At all times traduction Turc
2,005 traduction parallèle
He's married, and have i mentioned, a total ass to pretty much everyone at all times?
O evli. Benim de tam bir uyuz olduğumdan bahsetmiş miydim? Her zaman ver neredeyse herkese karşı.
National security measures and the t. s.a. Require you to keep your bags with you at all times.
Ulusal Güvenlik ve T.S.A. kurallarına göre çantalarınızı sürekli yanınızda tutun.
He does get away with the better part of his force but he loses a lot and learns a very painful lesson about keeping everybody on their toes at all times.
Birliğinin kuvvetli bir bölümüyle kurtulabilecekken çoğunu kaybetmiş ve adamlarını her zaman hazır tutması gerektiğine dair acı bir ders almıştır.
locked and secured at all times.
Her zaman kilit altında ve güvende.
And as for children, I already have a multitude of Knightley children to always be sure of having a niece about me at all times.
Ve çocuk konusuna gelirsek, daima etrafımda olacak kalabalık bir grup olan Knightley yeğenlerim var.
For the next two weeks, he had to stay within 5 feet of a parent at all times.
iki hafta boyunca for the next two weeks, sürekli onun 1,5 metre gerisinde olmak zorunda.
First, at all times, I am to be treated as a colleague and an equal.
İlk olarak, her zaman eşit ve meslektaş olarak davranılmasını isterim.
Now close your eyes and keep them closed at all times.
Şimdi gözlerini kapat. Hep kapalı tut.
There are a number of cameras set up to monitor you at all times.
Sizi sürekli izlemek için kurulmuş birkaç kamera var.
They can pinpoint where we are at all times because of this.
Nereye gidersek gidelim hep yerimizi bulabiliyorlar. Bunun sayesinde.
Your job is to listen to every word I say at all times, and here's the hard part, actually do those things.
Senin işinse söylediğim her kelimeyi her daim dinlemek. Ve işte asıl zor kısmı : O söylediğim şeyleri gerçekten yapmak.
Tell me, Merlin, whose job is it to ensure that my chambers are locked at all times?
Söyle bana Merlin odamın her daim kilitli durmasını sağlamak kimin işi?
I told you to carry it at all times!
Hep yanında taşımanı söylemiştim sana!
Guran knows all that the Phantom requires at all times.
Guran her zaman Phantom'un neye ihtiyacı olduğunu bilir.
Keep your hands inside the ride at all times.
Ellerini içeride tutmaya dikkat et.
And please keep your paws inside the vehicle at all times.
Lütfen patilerinizi daima aracın içerisinde tutunuz.
She stares directly into the psychopath's right eye and wills herself to keep her gaze on him directly at all times.
o psikopatın gözlerine kendininkileri dikti ve gözlerini ondan ayırmadı bütün o süre boyunca.
That means I must be ready at all times... the suitcase packed, ready to go.
Bu yüzden her daim gitmeye hazırlıklı olmalıyım.
Wear the wristband at all times.
Bilekliği hiç çıkartmayın.
It's necessary for us to have someone with her at all times.
Yanında sürekli birini bulunduruyoruz.
A producer needs to know where his director is at all times.
Bir prodüktör, yönetmeninin nerede olduğunu daima bilmelidir.
Ladies and gentlemen, please maintain visual contact with your personal property at all times.
Baylar bayanlar, lütfen kişisel eşyalarınız ile görsel teması kesmeyin.
They should wear dresses at all times.
Onlar da her zaman etek giymek zorundalar, tamam?
We are required to carry our firearms with us at all times.
Ateşli silahlarımızı her an yanımızda taşımalıyız.
Have to stay with you at all times.
Her an yanınızda olmalıyım.
Which means I know where you are at all times.
Bu demek oluyor ki her zaman nerede olduğunuzu biliyorum.
The station is guarded at all times.
İstasyon her zaman korunuyor.
discretion at all times.
