As i live and breathe traduction Turc
148 traduction parallèle
Well, as I live and breathe.
- Nefes aldığım gibi.
As I live and breathe, a taxicab in the middle of the Black Forest.
İnanamıyorum, Black Forest ormanının göbeğinde bir taksi.
As I live and breathe, a fairy!
İnanamıyorum, bir peri!
Well, well, as I live and breathe, Michael Lightcap.
Bak sen, Michael Lightcap.
Mr. Don Birnam, as I live and breathe.
Bay Don Birnam, şu işe bakın hele.
As I live and breathe.
Elbette, ne sandın!
Why, Horace Vandergelder, as I live and breathe.
Oo, Horace Vandergelder, bugün ne kadar iyi görünüyorsunuz.
Well, as I live and breathe! It's not Red Stovall!
Vay canına, Red Stovall bu!
Well, as I live and breathe, and I hope to keep it up, if it isn't the little one.
Evet, canlıyım, nefes alıyorum ve bunu sürdürmeyi umuyorum. Eğer küçük bir şey olmazsa.
AS I LIVE AND BREATHE.
Ta kendisi.
The great Dante, as I live and breathe :
Galiba sizi tanıyorum. Olamaz! Etiyle kemiğiyle büyük Dante.
Dell Mibbler, as I live and breathe.
Dell Mibbler, nefes alıyor ve yaşıyorum.
As I live and breathe.
Gözlerime inanamıyorum.
As I live and breathe, Peter Pan!
Yaşadığım ve nefes aldığım sürece, Peter Pan!
Oh, my goodness, Harry Barber, as I live and breathe.
Aman Tanrım! Harry Barber. Bu ne sürpriz.
There you are, as I live and breathe.
Demek buradasın.
- As I live and breathe.
- Gözlerime inanamıyorum.
As I live and breathe, isn't it...
Gözlerime inanamıyorum...
- As I live and breathe.
- Yaşadığım ve nefes aldığım sürece.
- Joey Potter, as I live and breathe.
- Joey Potter, canlı kanlı karşımda.
As I live and breathe, Ms Hobbes, I never thought I'd see the day.
Yaşadığım sürece Bayan Hobbes, bu günleri göreceğimi hiç düşünmemiştim.
Pete Vilmer, as I live and breathe.
Pete Vilmer, yaşayıp nefes aldığım gibi.
Feeble Halliwell, as I live and breathe.
Feeble Halliwell, kanlı canlı karşımda.
As I live and breathe.
L yaşamak ve nefes gibi.
Dawn Tinsley, as I live and breathe!
Dawn Tinsley, nefes aldığım sürece!
Adrian Monk, as I live and breathe.
Adrian Monk, hala yaşıyor ve nefes alıyorken.
Mr Dewy, as I live and breathe.
Bakın kimler gelmiş..
As I live and breathe.
Gözlerime inanmıyorum.
- Rory Gilmore, as I live and breathe.
- Rory Gilmore. Kesinlikle o. - Nasılsın?
As I live and breathe.
Yaşadığım ve nefes aldığım gibi.
We've fallen into their trap, and it's closing in on us a little bit more every minute, but as long as I live and breathe, they're not gonna get this house.
Tuzaklarına düştük ve her geçen dakika daha da sıkışıyoruz, ama ben yaşadığım ve nefes aldığım sürece bu evi bizden alamayacaklar.
As I live and breathe.
Yaşıyor muyum, yoksa bu bir rüya mı?
Well, as I live and breathe, Charlie Harper.
Bu kesinlikle Charlie Harper! Başkası olamaz!
Well, as I live and breathe!
- Gözlerime inanamıyorum!
Charlotte King, as I live and breathe.
Charlotte King, yaşayıp nefes aldıkça.
Hank moody, as I live and breathe, are you looking out for me?
Hank Moody, canlı ve karşınızda, bana göz kulak mı oluyor?
Hank Moody, as I live and breathe, are you looking out for me?
Hank Moody, canlı ve karşınızda, bana göz kulak mı oluyor?
As I live and breathe!
Şu işe bak hele.
As I live and breathe.
Ben yaşadığım ve nefes aldığım sürece.
Azkadellia... As i live and breathe.
Azkadellia... hem de daha yaşarken...
As I live and breathe.
Hayatım boyunca seni aradım.
As I live and breathe, Tom Hollander.
Bu ânı yaşadığıma inanmıyorum, Tom Hollander.
As I live and breathe. Well.
Her zaman olduğu gibi, sapık, iyi.
Eddie Donaghy... as I live and breathe.
Eddie Donaghy. Ta kendisi!
- As I live and breathe.
- Yine görev başında
Bela, as I live and breathe.
Bela, buna inanamıyorum.
As I live and breathe,
Buna inanamıyorum.
[Loretta] Well, as I live and breathe.
Bakın burada kim varmış.
So as I live and barely breathe in these jeans I'll be riding the country charts tonight.
Bu kotun içinde zorla nefes alıp, yaşasam da Bu gece, kasabanın listesini sallayacağım.
As I live, breathe and defecate,... it is. I had a horse called Richard.
Richard isimli bir atım vardı.
I make this statement not in defense of myself, for what defense have those who still live, breathe and eat and partake of the Lord's blessings, against those who have been so cruelly struck down, in such a way as I can hardly bear to recall?
Bu ifadeyi kendimi savunmak için hazırlamadım. Hala yaşayan, Tanrı'nın kendisini kutsamasını beklerken... nefes alan ve yemek yiyen ve acımasızca buraya saplanmış birini savunmak için hazırladım.