But i don't have a choice traduction Turc
159 traduction parallèle
I don't know how to say this, but I don't have a choice.
Sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama başka seçeneğim yok.
It ain't fair, Julie, but I don't have any choice. You got a choice.
Adil değil Julie ama başka seçeneğim yok.
But then, I don't have a choice.
Ama başka seçeneğim de yok.
If you don't allow her vote to count, I shall have little choice but to call a vote of no confidence in the president.
Eğer onun oyunu saymazsanız, o halde ben de başkan için küçük bir güven oylaması talebinde bulunmak istiyorum.
But I don't have a choice.
Ama seçeneğim yok.
Yeah, but I don't have much of a choice here, do I?
Evet, ama fazla şansım yok. Değil mi?
I agree but she does have the right to make that choice even if we don't feel it's a good one.
Katılıyorum, yine de, biz doğru bulmasak bile bu seçimi yapma hakkına sahip.
But I just don't have a choice anymore.
Ama artık başka çarem kalmadı.
I don't relish this idea either but we don't have much of a choice.
Bu benim de hoşuma gitmiyor ama fazla seçeneğimiz yok.
I don't want to harm B'Elanna, but I don't have a choice.
B'Elanna'ya zarar vermek istemem, ama başka bir seçeneğim yok..
I have no idea, but I don't have a choice, do I?
Bir fikrim yok, ama başka şansım da yok, değil mi?
I didn't want to tell you but I think I don't have a choice now.
Bakın.
- Neither do I, but we don't have a choice.
— Ben de, Fakat başka şansımız yok.
I don't want to be the Squirt leader, but I don't have a choice.
Döl lideri olmak istemiyorum, ama başka seçeneğim yok ; Cüret Nişanı'nı alabilmemin tek yolu bu.
I know he's looking for us, but I don't have a choice.
Bizi aradigini biliyorum, ama ne secenegimiz var ki?
- I'm sorry, but you don't have a choice.
- Üzgünüm, seçeneğin yok.
I don't have a choice but to let her go.
İşten çıkarmak zorunda kaldım.
I hate violence, but sometimes I don't have a choice.
Şiddetten nefret ederim, ama bazen başka seçeneğin kalmıyor
But I don't have a choice.
Ama böyle bir seçeneğim yok.
I don't like it either, but we don't have a choice.
Bende sevmedim ama başka şansımız yok.
I didn't want it to end like this, but now I don't have a choice.
Böyle bitmesini istemezdim ama artık seçme şansım yok.
I know you don't, but I don't have a choice.
İstemediğini biliyorum, ama başka seçeneğim yok. Paraya ihtiyacım var.
You don't have to patronize me, because you may think you don't have a choice, but I do.
- Bırak bu tepeden bakma edalarını. Başka seçeneğin yok sanıyorsun, ama benim var.
I know it won't be easy to put this out of our minds, but we don't have a choice.
Bunu aklımızdan çıkarmak kolay olmayacak, ama başka çaremiz yok.
I'm afraid that we don't have much of a choice but to give you back.
Korkarım seni geri vermekten başka bir seçeneğimiz yok.
I don't have a choice about what he is or was. But I do have a choice about the life my son will have. And shouldn't I choose that he never have to be afraid of anyone or anything?
Onun ne olduğu ya da... ne olmuş olduğu hakkında bir... seçeneğim yok ama... oğlumun hayatı hakkında bir seçeneğim var ve onun asla birşeyden veya bir kimseden... korkmamasını istememeli miyim?
I know, and I'm sorry, but I don't have a choice.
Biliyorum, üzgünüm bunun için. Ama başka hiç bir şansım yok ki.
Under the circumstances, I don't have a choice but to say yes.
Bu şartlar altında "evet" demekten başka bir seçeneğim yok, Sayın Almeida.
- But I don't have a choice.
- Ama başka çarem yok.
I get it, but you don't have a choice, is that it?
Anladım, ama başka çareniz yok, öyle mi? !
I'm sorry, Jonas, but we don't have a choice.
Üzgünüm, Jonas, ama seçeneğimiz yok.
I know, but... you don't have a choice.
Biliyorum da, başka seçeneğin yok ki.
But I do it, because when I'm high up on that bridge, I don't have a choice.
Ama yapıyorum yüksek köprüye çıkınca başka şansım olmuyor.
I didn't have a choice but to mummify him. Don't mess with me!
onu bağlamaktan başka çarem yoktu benimle uğraşma
But this country is under attack. I've got a job to do. I don't have a choice.
Fakat şu an bu ülke saldırı altında ve yapmam gereken bir işim var ve başka seçeneğim yok.
Mr. President, I'm sorry, but I don't think we have a choice.
Sayın Başkan, üzgünüm fakat, başka bir seçeneğimiz olduğunu sanmıyorum.
- Jack, this is hard for me. But I don't seem to have a choice.
Jack, benim için çok zor olsa da başka bir seçenek göremiyorum.
Neither am I, but I don't think we have a choice.
Sanırım bir seçim olduğunu sanmıyorum.
I don't think I have a choice but to issue a warrant and put out an Amber alert.
Arama emri çıkartıp kayıp ilanı vermekten başka çare kalmadı.
But I don't have a choice.
Ama başka seçeneğim yok.
But I don't have a choice! Your injuries make you a burden!
Benim düşüncem kızkardeşimin özel olarak kurduğu Ax özel kuvvetlerini dağıtmak
now I don't know what's gonna happen... but if I feed I might lose control and you're not going to have a choice... kill me.
Herhangi bir şey ya da herhangi biri. Neler olacak, bilemiyorum. Ama beslenirsem kontrolümü kaybederim.
No, it isn't, but I don't have a choice.
Hayır, kolay değil ama başka seçeneğim yok.
Look, I hate to be the one to say this, but you don't have a choice.
Bak, bunu sana söyleyenin ben olmasından nefret ediyorum ama başka seçeneğin yok.
But I don't have a choice, right?
Ama başka seçeneğim yok, değil mi?
Well, it's the only home I've ever known, but we don't exactly have a choice.
Orası benim bildiğim tek ev,... fakat seçme şansımız yok.
And I know I'm about to leave you the worst answering machine message in history, but I don't have a choice.
Ve sana tarihteki en kötü telesekreter mesajını bırakmak üzere olduğumu biliyorum ama başka bir seçeneğim yok.
And I'm sorry, but I don't have a choice.
Ve özür dilerim ama başka bir seçeneğim yok.
It's just precautionary, but under the circumstances, I don't have a choice.
Sadece bir önlem. Bu koşullar altında başka seçeneğim yok.
It is, but I don't have much of a choice
Öyle ama pek fazla seçeneğim yok.
But I don't have a choice, do I?
Fakat başka şansım yok, değil mi?