Azal traduction Turc
2,933 traduction parallèle
You're running out of time!
Vaktiniz azalıyor!
And she's not dead, but she IS running out of time.
Ve o ölmedi ama zamanı azalıyor.
- Yeah. - But I realized that my cases are decreasing.
- Ama fark ettim ki benim durumlarda azalıyor
- I'M SORRY TO TELL YOU THIS, KIDS, BUT WE ARE RUNNING OUT OF TIME.
Bunu söylediğim için üzgünüm çocuklar ama vaktimiz azalıyor.
- Pressure falling. Javier!
- Dayanıklılık azalıyor.
Look, we're out of options, okay?
- Seçeneklerimiz azalıyor, tamam mı?
We're running out of time.
Zamanımız azalıyor.
While supplies may be running a little low, not to worry, as today's delicious buffet features fresh seagull and hull-scraped barnacles.
Stoklarımız biraz azalıyor olsa da dert etmeyin, bugün leziz bir açık büfe olacak. Bilhassa taze martı ve midyemiz var.
Much less likely to wander away.
Kaçma ihtimali azalır böylece.
If we see that the swelling has come down, we'll bring her out and better assess where we are in terms of brain damage.
Şişkinlik azalırsa onu komadan çıkaracağız ve beyin hasarının ne boyutta olduğunu daha iyi görebileceğiz.
Petty cash is running low.
Naktimiz azalıyor.
Renal function is declining.
Böbrek fonksiyonları azalıyor.
His O-2 stats are falling.
Oksijen seviyesi azalıyor.
Her fever is down and the infection is subsiding.
Ateşi düşmüş, enfeksiyonu azalıyor.
"Magus," we're running out of time.
Magus, zamanımız azalıyor.
That narrows the field.
Listeyi gerçekten azalıyor.
That would only moderate or stabilize his compulsive behavior.
Öyle olsa kompulsif davranışı azalır ya da sabit kalırdı.
He was getting increasingly anxious, but whenever I brought up his daughter, his panic would subside.
Giderek daha çok endişeli oluyordu. Ama ne zaman kızını ortaya atsam panik düzeyi azalıyordu.
The sting lessens with each passing day. Because of you.
Sayende her geçen gün ızdırabım azalıyor.
Yet ours follow at more rapid pace.
Yine de bizim sayımız hızla azalıyor.
Lust, like everything else, decreases with time.
Her şey gibi şehvet de yıllar geçtikçe azalır.
With precious time running out, the Jedi council hatches their own plot to keep the chancellor safe.
Kıymetli zaman azalırken, Jedi Konseyi, Şansölyenin güvenliğini sağlamak için kendi planını gizlice hazırlıyor.
Time is running short.
Zaman azalıyor.
Moralo Eval is running out of time and patience.
Moralo Eval'in zamanı ve sabrı azalıyor.
I think I pretty much drained my power cell...
çünkü güç hücrem gittikçe azalıyor...
♪ Oh, the days dwindle down ♪
♪ Ah günler azalıyor ♪
About 3500 feet and keep descending.
3500 fit ve azalıyor.
There's less anger.
Öfkemiz azalıyor.
Morphine's wearing off.
Morfinin etkisi azalıyor.
So every week, every year, as the mileage rewards accumulate, and the travel hook-up points accrue, the meaning of home diminishes proportionately until, for some of us, it's- - it's kind of like limbo.
Her hafta ve her yıl, uçuş mili biriktirmek ve takılma puanını yükseltmek demek. Ev kavramının anlamı azalıyor ta ki içimizden biri- - Araf gibi bir şey bu.
The less valuable they are.
Değeri azalıyor.
Iowa can not be changed, so that reduced its military capabilities.
Iowa, böylece değiştirilemez askeri yetenekleri azalır.
Reduces the glare on my monitors when I'm gaming.
Oyun oynarken monitörlerin yansıması azalıyor.
His recovery time is decreasing.
İyileşme süresi azalıyor.
Time is running out.
Vakit gittikçe azalıyor.
Yeah? Well, that narrows it down.
Evet, o zaman seçenekler azalır.
- I'm suddenly less safe?
- Birden güvenliğim azalı mı verir?
It would cut down my Dreamatorium time by 18 hours a week.
Rüyatoryum'daki zamanım haftada 18 saat azalır.
Are you getting old and losing taste buds?
Yaşlandıkça tad duyusu azalıyor
I guess robbery is looking less and less like the motive.
- Sanırım soygun ihtimali gittikçe azalıyor.
Bring half of us in before shift change.
Gardiyanlar azalıyor. Vardiya değişiminden önce yarımızı içeri alıyorlar.
Yeah, then the money runs thin, and they just steal some more.
Evet, sonra paraları azalır ve biraz daha çalarlar.
But he was chasing that kid for a reason, and the sooner we get the word out that we're questioning the boy who killed Anthony Lewis, the less likely there will be any kind of gang retaliation.
Ama o çocuğu boş yere kovalamıyordu. Çocuğu sorgulayıp Anthony Lewis'in katilini ne kadar çabuk öğrenebilirsek çetelerin misilleme yapma olasılığı o kadar azalır.
Okay, Leslie, we are out of time.
Leslie, zamanımız azalıyor.
I'm looking for a barber and I'm running out of time.
Bir berber araştırıyorum, vaktim azalıyor.
And that's not exactly a confidence builder.
Haliyle insanın kendine güveni azalıyor.
We won't get a better shot at him. We can't wait.
Yakalama şansımız azalır.
The first victim showed high levels of cantharidin, the second was poisoned with significantly less, the third and fourth, less again.
İlk kurbanda yüksek dozda kantaridin vardı. İkincisi daha azıyla zehirlenmiş. Üçüncü ve dördüncü de giderek azalıyor.
That's why the doses are getting smaller.
Bu yüzden dozlar gittikçe azalıyor.
I think I can carve out of foam a cradle that holds the patient's head and neck during surgery, reducing the chance of respiratory complication.
Ameliyat sırasında hastanın başıyla boynunu tutması için köpükten bir yastık oyabilirim. Böylece solunumla ilgili komplikasyon oluşması olasılığı azalır.
You want the curse broken.
Her geçen an daha da azalıyor. Sen lanetin bozulmasını istiyorsun.