Articulate traduction Turc
343 traduction parallèle
Articulate speech controlled by the brain.
Beyin tarafından kontrol edilen heceleyerek konuşma.
- Oh - - Remember that you're a human being with a soul... and the divine gift of articulate speech, and that your language is the language of Milton, Shakespeare and the Bible.
Unutma, sen ruhu olan bir varlıksın... ve tane tane konuşabilmek gibi kutsal bir yeteneğin var, senin dilin Milton'ın, Shakespeare'in ve İncil'in dili.
Remember, you're a human with a soul and the divine gift of articulate speech.
Unutma ki sana bir ruh verilmiş... ve doğru düzgün konuşma yeteneği bahşedilmiş.
It was the first time Victor had uttered an articulate sound.
Bu, Victor'un ağzından çıkan ilk sesti.
Certainly she can articulate, which in itself is extraordinary.
Kesinlikle konuşabiliyor. Bu bile olağanüstü.
Señor Armando, has your ape ever talked or shown any signs of being articulate in your presence?
Senyor Armando, sizin maymununuz hiç konuştu mu veya anlaşılan işaretlerden birini gösterdi mi?
And I think he wants you to articulate his artistry.
Bence sanatsal yeteneğini iyi telaffuz etmenizi istiyor.
- Articulate as always. - Prick.
- Her zaman olduğu gibi konuşkan.
So this concept-analysis report concludes the American people want somebody to articulate their rage for them.
Bu analiz raporu da, Amerikan halkının içindeki öfkeyi dile getirecek bir kahraman aradığını belirtiyor.
Not a single recognizable, articulate sound has passed my lips.
Dudaklarımdan net olarak çıkan bir ses olmadı.
You're an impressive and articulate man.
Siz etkileyici ve düşüncelerini açıklıkla ifade edebilen bir adamsınız.
But, like you, I was growing bored with bright, articulate men. - You were?
Ama senin gibi ben de zeki ve yetenekli erkekken sıkılmıştım.
I found them surprisingly articulate.
Onları sürpriz bir şekilde aşırı konuşkan buldum.
He's very articulate.
Konuşması çok anlaşılır.
When his cognitive powers have developed, he will articulate it.
Bilişsel güçleri geliştikçe, bunu ifade edebilecektir.
'What do you think we have these wonderfully articulate fingers for?
"Bu harika eklemli parmaklarımız niye var sanıyorsun?"
Articulate your needs.
İhtiyaçlarını açık açık belirt.
I'm sure I'm more articulate.
Kendimi senden çok daha iyi ifade edebilirim.
"I have made myself articulate and understood to people in many parts of the world, and this is something we all wish to do whether we're crippled or not."
"Kendimi dünyadan soyutlayıp dünyadaki insanları anlamaya çalıştım.. .. bu dünyada sakat olsun olmasın herkesin yapmak istediği birşeydir."
I mean, you have to admire people who can be that articulate.
Yani, bu kadar düzgün konuşabilen insanları takdir etmek gerek.
You're so articulate.
Çok kaslısın.
One must accelerate suddenly, appearing before the stag he intends to kill And articulate firmly when he devours it.
Öldüreceğimizi düşündüğümüz anda birden hızlanmak gerekir... Tam taşarken notaları sıkıştırmak...
To articulate what nitwit strategy?
Sersem strateiiyi dile getirmek mi?
There's maybe 20 per cent of the population which is relatively educated, more or less articulate.
Öncelikle burası benim ülkem, ikincisi birçok yönden burası dünyanın en özgür ülkesi,... yani değişim için bu kadar çok imkanı olan başka bir ülke daha olduğunu sanmıyorum.
A part of the reason why the media in Canada and Belgium, etc are more open is that it just doesn't matter that much what people think. It matters very much what the politically articulate sectors of the population, those narrow minorities, think and do in the United States, because of its overwhelming dominance on the world scene.
Saf insanların düşünebileceği gibi doktrinleştirme demokrasiyle tutarsız değil, tüm bu düşünürlerin gözlemledikleri gibi demokrasinin temelidir.
