Şıp traducir portugués
27,603 traducción paralela
Hepiniz kendi köşenizde çalışıp, ybor'a otunuzu satıp, orada ne halt ediyorsanız onu yapacaksınız.
Vocês vão e trabalhem nas vossas zonas, a vender erva até Ybor, façam as merdas que costumam fazer.
Oğlum bu pislik insanların arasında çalışıp çabalıyor.
Meu menino, a trabalhar, labutando, entre o ranho humano.
Arada sıkışıp kalmış bir meleksin.
Mas um anjo enterrado algures no meio deles.
İnsanların arasına karışıp, adamı hazırlıksız yakalayacaksın.
Para te infiltrares e apanhar os mauzões desprevenidos.
- Anladım. - Ama olurda profesyonel sınırları aşıp... -... çıplak takılan ortaklardan olmaya kadar verirsen...
- Mas sabe... se alguma vez quiser cruzar as fronteiras para "amigos parceiros que andem juntos nús..."
Baba haftada 80 saat çalışıp anca ev kredisini ödüyordu.
O pai trabalhava 80 horas por semana que mal dava para pagar a hipoteca.
- Bu sıkışıp kaldık demek.
- Que estamos presos.
Problemden uzaklaşıp çözüme yoğunlaşmalısın.
Precisas de parar de procurar problemas e procurar uma solução.
Şu anda sıkışıp kalmak isteyeceğim son insan sensin diye mi?
Porque és a última pessoa com quem eu queria estar agora? - Sim!
İşinize karışıp yolunuza çıkmak ya da müdahale etmek istemiyorum.
Não quero meter-me, nem interferir.
Evet, o sikik eğer ormana ulaştıysa sınıra da ulaşıp çoktan kaçmıştır.
Se aquela sacana chegou à floresta, já passou a fronteira e desapareceu de vez.
Umarım bu rastlaşmamızın ardından kendini yasadan üstün gören biri için çalışıp çalışmayacağınızı yeniden gözden geçirirsiniz.
Espero que depois deste encontro reconsiderem trabalhar com alguém que se julga acima da lei.
Neden dışarı çıkıp oynamıyorsunuz? Dışarısı çok güzel.
Porque não vão lá para fora?
Gronk karşıda hareket edecek, ringo diyeceğim köşemi bırakıp arka tarafa yollayacağım ve Brady dua etsin de beşinci adımda topu elinden çıkarabilsin yoksa ışıklar söner onun için.
O Gronk vai cruzar e peço um Ringo, deixo o meu canto, ataco o campo adversário e o Brady terá de rezar para passar antes do quinto passo ou ponho-o a dormir.
Kan pıhtısından ve ilerlemeden korkuyorum.
Estou preocupada com os coágulos e a deterioração da articulação.
Yani, babanın karaciğerinin yarısını alıp Steve Amca'na verecekler ve zamanla iki organ da normal boyutuna ulaşacak.
Então, eles vão tirar metade do fígado do teu pai e dá-lo ao tio Steve e, depois, com o tempo, ambos os fígados terão um tamanho normal.
Adam gecenin bir yarısı arayıp "N'aber Chin, ne yapıyorsun derdi?"
Este tipo ligava-me a meio da noite e dizia : "Chin, o que é que estás a fazer?"
Bu alet gama ışınlarını direkt senden çıkarıp onları depolayacak ve sonra da bana yönlendirecek.
O dispositivo vai extrair energia gama directamente de ti, armazená-la e depois canalizá-la para mim.
- Yarısını alıp, seni rahat bırakacağım.
- Quero metade e deixo-te em paz.
Yine de aksiyon filmi olarak düşünülmüş.
Do restaurante P.F. Chang's. Mas imaginado como um filme de acção.
Kardeşi o parayı alıp büyük bir ev satın almış.
O irmão mais novo recebeu o dinheiro e comprou uma grande casa.
Bu gece, Williamsburg'ün en şık yerlerine gidip en şık müdavimlerini kapıp geleceğiz.
Hoje, vamos ao lugar mais chique de Williamsburg para roubar os patrões chiques.
Yanıp sönen ışıkları çıkarıp birkaç kayıp ruh eklersen burası inanılmaz cehenneme benzer.
Sabes, se tirares daqui as luzes que piscam a adicionares algumas almas perdidas, este sitio tem algumas semelhanças com o Inferno.
- Soğumuş cesedini çalılıklara atıp kaçmak dışında tabii.
- Bom... excepto para atirar o seu corpo morto para os arbustos e fugir.
Bir tiki barı dağıtıp ölü iki sarışınımız hakkında ipucu bulacak kadar kendimdeydim.
Bom... Estava lúcida o suficiente para destruir um bar de tiki e arranjar uma pista sobre as nossas duas loiras mortas.
Kimo'nun, Wesley'le hep bir alıp veremediği varmış gibi duruyor.
Parece que o Kimo estava sempre à frente do Wesley.
