Asset traduction Turc
2,312 traduction parallèle
I am great, I give you that, but just someone you've had a longer history with and aren't paying could be a real asset.
İnan bana harikayımdır ama uzun bir geçmişin olan ve para ödemediğin biri olsa sana çok iyi gelebilir.
Call it strategic asset management.
Buna stratejik varlık yönetimi deniyor.
Got an asset inventory that can't push.
Envanter sayımıyla uğraşacağım.
All the showroom glass is an asset.
Showroom'un tüm camları değerli.
You're just an asset.
Sen sadece kuklasın.
I bet you were an asset.
Eminim vazgeçilmez elemanlarıydın.
You have proven valuable asset against the Romans.
Romalılara karşı kıymetli olduğunu gösterdin.
That seems like an asset to our investigation.
Bence bu, soruşturmanın lehine olacaktır.
That's right. I'll say that Jim's an invaluable asset to the White House, but that I have great admiration for the sacrifice he's willing to make for the people of his home state.
Jim'in Beyaz Saray'ın çok değerli bir üyesi olduğunu ve eyaleti için yapmaya razı olduğu fedakarlığı takdir ettiğimi söyleyeceğim.
We lost a great asset when she left us.
Ayrıldığında büyük bir değeri kaybettik.
Good morning - Hewitt Maurice Asset Management...
Günaydın, Hewitt Maurice Aktif Yönetimi...
Good morning, Hewitt Maurice Asset Management... Yep.
Günaydın, Hewitt Maurice Aktif Yönetimi...
Good morning, Hewitt Maurice Asset Management...
Günaydın, Hewitt Maurice Aktif Yönetimi...
It was recently listed as an asset in one of her divorce cases.
Tekne yakın zamanda varlık olarak listelenmiş, boşanma davalarından birinde.
My asset, Joanna, starts work there today. Give us three weeks.
Benim adamım, yani Joanna, bugün orada çalışmaya başladı.
Not yet, but my asset tells me that Robert's assistant is ready to talk.
Henüz yok, fakat içerideki ajanım Robert'ın asistanının konuşmaya hazır olduğunu söyledi.
Director David wants to prove that he's still an asset.
Müdürüm, David hala, önemli bir varlık olduğunu kanıtlamak istiyor.
My best asset has a bullet wound in it.
En değerli varlığımda bir kurşun yarası var.
You answered the first question that Dyson asked, and I knew that that face that blew me away was your second best asset.
Dyson'ın sorduğu ilk soruya cevap verdin ve benim aklımı başımdan alan o yüzünün en değerli ikinci varlığın olduğunu biliyordum.
A human asset.
Değerli bir insan.
Then Cisneros has a chance to acquire something bigger than intel- - a human asset.
O zaman Cisneros bilgiden daha önemli bir şey ele geçirebilir. Değerli bir insan.
And then, me being Marshal service, there's also asset forfeiture.
Ve sonra, federal şerif teşkilatında olduğum için mal varlığına el koyma olasılığı var tabi.
Hot new erp, or asset reduction plan is always gonna make the headlines, but, um, do you know what the secret sauce is in every successful bounceback?
Sicak yeni bir erp ( teknoloji yazilari ve bilgileri rehberi ), ya da her zaman varlik azaltma plani manset yapacak, fakat, imm, basarili bir BounceBack'in gizli sosunun ne oldugunu biliyor musunuz?
And, right now, Ade is my only asset.
Ve şu anda, Ade benim tek kazancım.
Feel like my only asset to the guys in the club is that I'm friends with Liam.
Klüpteki çocuklar için tek değerim, Liam'la arkadaş olmam.
- Recruited as an asset by a private intell...
Özel istihbarat tarafından varlık olarak işe alınmışsın sen.
What about John Rooney, asset manager?
Mülk idarecisi John Rooney'e ne oldu?
Carly was quite an asset for you.
Carly senin için çok değerliydi.
I'm just trying to figure out if she's an asset or not.
Ne yararı dokunacağını anlamaya çalışıyorum.
His law enforcement background was certainly an asset, but he was operating under my guidance.
Emniyet güçlerindeki geçmişi büyük avantajdı lakin benim rehberliğimde hareket ediyordu.
Well, your asset is just fine.
- Değerli parçan gayet iyi.
I'd say he was covering his own asset.
Kendi mabadını koruyordur derim ben.
Now, you two get moving on Gross's asset assessment.
Şimdi, ikiniz Gross'un servetini belirlemeye devam edin.
She was a tremendous asset.
- O muazzam bir varlıktı.
This one was seized under federal asset forfeiture laws, and, um... ta-da!
Burası federal haciz yasalarınca el koyulmuş ve haliyle, işte geldim buradayım!
Don't get paranoid, we're just protecting our asset.
Paranoyaklaşma sadece malımızı koruyoruz.
As long as they see Division as an asset, they won't try and wipe us out.
Bölüm'ü işe yarar bir varlık olarak gördükleri sürece bizi ortadan kaldırmayı denemeyecekler.
And once you start learning these processes and refining them, then you can make contact more quickly, more easily, and be more of a asset to the group.
Bir kere bu işlemleri öğrenip arındıkça daha kolay ve çabukça temas kurabilmeye başlar... ve gurupla daha etkin olursunuz.
Be an asset, Willard.
Varlık ol, Willard.
You would make a fantastic fundraiser, and you'd be a tremendous asset at any given table.
Hayır. Geniş tanıdık kitlen var. Muhteşem bir para toplayıcı olursun.
I'm Dr. Sorenson. You would be an asset to our organization.
Organizasyonumuz için bir servet olurdunuz.
I am an asset to you.
Senin için önemli olduğumu biliyordum.
We have the asset secure, but we're surrounded.
Ama etrafımız sarıldı.
Zero, what do you want me to do with the asset?
- Merkez, paketi ne yapalım?
Terminate the asset.
- Paketi imha edin.
We run your asset, we'll share the intel, or he gets 25 years to life.
Ya ajanınızı biz yönetiriz, istihbaratı paylaşırız ya da müebbet ile 25 yıl arasında bir ceza alır.
Scott Davis was a personal friend of mine, but to those people, he was just an asset, and a valuable one at that.
Scott Davis yakın dostumdu ama yönetimdekilere göre o şirketin malı ve bir değeri var.
It was your asset that blew the mission.
Görevi batıran senin adamındı.
Donald, my asset's already in place.
Bu bir cinayetti ve üzeri örtüldü.
And he's too valuable an asset.
Çok değerli bir varlık.
You would be an asset to our organization.
Organizasyonumuz için bir servet olurdunuz.