President Hoover was the first politician to articulate the idea that consumerism would become the central motor of American life.
Hem Bernays'in, hem de Lippmann'ın kitleleri yönetme kavramları,... demokrasi fikrini alıyor...
I was incredibly articulate.
İnanılmaz zeki görünüyordum.
The promotion of an obviously intelligent, articulate... qualified African-American woman in a firm which practices wanton discrimination.
Oldukça zeki, beliğ donanımlı... African-American kadınının terfisi, ahlaksız kadın ayrımının yapıldığı bir firmada.
- That's real articulate.
- Mükemmel bir bağdaşma.
Because I have had little experience with emotion, I am unable to articulate the sensation.
Hislerle ilgili tecrübem çok az ve onun için şu anki duyguyu ifade edemiyorum.
No, it's easy for someone as bright, charming and articulate as you.
Hayır, senin gibi akıllı, çekici ve düzgün konuşan biri için zor olamaz.
Look, I know we could have been a little more articulate if we had taken notes like I wanted to do instead of staying up all night watching The Panty Clause.
Eğer notlar almış olsaydık biraz daha açık olabilirdik. Bunu yapmak isterdim ; bütün gece Panty Clause'u seyretmek yerine.
So, you see, what is occurring here is that Mr. Tooms has learned to articulate his feelings and invest his emotional energy neurotic buildup in himself.
Sizin de buradan anlayacağınız gibi, Bay Tooms,... duygularını açıkça ifade edebilmiş ve kendi içindeki enerjiyi daha yaratıcı ve yapıcı olmaya yönlendirebilmiştir.
Well, he's very bright... funny, articulate.
O çok zeki espritüel... ve uyumlu biri.
I'm smarter than he is, more confident, more articulate but those stupid little wusses think I'm a hot-head!
Ondan daha akıllı, daha kendinden emin, daha konuşmasını bilen biriyim. Ama o aptal ezikler benim çabuk öfkelendiğimi düşünüyorlar.
I'm afraid I didn't clearly articulate what happened for my initial report.
Korkarım ki, neler olduğunu açık açık anlatamadım.
On the radio, she's confident and articulate.
Radyoda, Kendine güveniyor ve diksiyonu düzgün.
He was handsome, he was articulate, he was funny, charismatic.
Yakışıklıydı, açık sözlüydü, komikti karizmatikti.
I think you're bright, intelligent, articulate, and you generally kick butt.
Sen muhteşemsin, akıllısın, ifade gücün yüksek ve kıç tekmelemede de üstüne yok.
So that we can teach our witnesses to articulate truth to our best advantage.
Bu şekilde tanıklarımıza gerçeği bizim çıkarımıza olacak şekilde nasıl söylemeleri gerektiğini öğretebiliriz.
- Uh, uh... - Are you always this articulate? Hercules.
- Hep böyle konuşkan mısındır?
I... Are you always this articulate?
Hep bu kadar konuşkan mısın?
I would never presume to be able to articulate his pain.
Acısına tercüman olabileceğime asla ihtimal vermem.
- You were totally articulate.
- Çok seçkin konuştun.
Your actions are far more articulate.
Hareketlerin anlaşılır gibi değil.
Granted he's articulate for his age, but he's not exactly mature.
Yaşına göre akıllı ancak, daha bir yetişkin değil.
Articulate?
Açıkça anlatmak mı?
Let me first of all thank the... Honourable Member for his articulate contribution to the debate.
Öncelikle saygıdeğer vekile, müzakereye sağlamış oldukları..... açık katkıdan dolayı teşekkürlerimi sunmak isterim.
I'm articulate.
Ben bir edebiyatçıyım.
Please articulate.
- Lütfen açıklayın.
He wasn't particularly articulate, he was kind of funny looking, and didn't have any sense of reaching out for people one on one.
Başkan Coolidge sessiz sakin bir adamdı. Ülkede espri konusu haline gelmişti.