Canlı Tabanca bir defasında garip baktı diye bir adamın kulağını ısırıp koparmıştı.
O Armador uma vez arrancou a orelha de um tipo à dentada por ele olhar para ele...
Wesley'nin aksiyon figürlerinin kapış kapış satıldığını farkedince biraz araştırma yapıp, soyulduğunu farkettiğinden bahsediyorum.
Estou a falar de como o Wesley se apercebeu que suas figuras de acção se estavam a vender muito bem, fez alguma pesquisa e percebeu que ele andava a ser roubado.
Sana iltifat etmeye çalışıyorum ama sen kalkıp...
Eu tento elogiar-te, e tu...
Saldırgan kendisini sokağa kadar kovalayıp defalarca bıçaklamış.
O assaltante perseguiu-a até ao beco e esfaqueou-a repetidamente.
Siz ikiniz ağlayıp sızlanmak istiyorsanız ben arabada beklerim.
Se vocês dois quiserem gritar, eu estarei no carro.
Kalıp hazırlarım ama büyük markalardan birinin ayakkabısı gibi duruyor. Los Angeles'daki iki milyon erkeği falan araştırman gerekebilir.
Certo, farei um molde, mas assumindo que seja de uma marca famosa, estarás a procurar numa piscina de dois milhões de tipos em LA.
Beş gün geçmesine rağmen adli tıp hala ölüm nedenini açıklamamış.
Passaram cinco dias, e o legista ainda não conseguiu determinar a causa da morte.
Eğer Lucifer'i köşeye sıkıştırıp yardım gerekirse ben buradayım.
Mas se conseguirem encurralar o Lucifer e precisarem de ajuda, eu estarei lá.
Kendini bodruma kapatıp açlıktan ölmesini sağlamış.
Enterrou-se a si próprio vivo, na cave dele e emparedeu-se a si mesmo, morrendo à fome.
Paçaları sıvayıp işine koyulurdu.
Ele arregaçava as mangas, e metia-se a trabalhar.
Kaçıp komşulara gitmiş ve yardım çağırmış.
Ela fugiu, correu para casa do vizinho e pediu ajuda.
Bir rakibimi sinirlendirecek bir şey yaptığıma ya da bir görüşmede fazla agresif davranıp yanlış bir diktatörü ya da CEO'yu kızdırdığıma emindim.
Tinha a certeza que tinha feito algo para chatear um rival ou agido com agressividade numa negociação, ou enervado o ditador ou o director de uma empresa errado.
Bütün gece uyumayıp tam olarak nasıl bir yanlış yaptığımı hatırlamak için çabaladım.
Ficava acordado à noite a debater-me para descortinar isso, para saber o que tinha feito de errado.
Görünüşe göre arabamı alıp gitmeye çalışıyordun.
A tentar roubar-me o carro, ao que parece.
Buraya sızıp sentetikleri serbest bırakmaya çalışıyorlar.
Querem invadir o complexo e libertar os sintéticos.
Bankaları bir aylığına kapatıp sonra sınırlı kaynaklar ile geri açtığınızda insanlarımızın öfkesine rağmen sizi destekledik.
Quando encerrou os bancos durante um mês e depois os reabriu com levantamentos limitados, nós apoiamo-lo, mesmo quando pensamos que as pessoas ficariam furiosas.
Yanlış anlaşılma olmasın ama. ABD'ye vardığımızda savaş suçlarıyla yargılanıp kanunlar çerçevesinde alabileceğin en büyük cezayı alacaksın.
Mas, não se iluda... quando chegarmos aos EUA será acusado de crimes de guerra e julgado por toda a força da lei.
Peki akşam yemeği ısmarlayıp seni odanın karşısından izleyebilir miyim?
Posso pagar-te o jantar e ver-te a comer, do outro lado da sala?
- Ne yanlısı? " Adamım seni siktiysem, artık benim orospumsun.
" Se f... contigo, és o meu p...
Artık Emma biliyor, bunu göze alıp, onunla konuşmalısın.
E agora que a Emma sabe, tens que lidar com isso e falar com ela.
Şahıs mezarından çıkarılıp ve soğutucu da muhafaza edilmiş.
A sujeito foi removida da sua campa e preservada através de refrigeração.
Ya birisi sistemine sızıp sonra da nasıl kontrol edileceğini bulmuşsa?
E se alguém hackeou um e arranjou forma de o controlar?
Kafasını yarıp göz yuvasından çıkmış.
Saiu-lhe da cabeça pela órbita do olho.
Buna Escobar'ın lüks bir hapishane inşa edip arka kapısından çıkıp gidişini izlemeyi ekleyin.
Junte isso a ver o Escobar construir um prisão de cinco estrelas e depois sair pela porta das traseiras.
Yaptığında ise kafasına bir kurşun sıkıp sırayla üzerine sıçarız!
E aí metemos-lhe uma bala na cabeça e cagamos-lhe em cima à vez.