.
Mas se houver uma hipótese de estar com o Sam novamente... Estou disposta a arriscar tudo.
Ve sen de bana, o şansı sona erdirebilmem için büyü yapmayı öğreteceğine söz vermiştin.
E tu prometeste ensinar-me magia, para pôr um fim à sua boa sorte.
Vaiz bana yaşamam için ikinci bir şans verdin ama şimdi de Rachael'a ve bebeğine zarar vermek istiyorsun, bunu anlamıyorum.
Padre, você deu-me uma segunda hipótese na vida. Mas agora quer magoar a Rachael e o seu filho. Não consigo perceber.
- Bana dönmek için zaman verdiler baba daha fazla savaşmak için bir şans, benden istediğin gibi bir hayat yaşamak için.
Ganhei mais algum tempo, pai, uma oportunidade para lutar por mais, experimentar a vida que me deste da maneira que devia ser.
Bunun bir şeyleri değiştirmek için şansım olduğunu düşünmüştüm Bill ama değişen ne ki?
Pensei que era a minha hipótese, Bill, de fazer as coisas diferentes, mas o que mudou?
Tessa da bu işi doğru yapmamız için son şansımız.
E a Tessa é a nossa oportunidade de finalmente, acertarmos.
Onu aniden maçtan alman acı üzerine düşünme şansını elinden alman şımarttığın için nasıl erkek olacağını öğrenememesi.
E digo-te o que não lhe faz bem é tu impedi-lo de jogar, privá-lo de ter a oportunidade de lidar com a dor, aprender a ser homem em vez de ser o menino da mamã.
O yüzden bizim için şans dile.
Então, faz figas por nós.
Dr. Scully, bu gece için planınızın olmama şansı yoktur, değil mi?
Dr. Scully, por acaso tem planos para esta noite?
Şansımın olması için çok iyi olmak zorundayım.
Vou ter que melhorar para ter uma hipótese.
Buradan çıkmak için en büyük şansımın o kadın doktor olduğunu biliyordum.
Agora, esta médica, pelo que sei, era a minha melhor hipótese de sair daqui vivo.
Sesimi asla çalmayacağını söylemiştin. Bu, baban intikam almak için tek şansımı yok etmeden önceydi.
Isso foi antes do seu pai destruir minha chance de conseguir minha vingança.
Bu, baban intikam almak için tek şansımı yok etmeden önceydi.
Isso foi antes do teu pai destruir a minha única oportunidade de vingança!
Bu sayede meyhanemi kurtarabilmek için elime bir şans geçti.
Ofereceram-me uma fortuna por isto e preciso para manter a minha taberna.
Hayatını kurtarmak için son şansın.
Última oportunidade para salvares a tua vida.
O ailenin bir parçası olma şansımı mahvettiğin için mi?
Por arruinares a minha hipótese de fazer parte daquela família?
Bunun sonsuza kadar gerçek olmasını engellememiz için bu son şansımız!
É a nossa última oportunidade de impedir que isto se torne real para sempre!
Ben... senin ölümünü izlediğimde... sana bir şeyleri söylemek için asla şansımın olmayacağından korktum.
Quando... te vi morrer... tive medo de nunca ter a oportunidade de te dizer uma coisa.
Ama Drainer'ın fiziksel olarak zararlı olduğunu ispatlayana kadar Wolfe'u görmek için oraya girme şansın olmayacak.
Mas até podermos estabelecer de facto que o Dreno é fisicamente prejudicial, não tem autorização para entrar lá e ver o Wolfe. Johnny...
Ve siz bana o başlığı doldurmak için bir şans verdiniz.
E tu, deste-me a oportunidade para preencher esse vazio.
"Artık bu fırsatı dünyayı gezmek için kullanmalıyım çünkü bu son şansım."
"Tenho de aproveitar esta oportunidade para ir a todo o mundo, porque é a minha última oportunidade."
O yüzden ikinci doğuşumu değerlendirmek için çok çalıştım çünkü benim açımdan bu son şansımdı.
E esforcei-me para aproveitar o meu regresso, porque seria a última vez, para mim.
Ablan ve arkadaşları için işleri yoluna koymam için elime bir şans geçti.
Ofereceram-me uma oportunidade de fazer o que está certo, para a tua irmã e para as amigas dela.
O zaman, bu hepinizle konuşmam için bir şans.
Então é a minha oportunidade de falar com todas vocês.
Orada tanıklık etmek için çağırılman gibi çok iyi bir şansın var.
Há uma grande possibilidade de seres chamado para depor.