Her zaman ağzımızı sıkı tutarız.
The idea is that the artist must know at all times what he's representing.
Sanatçı her zaman neyi simgelediğini bilmeli.
I want someone assigned to McClain at all times.
Mac Clain'i devamlı takip edecek birini peşine takın.
I will be well guarded at all times.
Ben de her zaman koruma altına alınacak.
I'd been accepted, and as part of my initiation I had to, for one week, carry with me at all times and take care of a chicken.
Kabul edildim. Üyeliğimin başlaması için bir hafta boyunca bir tavuğu yanımda taşımam ve ona bakmam gerekiyordu.
I was having dinner in the Kirkland dining hall with Mark, and I had the chicken with me, because I had to have the chicken with me at all times.
Kirkland yemekhanesinde Mark'la yemek yiyordum. Tavuk yanımdaydı. Sürekli yanımda taşımak zorundaydım.
Gotta stay alert and on point at all times.
her zaman tetikte olmak gerekir.
" l will dress in an appropriate manner at all times - no ho clothes. Nine :
her zaman düzgün giyineceğim- - seksi elbiseler yok.
I want to see your hands at all times.
Ellerini sürekli görmek istiyorum Haydi.
Mr. Gacy will have his arms and legs shackled and there's a... there's a camera in the room where the visitor is seated that is monitored at all times.
Bay Gacy'nin elleri ve ayakları kelepçelenecek ve bir de... ziyaretçinin olduğu odada her zaman monitörde gösterilen bir kamera mevcut.
This was with him at all times.
Yanında bunu taşıyordu.
It means I have to visually maintain separation... from the ground at all times.
Yeri sürekli gökten gözümle ayırmak zorundayım demek.
Protect yourselves at all times.
Kendinize hakim olun.
For obvious reasons, we're all operating under heightened security measures, so, unless you've been dying to know what a chokehold feels like, keep your credentials visible at all times.
Malum sebeplerden, hepimiz yüksek güvenlik önlemleri kapsamındayız. O yüzden yaka paça atılmanın nasıl olduğunu merak etmiyorsanız basın kartlarınız görünürde olsun.
Whoever he is, he's a professional, which means everyone is to be on high alert at all times.
Her kimse, bir profesyonel olmalı. Bu yüzden herkes her an gözünü dört açıp beklemeli.
The gun that he carried the most, when I was around him, was a.38 Smith Wesson snubby. And he just carried it on his belt with him at all times.
En çok kullanılan silah, ben onunlayken, bir Smith Wesson 38 kalibrelikti, ve onu her zaman kemerinde taşırdı.
If you want to stay on top, you need to be in control at all times.
Eğer üstte olmak istiyorsanız, kontrol sürekli sizde olmalı.
- Sore. The tracker is like having a very uncomfortable filling, but we need to know where you are at all times. I know.
Farkındayım.
To show their devotion, monks and nuns had to recite the Psalms hymns, or chants at specific times all day long.
Sadakatlerini rahip ve rahibelere göstermek için, mezmurları, ilahileri veya duaları gün içinde belirli aralıklarla ezberden okumak zorundalardı.
I read it several times and Honestly, have little effect, all those crimes made at random.
Onca ölüm falan ne bileyim
He had been fucked so many times. In the'50s there were no rules at all.
Parasını alana kadar izin vermiyordu.
Because I Tasered myself, like, five times one night, I didn't shit my pants at all.
Bir gece kendime beş kez falan elektrik verdim ama pantolonuma gram sıçmadım.
I've been sitting at home, thin _ ing about all the good times we had,
Evde oturuyordum güzel günlerimizi düşünüyordum
At all times.
Her zaman.
at all 631
at all costs 35
times 1964
times square 22
times are tough 45
times are changing 28
times a week 28
times in a row 26
times before 18
times a day 121
at all costs 35
times 1964
times square 22
times are tough 45
times are changing 28
times a week 28
times in a row 26
times before 18
times a day 121