Brakes traduction Turc
1,804 traduction parallèle
You sped up and you slammed on the brakes.
Hızlanırsın, aniden frene basarsın.
- Shouldn't the brakes have come on?
Frenlerin otomatik olarak devreye girmesi gerekmiyor mu?
He swerves. Pumps the brakes, and he leaves this tire skid on the road.
Direksiyonu kırıyor, frene basıyor ve yolda bu lastik izini bırakıyor.
I told you the brakes were squeaking.
Sana frenler gıcırdıyor demiştim.
It was not the brakes, Susan.
- Sorun frenlerde değildi, Susan.
I guess you must be right to put the brakes on.
Sanırım duruma el koymakta haklısın.
Brakes don't...
Frenler...
Brakes don't work.
Frenler çalışmıyor.
- No, I'm saying, no, the brakes!
- Hayır, frenler çalışmıyor!
- Guys, why aren't the brakes working?
- Çocuklar, frenler neden çalışmıyor?
Because I cut the brakes!
Çünkü frenleri bozdum!
This indicates that the antilock brakes activated four seconds before impact.
Bu da ABS sisteminin kazadan dört saniye önce devreye girdiğini gösteriyor.
The company hadn't serviced those brakes in two years.
Şirketi frenlerine iki yıldır bakım yaptırmamış.
This thing has no brakes?
- Bu şeyin freni yok mu? !
No brakes.
Frenler tutmuyor.
And then you put on the brakes because you could eclipse Stephen.
Sonra frene bastın çünkü Steven'a tutuldun.
You will only but through a wormhole... on the other side of the universe with nine thousand miles per hour... and no brakes.
Saatte 15 bin kilometre hızla bir solucan deliğinden evrenin diğer ucuna çıktık ve frenler yok.
Hit the brakes, let the rich guy pay for damage you don't intend to fix.
Bilerek frene asıl, hasarı da zenginlere ödet.
The thing about my car is, you gotta pump the brakes.
Arabamın frenini pompalamak gerekiyor.
Let's pump the brakes.
Biraz ağır olalım.
Okay, okay, pump the brakes.
Tamam, tamam, sakin ol.
Just for the record, I'm doing everything I can just to apply the brakes here.
Bilmeni isterim ki, kendimi durdurmak için elimden gelen her şeyi yapıyorum.
Brakes.
Frenler.
Just need the brakes.
Frenler gerek.
Faulty steering and unreliable brakes.
Kusurlu direksiyon ve güvenilmez frenler.
- Oh, my God! ( screams ) - ( brakes screech )
Aman Tanrım!
Brakes keep on slipping.
Frenler tutmuyor.
- Brakes are squeaking.
- Frenler gıcırdıyor.
All I have is my feet slamming on the brakes of my car, and here I am.
Tek hatırladığım arabanın frenine bastığım, o kadar.
You remember hitting the brakes, right?
Frene bastığını hatırlıyorsun değil mi?
Brakes are for cowards!
Fren korkaklar içindir!
Pump your brakes, kid.
Biraz fren yap evlat.
- My brakes hardly work.
- Frenler iyi tutmuyor.
You shouldn't ride with bad brakes.
Frenleri bozuk bisiklete binmemelisin.
Like I could put brakes on this mess.
Sanki bu karışıklıkta bir şey yapabilirmişim gibi.
Now, I mean, if they're all tied together here, kissing their gasholes so to speak, and they tap on the brakes, we're gonna smash right in the back of them.
Yani, şimdi, birbirlerine bağlıyken egzoz deliklerini öperken demek istiyorum birden frenlere asılırlarsa tam arkalarına çakılacağız.
Side brakes, streamers off the handle grips.
Yan frenler, süslü tutma yerleri...
We're gonna move forward, and if we get onto a red signal and the brakes trip up your friend Walter Garber's getting it in the head.
İleri gideceğiz. Kırmızı ışığa denk gelirsek ve frenler çalışırsa arkadaşın Walter Garber kafasına mermiyi yer.
They get to Coney Island, they hit the trippers and the brakes will come on.
Coney lsland'a vardıklarında frene basacaklar.
As soon as we hit a red light... -... the brakes will stop it automatically.
Kırmızı ışığa denk gelir gelmez... frenler otomatik olarak çalışacak.
Yeah. But it's got no brakes, for starters.
- Evet ama mesela freni yoktur.
I know, sweetie, but it's about to start raining, and I need to fix the brakes, and I have to drop off the life insurance check.
Biliyorum canım ama yağmur yağmak üzere ve frenleri tamir ettirmem lazım, ayrıca hayat sigortası çekini acenteye teslim etmeliyim.
You'vejust disarmed the brakes and the communication radio.
Az önce frenlerini ve iletişim telsizini devre dışı bıraktın.
Streetcar 907 has lost its brakes and is speeding toward the riverfront.
907 nolu tramvayın frenleri boşaldı ve nehire doğru hızlanarak ilerliyor.
Just three little words. And just release me. Natalie, the brakes.
Sadece üç kelime ve bu beni özgür bırakır.
We're gonna tap the brakes on this, conduct a public hearing, and vote on it again.
Bu konuda biraz ağırdan alıp durumu halka duyuracağız ve tekrar oylayacağız.
Sorry, someone cut the brakes.
Affedersin, birisi frenleri bozmuş.
Oh, God. Wait- - slow- - Hit the brakes!
Dur... yavaşla...
The brakes!
Frenle!
- lt'll trip the brakes.
Frenler çalışır.
- [horn honking ] - [ brakes screeching] Damn it!
Lanet olası!