Bu işten kurtulmak için son şansın.
Esta é a sua última hipótese.
Kafatasının durumuna bakılırsa,.. ... maktulü teşhis etmek için tek şansımız bu olabilir.
Pelo estado do crânio, pode ser a nossa melhor hipótese de identificar a vítima.
Kızımı geri almak için şans tılsımından fazlası lazım.
Trazer a minha filha de volta requer mais do que amuletos.
Nöral nakil reddi olması için çok daha az bir şansın var şimdi.
Terás mais hipóteses de reduzir a rejeição neural na transferência.
Ve bu senin pişman olduğunu söylemen için son şansın. İnsanları Clay'ı yada Kelleyleri öldürmek istemediğine inandırmak için.
E esta é a sua melhor chance de mostrar arrependimento, para tentar fazer as pessoas entenderem que você não quis matar Clay, ou os Kelleys.
Ama şimdi görünene göre, o aşama için yeniden bir şans doğdu.
Mas agora parece que, infelizmente, tenho oportunidade de lá chegar.
Çok kötü bir olay yaşandı ama bize tekrar bir araya gelme şansı verdiği için mutluyum.
Odeio as circunstâncias, mas fico feliz que isso nos deu uma hipótese de reaproximação.
Yaşamak için ikinci bir şansım var.
Recebi uma segunda oportunidade na vida.
Ve hayatta kalmak için en iyi şansın bunu kabul etmek.
E a tua melhor hipótese de sobreviver é aceitares isso.
Ya da halkının askeri birliklerini yok ederek çünkü yüksek değerli tek bir hedef için şansın olabilir de olmayabilir de.
Ou para dizimar um pelotão da tua própria gente, porque podes ou não ter, um alvo promissor na mira.
Verileri almak ve izlemek için sadece tek bir şansımız var.
Só temos uma única oportunidade de rastrear a entrada de dados.
Peki sana bu terk edilmiş lanet olası gezegeni kurtarmak için bir şansımız olduğunu söyleseydim.
E se te dissesse que tens uma hipótese de salvares este planeta miserável?
yani kesinlikle Hail Mary olacağız, belki işe yaramaz, ama kardeşim hayatı için herşeyi yaparım, o zaman... eski usule bir şans tanıyacağız.
mas faço qualquer coisa para salvar a vida da minha irmã, então... vamos dar a velha tentativa.
Alamıyoruz ama şansımıza internet için arama izni gerekmiyor.
Não tínhamos, mas a Internet não pede um.
Olof, kızımı kaçıran kişiyi bulmam için o mesaj benim tek şansım.
Olaf, essa mensagem é a minha única hipótese de encontrar o culpado.
Dr. Greider, bacağını kurtarmak için tek şansımızın bu olduğunu söyledi.
O Dr. Greider diz que é a única hipótese que temos de salvar a tua perna.
Yani onu kurtamak için bir şansımız var, ama medyanın bu işe bulaşması istediğimiz en son şey.
Isso significa que podemos salvá-lo, mas não podemos ter os média no nosso caminho.
Bunu baştan düşünmen için sana son bir şans vereceğim, ama eğer istediğimi almazsam bu kızın küçük güzel kafasını kopartırım!
Irei dar-lhe uma última oportunidade... para pensar nisto, mas se não me dá o que quero, a cabecinha dela vai ser cortada!
- Sizin durumunuz göz önüne alındığında şahsim fikrim mahkeme sizi tutuklamak için bunu bir şans olarak görecektir.
- Óptimo. - Mas, dado o seu perfil, acho que a Procuradoria vai aproveitar para por lhe deitar as mãos.
- Çünkü bunu yapmak sevgili Catherine'ini kurtarmak için bir şans verebilir sana.
- Porque... dar-te-á a possibilidade de salvares a tua amada Catherine.
- Tuvalete gitmek için son şansın.
- Última oportunidade para ir ao quarto de banho.
- Kaçma şansı vardı ama aşkı için bundan vazgeçti, gerçek olmayan bir aşk için.
Ela teve a hipótese de fugir, mas desistiu por amor, por uma coisa que não é real.
için 166
içinde 110
içine 18
içiniz rahat olsun 22
için rahat olsun 32
içinde ne var 103
içinde ne vardı 18
içine gir 16
şans getirir 16
şans mı 47
içinde 110
içine 18
içiniz rahat olsun 22
için rahat olsun 32
içinde ne var 103
içinde ne vardı 18
içine gir 16
şans getirir 16
şans mı 47