Affectionate traduction Turc
437 traduction parallèle
Affectionate.
Şefkatli.
Isn't it affectionate, like a baby kitten?
Ne kadar da sevecen, değil mi? Yavru bir kedicik gibi.
My brother has long had an affectionate interest in Mr. Darcy's sister, Georgiana.
Kardeşim, Bay Darcy'nin kız kardeşi Georgiana'ya karşı... uzun zamandır ilgi duymaktadır.
Give my affectionate salutations to your father.
Babana saygılarımı ilet.
She's blonde. Five foot six, full lipped and very affectionate.
Sarışın, 1.75 boyunda, kalın dudaklı ve sevecen.
No more, dear Mr. Pip. From your ever obliged and affectionate servant, Biddy.
Hepsi bu kadar sevgili Pip... seni her zaman gözeten, sevgi dolu hizmetkârın...
So powerful, and at the same time, so gentle and affectionate.
Hem güçlü hem de aynı zamanda nazik ve sevecenlerdir.
Michiko and Akiyama seem very affectionate, don't they?
Michiko ve Akiyama çok sevecen görünüyorlar, değil mi?
Homer's so affectionate.
Homer çok canayakın.
My affectionate subjects helping us celebrate the event of my birth.
Sevecen tebaam doğum günümü kutlamamıza yardımcı oluyor.
And there was a big, affectionate murmur from the crowd as if they were saying,
Kalabalıktan güçlü ve coşkulu bir ses yükseliyordu sanki...
She's very like him, loyal, and affectionate, and gay, but always needing someone.
Tıpkı babası gibi o da sadık, sevecen ve neşelidir. Ama her zaman birine ihtiyacı vardır.
A model father, strict, affectionate and colonel...
Model bir baba, katı, sevgi dolu ve albay...
Affectionate too.
Sevecen de.
Snakes are affectionate, especially girl snakes.
Yılanlar çok sıcakkanlıdır, özellikle de dişi olanlar.
She was very affectionate with the prisoner, constantly clinging to his arm.
Mahkuma çok yakın davranıyormuş. Sürekli koluna yapışıyormuş.
You can usually fake an affectionate kiss at lunchtime.
Haydi Michael. Öğle yemeğinde şevkatli sahte bir gülücük atabilirsin.
Why are you so affectionate?
Neden bu kadar sıcakkanlısın?
Affectionate?
Sıcakkanlı mı?
The article says they're affectionate, he seems kind of self-centered to me.
Makale onların sevecen olduklarını söylüyor. Bana biraz ben merkexci gibi geliyor.
It says turtles make very intelligent, interesting and affectionate pets.
Kaplumbağaların çok akıllı ilginç ve sevecen evcil hayvanlar olduklarını söylüyor.
Well, a snake is the most affectionate pet in the world.
Yılan dünyadaki en sevecen evcil hayvandır.
He's tame, affectionate.
Evcil ve sevecen.
Honestly, Mr. Treadwell, can you imagine those affectionate and devoted youngsters ever possibly doing you the slightest harm, the slightest harm?
Dürüst olmak gerekirse, Bay Treadwell, şu sevecen ve sadık gençlerin size ufacık bir zarar, en ufak bir zarar verebileceğini düşünebilir misin?
To a much more affectionate future.
Daha sevecen yarınlara.
I don ´ t think that being too affectionate with her... could be an offense.
Bir kadının sevgi dolu olmasının... suç olabileceğini sanmıyorum.
" To live and not to love could be affectionate,
" Yaşamak ve sevmemek şefkatli olabilir,
A very affectionate plant, Summerlee.
Çok sevecen bir bitki, Summerlee.
You have turned a placid, affectionate little animal into a miniature devil.
Nedir bu? Uysal, sevecen küçük bir hayvanı minyatür bir şeytana çevirdin.
She's always like this if I'm affectionate with anybody.
Ne zaman bir gönül ilişkim olsa, böyle davranır.
- You've never been affectionate with me.
- Benimle hiç gönül bağı kurmadın!
- This is my affectionate side.
Beni anlamaya çalışın. Önemli değil, Komutan. Bu benim duygusal yanım.
Be very affectionate.
Sevgi dolu davran.
I never became nasty, rather affectionate. ... Even grotesque.
Ben kötü biri değilim, ona daha fazla sevgi verdim..
I see like for a car or a boat kind of affectionate.
Araba yada gemi gibi. Cana yakın olsun diye.
That is the affectionate term for Eleanor, isn't it?
Eleanor'un kısaltması bu değil midir?
The affectionate term for Theodora is Theo.
Theodora'nın kısaltması da Theo.
Actually, she's very affectionate, which is very unusual for a bird.
Ki, bu tür kuşlar için çok nadir bir özelliktir bu. Geri çek şunu!
And he was so affectionate with my little girl.
Minik kızıma karşı sevgi doluydu. Biraz meyve profesör?
But you've been so affectionate, pussycat.
-... öyle çekicisin ki, pisipisi.
So tell me, how was I in the role of the affectionate father?
Söyle o zaman, ben müşfik baba rolünde nasıldım?
When my father feels affectionate, he doesn't call me "darling."
Babam müşfik olduğu zamanlarda bana "bir tanem" demez.
You see, she was always so sweet, so affectionate.
O her zaman çok sevimliydi. Çok sevecendi.
I wouldn't mind so much if only it didn't get so... affectionate.
Hani bu kadar samimi olmasa pek umursamayacağım.
We're affectionate, Mary and I, and forgive each other little things, but if she would rather her son sat on the throne than mine,
Kardeşimle aramız iyidir, küçük şeyleri sorun etmeyiz. Ama o, oğlunu tahta oturtmak isterse ben de benimkinin oturmasını isterim.
Affectionate, shy, sensitive.
Müşfik, çekingen, hassas.
They act very affectionate.
Ne kadar romantikler.
A very affectionate child, really.
Aslında çok şefkat dolu bir kız.
I, an affectionate mother, have a son who is neither obedient nor disobedient.
Şefkatli bir anne olarak, benimse ne itaatkâr ne de itaatsiz sayılabilecek bir oğlum var.
How about being a little more affectionate, mommy?
Biraz daha şefkatli olsan "anneciğim"?
It's called being affectionate.
İlişkimizi pekiştirmemiz lazım.